BÖYLE BUYURDU MÜSTAĞRİB!

Akif EMRE

VAN 16.06.2015 11:46:22 0
BÖYLE BUYURDU MÜSTAĞRİB!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 u yeni oryantalist tahakkümü aşmak için her şeyden önce düşünme biçimimizi, kavram dünyamızı rehin alan paradigmaları aşmak, sahih bir bilgi ve hakikat dünyasını inşa edecek medeniyetimizin düşünce dünyasıyla yeniden temasa geçmek yerine tam tersini gerçekleştirdik.
Yenişafak/ Akif EMRE
Önemli gelişmelerin arifesinde ve ertesinde batılı uzmanların ne dediğine dikkat kesiliriz. Acaba hangi think tank kuruluşu ne öngörüyordu, hangi önemli adam neye işaret etmişti? Bu beklentinin, gözlerimizi batıya doğru çeviriyor oluşumuzun reel politik anlamda bir karşılığı var elbette. Hala batı özellikle Amerika siyasetinizde belirleyici bir ağırlığa sahipse, ekonominiz küresel sisteme entegre olmuşsa belli başkentlerin tavırlarını ciddiye almak ihtiyacı hissedersiniz. Askeri darbelerin bile borsaya endekslendiği bir çağdayız.
Asıl sorunun politik ya da ekonomik olmaktan çok zihinsel olduğunu fark etmediğimiz sürece, bu bağımlılık ilişkisi kısır bir döngüye dönüşür, gönüllü teslimiyet halini alır. Batının tüm gücü de askeri ve ekonomik üstünlüğünden önce kurduğu entelektüel hegemonyasındadır.
Malik Bin Nebi haklı; “Bir Müslüman düşünür, aydın hangi konuya el atsa, bunun daha önce oryantalistler tarafından araştırılıp, belli düzeyde bir sonuca varılmış olduğunu görecektir.” İslam dünyasının zihinsel uyuşukluğunu, kendilik bilincinden uzaklaşmasını resmeden önemli bir tespit. Hala gerek teorik, gerek saha çalışmalarında İslam dünyasına, doğuya dair temel perspektifi oryantalistler belirliyor. Doğunun göz tembelliğini atamayan aydınları için İslamiyatçıların, yeni oryantalistlerin, sosyal bilimcilerin gözlüğünden bakmak; sözlerinin itibarlı olması için yetiyor. Malik Bin Nebi gibi sömürge zihniyetini parçalamış bir düşünürün acıtıcı tespitlerinin önemli ölçüde hala geçerliliğini koruması tamamen zihinsel bir sorun. Üstelik kültürel anlamda kendi kendini sömürgeleştirme durumumuzun başkaca da bir örneği yok yeryüzünde.
Seçimler olup bitti, Türkiye yeni bir siyasal ortama giriyor. Mutlaka batılı birkaç uzmandan memleketin nasıl göründüğü, gelinen noktayı nasıl yorumlamak gerektiği ve ortaya çıkan dinamikleri nasıl doğru okumak gerektiğine dair dünyaca ünlü uzman/lardan ufuk açıcı görüşleri dinlemeye başlarız. Doğrusu kavramsallaştırma yetenekleri, modern ideolojik ve siyasal çerçevede düşünmeye alıştırılmış bizler için vaziyeti betimleme, hüküm verme konusunda epey iş gördü. Üstelik bu yeni sosyal bilimciler, artık oryantalist cübbesiyle de bilim kilisesinden vaaz vermiyor. Onlar artık sosyal bilimci, siyaset teorisyeni, yerine göre düşünür. Entelijansiyamızın benzer dil ve düşünce kalıbı içinde kalmaları ister istemez aslını bir adım öne çıkarıyor.
Her şeyi bilen oryantalist tipinin yerine her şeyin uzmanı sosyal bilimci tipi daha ikna edici geliyor artık. Üstelik Avrupa’nın ve Amerika’nın en önemli üniversitelerinden konuşan, dili, rengi bizimle aynı ama zihni ve kafası bir batılı gibi işleyen uzman tipi gelişti. Ayrıca, içimizden birinin batılılar nezdinde de saygın, söz sahibi olması gibi batı kompleksimizi tatmin eden bir yanı da var. O zaman daha ciddiye alıyoruz. .
Toptan redçiliğin zihin konforuna sığınarak yaşayan entelektüel tembelliğin tersine dönüp muhalifini taklit etmesi de kaçınılmazdı. Ne batıyı ne doğuyu ne kendi medeniyetinin temellerini anlamadan düşmanlık ya da taraftarlık üzerinden kendini inşa etmeye çalışan toplumların içine düştüğü tipik bir durumdur bu. Sadece batıcı aydınların değil kendini salt batı karşıtlığı üzerinden inşa etmeye çalışanların ötekine benzeşme hali.
Bu yeni oryantalist tahakkümü aşmak için her şeyden önce düşünme biçimimizi, kavram dünyamızı rehin alan paradigmaları aşmak, sahih bir bilgi ve hakikat dünyasını inşa edecek medeniyetimizin düşünce dünyasıyla yeniden temasa geçmek yerine tam tersini gerçekleştirdik. Tanzimat’tan beri başlayan süreçte düşünme biçimimizi şekillendiren bilginin mahiyeti, kavram, tasavvurlarımızdan kuşkulanmak yerine bunu entelektüel krizi derinleştirecek tutumlara devam edildi.
Batılı bir üniversitede doğuya dair bir çalışma yapmak bilimsel hegemonyayı aşmak için yeterli sayıldı. Oysa ortada ciddi bir kriz varsa o da temel bir medeniyet sorunuydu. Bu durumu basitçe şöyle açabiliriz: Gerçekten kendi ilim geleneğine sahip bir batılı üniversiteye bir disiplin kazanması, yöntem öğrenmesi için talebeler gönderildi. Gönderdiğimiz öğrenci temel bir bilim politikasından bağımsız olarak kendi gayretiyle bir okula girer. İster sosyal bilimlerde ister fen bilimlerinde olsun durum hemen hemen aynıdır. Aramızdan yetiştirip gönderdiğimiz en başarılı ve zeki gençler bu okullarda teorik konulara, yönteme ilişkin alanlara yöneltilmezler. Geldiği ülkenin toplumsal siyasal durumuyla ilgili alanlarda çalışması istenir. Böylece bir yabancının kolay ulaşamayacağı veriler toplanır, analiz etmekten çok betimleyici bir çalışmaya yönlendirilir. Sosyal bilimlerde belli kuramların doğrulanmasına yönelik malzeme taşımış olur ve ülkesine döner.
Çok başarılı ise devşirilir ve batıdan doğuya batılı gibi seslenen, biçim vermeye çalışan yerli oryantalist olur. Bu tipler gittikçe artmaktadır. Bu kısır döngüyü kırabilenler ne yazık ki azınlıktadır. “Batının prestijli okullarında okumuş, batı deneyimi yaşamış gençlerimiz olsun” demek olayı çözmüyor. Kendi medeniyetinin kökleri ile sahih bir ilişki kurmadan göndereceğiniz beyinler ya eklektik bir zihne sahip olur ya da batıya teslim olmuş garpzede haline gelir.
Ait olduğu medeniyetin üniversitesini kuramayan bir millet kendi kendini sömürgeleştirir. Şikayet hakkımız pek yok.
- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/boyle-buyurdu-mustagrib/#sthash.CkCq45K5.dpuf