BOZGUNDA FETİH DÜŞÜ

Yenişafak/ Akif EMRE

VAN 23.06.2015 13:26:49 0
BOZGUNDA FETİH DÜŞÜ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Türkiye’deki seçim sonuçlarının sadece hükümet değişimi düzeyinde bir etkiyle sınırlı kalmayacağını sıcak gelişmelerden hissetmek mümkün. O seçim sonuçlarını hükümet değişimi düzeyinden bölgesel etkisi (dış politika) ve bu nedenle de doğrudan Anadolu’yu da ilgilendirebilecek mahiyet arzettiği ortada. Tartışılmaz zannedilen yapıların, çizgilerin bir anda alt üst olduğu tuhaf zamanlardayız.
Yenişafak/ Akif EMRE
Coğrafyamızda yerleşik algılar hızla alt üst oluyor. Sınırlar, ulusal örgütlenmeler hatta sınırlar etnik ve sekter renge bürünerek adeta kendi coğrafyasına, hafızasına ve insanına rağmen yeniden şekilleniyor. Bunu besleyen küresel güçler olduğu gibi bu etkiye maruz olmaya müsait bir yapının olduğunu da unutmamalı.
Türkiye’deki seçim sonuçlarının sadece hükümet değişimi düzeyinde bir etkiyle sınırlı kalmayacağını sıcak gelişmelerden hissetmek mümkün. O seçim sonuçlarını hükümet değişimi düzeyinden bölgesel etkisi (dış politika) ve bu nedenle de doğrudan Anadolu’yu da ilgilendirebilecek mahiyet arzettiği ortada. Tartışılmaz zannedilen yapıların, çizgilerin bir anda alt üst olduğu tuhaf zamanlardayız.
Bu durumda ödünç alınmış özgürlük, etnik aidiyet ve buna bağlı dini referansa sahip her oluşumu şeytanlaştıran söylem yerine bu coğrafyanın gerçek sahiplerine özgü sahici bir dil, yaklaşım geliştirmek zorundayız.
Türkiye’nin güneyinde Irak ve Suriye’deki gelişmeler sadece sınır sorunu yahut komşu bir ülkelerin iç çatışması olmaktan çoktan çıkmıştır zaten öyle olması da işin tabiatına aykırı idi.
Doğrusu öncelenmesi gereken gelişmelerin askeri boyutundan çok ki bu anlamda askeri rakipten söz etmek mümkün değil, Türkiye’nin toplumsal dengelerinin kaotik bir hale evrilmesidir. Toplumsal düzeneğin kaotik belirsizliğe sürüklenmesini tetikleyecek iki etken var biri etnik diğeri neo ittihatçı yaklaşım.
Etnik tansiyonun yükselmesi bu toplumun yumuşak karınlarından biridir. Açık biçimde Müslüman Kürtler üzerinde geliştirilen dil hak ve özgürlük arayışından etnik hassasiyete hatta ulusçuluğa evrilme istidadı göstermektedir. Kürt kimliği üzerinden gelişen siyasetin jeopolitik mahiyet kazanarak bölgesel operasyona dönüşmesi her an ihtimal dahilindedir. Ve bu tür önemli alt üst oluşların da bölge dışı güçlerin sadece seyretmekle yetinecekleri bir husus olmadığını göremeyecek kadar saf değiliz. Buna karşılık memlekette zaten var olan Türk milliyetçiliğinin resmi ve sivil versiyonlarının da durumdan vazife çıkarmak saçmalığına düşme ihtimalleri de bir o kadar büyüktür.
Jeopolitik kaosun memleket içindeki karşılığı iki etnik milliyetciliğin birbiriyle çatışmasıdır. Daha doğrusu aklıselimin yerini politik hassasiyetlerin almasıyla akıl ve ölçünün kaybolmasıdır. Bunun doğurabileceği sonucu toplumsal anlamda bir “Bosnalaşma” sendromuna sürüklenmektir. Sahte korkular ve batıl davalar uğruna insanların birbirine düşman olduğu, ortak kültürün, aidiyetin ve değerlerin parçalanmasıdır. Bu durumda fiili çatışma kaçınılmazdır. Gerisini tahmin etmek zor değil.
Diğer tarafta, büyük devletler ve büyük idealler adına bir tür tarihi anakronizme düşerek neo ittihatçı bir dilin yükselişe geçmesi hakkaniyet ve makuliyet duygusu ile beraber gerçeklik algısının yitimine neden oluyor. Yani,”bozgunda fetih düşü” yaşamanın bedeli çok ağır olabilir.
Oysa özellikle bu coğrafyanın hafızası, kimliği, bir arada yaşama tecrübesini sağlayacak ne ödünç alınmış özgürlük projeleri ne de gerçeklikle bağını koparmış emperyal projelerdir.
Tam aksine bu coğrafyanın tarihi ve sahici ortak değerlerinin dilini yeniden kurmak zorundayız. Bu dil, İslami söylem görünümlü heyecana mağlup olmuş gençlik sloganlarına indirgenemeyecek kadar hayatiyet arz eden yegane varlık iksiridir.
Küresel aktörlerin sahte özgürlük alanları için bu coğrafyanın ortak değerlerini din üzerinden ömhküm etmeye çalılştıgı bir dönemde din dilini yeniden kurmak zorundayız. Bu dil, ergen heyecanına teslim edilerek heba edilemeyecek kadar önemli bir mesele.
Ne politik kaygılar ne demokratik secim kaygılarını ayak bağı olmaktan çıkarıp yeniden bu dili kurmanın vaktidir. Eger Müslümanca bu coğrafyanın geleceğine müdahil olmak istiyorsak bölgenin kadim yerlisi, sahibine yaraşır sorumlulukla hareket etmek zorundayız.
Bu topraklara dair aidiyetlerini fiziken, zihnen ve en önemlisi kalben yitirmiş olanların tahriklerine kapılma lüksümüz yok. Bu dilinden tarihten, kültürden, gelenekten kopuk din adına bölgeyi rehin alan uluslararası boyut kazanan yapılar, ne seküler ulus devletin yedeğine verilmiş ümmet retoriği ne ittihatçı siyasetleriyle yanılsamasıdır.
Yeni bir dönemin eşiğinde geçmişin muhasebesine dayalı bir gelecek ufku ancak bu toprakların sahici dili ile kurulabilir. Her kaos ortamı yeni bir arayış dinamizmini doğurur. Eskimeyen yeni ile yenilenerek insanımızın ufku olmayı bilelim. Aksi takdirde ya uluslararası tezgahta başkasının çıakrına özgürlük kumaşı dokur, yahut ulusdevelt aklıyla bozgunda fetih düşüne çıkılır
- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/bozgunda-fetih-dusu/#sthash.NZ9ys2f0.dpuf