Çalıştayda 'kardeşlik' vurgusu

Mazlumder Van Şube Başkanı Yakup Aslan, YYÜ Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü tarafından organize edilen 'Çözüm sürecine yönelik çalıştay'ı gazetemize değerlendirdi. Çalıştayın verimli geçtiğini belirten Aslan, özellikl

VAN 27.05.2014 10:19:51 0
Çalıştayda
Tarih: 01.01.0001 00:00

Haber: Fazıl ERÜŞ

"KONUŞMACILAR 'KÜRDİSTAN' DEMEKTEN ÇEKİNDİ"
Üniversitelerde böyle çalıştayların yapılmasını olumlu bulduğunu söyleyen Aslan, şunları söyledi: "Çalıştayda katılımcıların sayısı ve niteliği sınırlı tutulmuştu. Bu çalıştaya herkes davet edilmemişti. Bu anlamda ciddi bir eksiklik vardı. Herkes kendi tanıdığını kanaat önderi olarak bu çalıştaya katılmasını önermişti. Çalıştayı düzenleyenler gittikleri illerde sadece diyalog halinde oldukları şahısları tanıdıkları için böyle bir liste karşımıza çıktı. Özellikle çalıştaya cami imamları çağırılmıştı. Halbuki cami imamlarının yanı sıra o şehirde bulunan yazarları, gazetecileri, aşiret liderlerini de davet edebilirlerdi. Burada art niyet kesinlikle aramıyoruz.
Arkadaşlarımız kesinlikle büyük bir gayret ve çaba ile bu çalıştayı yaptılar. Çalıştayda çok değerli konuşmalar yapılmasına rağmen kanaat önderi diyebileceğimiz insanlar yoktu. Katılımcıların hepsi de kendi konumunda mevkiinde değerli insanlardır. Ancak bu mesele ile söyleyecek sözleri yoksa konuşmacı olarak katılmayabilirdiler. Çünkü orası bir cami minberi değildi. Birçok arkadaşımız buna itiraz da etti. Katılımcılar çalışatyın 1. gününde vaaz ve nasihat verdiler. Bu da ister istemez bazı arkadaşları rahatsız etti. Barışın sürmesi ile ilgili bir çalıştay olduğu için bu konuya değinmelerini istediler. Bu nedenle Çalıştayın 1. Gününde Kürt meselesi ve barış sürecinin devamı ile ilgili konuşmalar neredeyse yapılmadı. Çalıştay salonunda sanki 1980 darbesinin korkusu hakimdi. Başbakan'ın bile 'Kürdistan' dediği bir ülkede konuşmacılar 'Kürdistan' demekten çekindi."

"KARDEŞLİK HUKUKU VURGUSU YAPILDI"
Çalıştayın 2. gününün Kürt sorununa endeksli çözümlemelerle geçtiğini belirten Aslan, "1. günkü hava salonda bir an yok oldu. Konuşmacılar daha cesur konuşuyordu." dedi.
'Çözüm Süreci Beklenti ve Temenniler Çalıştayı'nda' Kürt sorununun konuşulması, tartışılması ve nedenlerinin açıkça söylenmesinin sevindirici bir adım olduğunu vurgulayan Aslan, şu ifadeleri kullandı: "Konuşmacılar çalıştayın ikinci gününde açılmaya başladı. Cumhuriyet döneminden bu yana devam eden bu sorunun ana sebebinin Kürtler olmadığını ve asıl sorunun devletin baskıcı sisteminden kaynaklandığını söylediler. Konuşmacılar ilerleyen saatlerde birbirlerini de eleştirmeye başladılar. Daha önceki oturumda eleştirici konuşmalar yapılmamıştı. Daha çok İslam kardeşliği, ümmet ve Türklerle Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı bilgiler üzerinde sürmüştü. Çözüme dair bir şey söylenmemişti. Ama ikinci gün konuşmacılar açılmaya başlayınca esas sorunlara değinilmeye başlandı. Konuşmacılar sorunları teşhis etmeye başladılar. Kardeşliğin belli bir hukukunun olması gerektiği söylendi. Bu benim açımdan çok önemli ve anlamlıydı. Yıllardan beridir de bunu vurguluyoruz. Kardeşlik bir kâğıt üzerinde ya da sözde bir kardeşlik olmamalı diye haykırıyoruz. İslam, siyasi ve sosyal kardeşlik anlayışı da sözde olamaz. Eğer kardeşliğin bir hukuku yoksa ve o hukuku kendine göre belirliyorlarsa o zaman haksızlık, adaletsizlik, zulüm olur. Soruna karşı da başkaldırılar olur. Bundan dolayı kardeşlik hukuku üzerinde duruldu ve desteklendi."

"DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ'NİN DEVAMI DEĞİLDİR"
Çalıştayın bazı katılımcılar tarafından eleştirildiğini de belirten Aslan şöyle dedi: "Çalıştayın Diyarbakır'da yapılan Demokratik İslam Kongresine alternatif olarak yapıldığını söyleyen ve eleştiren arkadaşlarımız da oldu. Bu eleştiriyi haksız buldum. Çünkü bu seçim öncesi alınan bir karardı. Partilerin seçim propagandası olmasın diye de ertelenmişti. Bu çalıştay kararı alınınca Diyarbakır'daki Demokratik İslam Kongresinin adı ve tarihi de belli değildi. Başbakan'ın üniversitelere eleştirisi de vardı. Başbakan diyordu ki, 'Üniversiteler çözüm sürecine katkıda bulunmadılar.' Üniversite bir nevi bu çalıştayı yaparak bu boşluğu da doldurmuş oldu. Katılımcıların birçoğunu da tanıyordum. Aslında çok sürpriz açıklamalar olmadı."

"KÜRT SORUNUNUN NEDENLERİ KONUŞULDU"
Mazlumder Van Şube Başkanı Aslan, 'Çözüm Süreci Beklenti ve Temenniler Çalıştayı'nda konuşulanları özetle şöyle açıkladı: "Çalıştayda Kuzey Kürdistan ile ilişkilerin tekrar eskisi gibi gerilmemesi için çok hassas davranılması gerektiği konuşuldu.
Barzani'nin de bir Kürt gerçeği olduğu vurgusu yapıldı. Bu söyleme karşı çıkan katılımcılar da oldu. Barzani'nin Türkiye Cumhuriyeti'yle ortak hareket ettiğini, bunun da Kürtlere hiçbir faydasının olmayacağı belirtildi. Barzani'nin Rojava'da yanlış politikalar yürüttüğünü söyleyenlmer de oldu. PKK'nin de bu saatten sonra savaşmaması için bütün yolları denemesi ve dağdan geri dönmesi gerektiği ifade edildi. Devletin de barış süreci ile çelişmemesi için yeni karakollar ve güvenlik yollarını yapmaması ve ayrıca kardeş kavgasına neden olan koruculuk sistemini lağv etmesi gerektiğine değinildi. Konuşmacılardan biri dikkatleri çok güzel bir yere çekti ve şöyle dedi:
'Zalim zulmetmese eğer, şiddete yönelmese, mazlum kendini savunmak için şiddete yönelmez.' Bu söylem katılımcılar tarafından desteklendi. Devletin çözüm konusunda samimi davranması, hile ve oyalama yollarına başvurmaması istendi. Ayrıca barış sürecinden bu yana ciddi somut adımların atılmadığı eleştirildi. Ceza evlerindeki siyasi tutsakların durumuna, dağdaki insanlarımızın geri dönmesi için çaba sarf edilmediğine, okullardaki Kürtçe eğitiminin yasal güvencesinin olmadığına dikkat çekildi. En önemli nokta ise Başbakan'ın yaptığı görüşmeleri kamuoyu ile şeffaf bir biçimde paylaşması gerektiği kanaatindeydiler.
Kürt sorununun ana kaynağı devlet olarak gösterildi. Kürdistan'da ekonomi, sosyal hayat ve eğitim batıdaki belli bir seviyeye ulaşmış olsaydı gençlerin işsiz kalmayacağı ve kendi işleri ile uğraşılacağı tespitleri yapıldı. Çok doğru bir yaklaşımdı. Yıllarca Kürdistan bölgesi yatırımdan uzak bırakıldı. Ayrıca İslam'da ve insan geleneğinde böyle bir barışın olmadığı, böyle bir barışın ilk defa Türkiye'de icat edildiğini söylediler. Bu da önemli bir noktaydı. Çünkü bizim bildiğimiz barış tarafları bir masa etrafında oturarak bir çözüm üretir. Bizim gördüğümüz süreçte ise sürekli kamuoyunun hazır olunmadığı söyleniliyor ve barış hep erteleniyor. 1 Haziran'da Ağrı'da tekrarlanacak olan seçimler bile konuşuldu. Ağrı'daki seçimlerin bir parti tarafından kazanılmasına rağmen Ağrı'da olağanüstü bir hal ilan edilerek seçimlerin iptal edildiği, bunun barışa yakışmadığı dile getirildi."

"DEVLETİN SAMİMİ SINAVDAN GEÇMESİ GEREKİR"
Sorunun çözümünün devletin elinde olduğunu kaydeden Aslan son olarak şunları kaydetti: "Çalıştay özetle söylemek gerekirse olumluydu. Söylenen sürpriz bir şey yoktu. Yıllarca konuşulan gerçeklerdi. Bu nedenle Devlet isterse bu sorunu çözebilir fikri hâkimdi. Türkiye henüz 80 askeri darbesinin ürünü olan Anayasa ile idare ediliyor. İskender Fırat - Dicle arasındaki toprakları işgal ettiği zaman, bütün Kürt beylerini tutuklamıştı, rivayete göre M.Ö. 340'lı yıllara denk gelen o zamanda Aristo'yu çağırıyor ve bu Kürt beylerini öldürmek istediğini söylüyor ve ona bu konudaki görüşlerini soruyor. O da: 'Öldürme. Her bir beye bir toprak parçası ver ve onların arasında da bir toprak parçasını tampon bölge olarak belirle.
Onlar devamlı olarak o toprak parçasını almak için birbirleriyle savaşacaklar ve bu şekilde birlik olmaları veya sana karşı tehlike oluşturmaları mümkün olmayacak. Onlar kendileriyle uğraşa dursunlar, siz de otoritenizi daha fazla pekiştirirsiniz.' Aristo'nun bu mantığı 2. dünya savaşından sonra emperyalistlere yol gösterici oldu ve Kürdistan 4 parçaya bölünerek kalıcı bir sorun inşa edildi. Aristo'nun mantığı bugün de geçerlidir. Ona iman edenler Kürtlerin birlik olmaması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Türkiye'de Kürtlerin birlik olmasını istemeyen zihniyet var. Herkes kendi Kürdünü oluşturma peşinde. Tekçi zihniyet ulusalcılığı dayattı. Kardeşlik hukukunda, insan kardeşinin haklarını kendi haklarından üstün görür ve bütün hakların sadece kendisi için meşru olduğunu düşünmez. Türkiye'de adalet hiçbir zaman mülkün temeli olmadı. Kürtler için sürekli olarak istisnai bir hukuk geçerli oldu. Barışın gerekleri yerine getirilmiyor. Hileye dayalı bir barıştan hayır gelmez. Kıyamet gününde bütün insanlığın eli, barış istemeyen veya engellemek için çamura yatanların yakasında olacaktır. Ergenekon tutukluları için hızlı işleyen yargı, yıllardan beridir siyasi suçlardan dolayı içeride yatanlar için işlemiyor. Hasta mahpuslar, ölüme terk edilmiş. Bugüne kadar oyalamadan başka hiçbir köklü değişim gerçekleşmedi. Barış taraflar arasında yapılır ve ardından silahlar bir daha kuşanmamak üzere bırakılır. Bir taraftan barış deniliyor, diğer taraftan bir yılda 341 karakol yapılıyor. (102 karakol tamamlandı, 143 karakolun yapımı devam ediyor, 36 karakol ihale aşamasında.) 2000 korucu alınıyor. 820 km Güvenlik Yolu açılıyor. Şırnak'ta 11 baraj, Munzir Vadisinde 4 güvenlik barajı, Tagar suyu, Ali Boğazı ve Botan çayı üzerinde baraj yapımı devam ediyor. Kardeşliğin hukuku olmalı. Hukuku olmayan kardeşlik zulümdür, zorbalıktır, hainliktir, hiledir, kurnazlıktır. Barışta kimse kimseye hile yapmamalı. Müzakereler şeffaf bir şekilde sürdürülmeli. Türklerin sahip olduğu bütün haklar, Kürtlerin de hakkıdır. Haklar yasal güvence altına alınmalı. Allah, Araplara, Farslara, Türklere verdiği hakkı Kürtlere de vermiştir. Aslında sorun Türkiye sorunudur. Kürtler bu topraklar üzerinde hiçbir zaman sorun olmadı. Kürt meselesi demokratik zeminde çözüme kavuşturulmalı ve ülke normalleşmelidir. Mayınlı araziler daha fazla insanın hayatına mal olmaması için temizlenmeli. Korucu alımı durdurulmalı ve koruculuk lağv edilmelidir. Baraj yapımına son verilmeli, Karakol ve Güvenlik Yolu yapımları durdurulmalı. Bütün hasta mahpuslar serbest bırakılmalı.
Kürtçe üzerindeki bütün yasaklar kaldırılmalıdır. Halk kendi valisini ve emniyet müdürünü seçmelidir. Bir cenaze geçerken Resulullah (S.A.V.)'ın ayağa kalktığını gören sahabe şaşkın bir şekilde: 'Ya Resulullah, o Yahudi cenazesidir.' diyorlar. O da: 'Kim olursa olsun neticede insandır.' der. Savaş boyunca gerilla cesetlerine her türlü işkence saygısızlık ve hakaret yapıldı. Cenazelere saygısızlık yapılmamalı. Bir sorun varsa, onu çözecek irade lazım. Birlikte yaşamanın gerekçesi, din kardeşliği, ortak tarih, ortak kültür. Türkiye'nin bu geleneğinden vazgeçmesi gerekir. Sorunun ana kaynağı devlettir. Eğer devlet Kürtleri zamanında inkar etmeseydi, yıllardan beridir bu zulmü reva görmeseydi, Kürtlerle kardeşliğini belli bir bina üzerinde inşa etseydi bugün belki Kürtler bu başkaldırıyı gerçekleştirmeyecekti."


Kaynak / Editör: Prestij Haber Merkezi -Fazıl Erüş