Borcumuz var

Bu köşe yazısı yazma olayının amacı da sebebi de Recep Tayyip Erdoğan.

VAN 26.08.2015 11:03:36 0
Borcumuz var
Tarih: 01.01.0001 00:00
 

Borcumuz var

İlk yazının ilk cümleleri iyi seçilmeliymiş ve afili olmalıymış; öyle dediler. Önderlerden, bilim adamlarından, yazarlardan falan alıntı yapıldığında bir başka güzel oluyormuş yazı. Ben de referans göstereceğim o afili cümleyi George Orwell’dan mı yoksa Sezai Karakoç’tan mı seçsem diye düşünürken yarım saat kaybettiğimi fark edince bu tezin bana göre olmadığını anlayıp vazgeçtim. Doğrusu, bu başlangıç da pek fena değilmiş gibi geldi sonradan.

Orwell ile Karakoç’un cümleleri arasında dahi seçim yaparken dakikalar kaybediyor olmamızın bir sebebi yok mu? Var tabi ki; Recep Tayyip Erdoğan. Şaka şaka; HDP’li taklidi yapayım dedim, aksi takdirde bu ciddi girişi kırmamın başka yolu yoktu. Ayriyeten amacıma ulaşıp konuyu da Reis’e getirmiş oldum.

Bu arada Reisçiler FAV. ?

(Böyle yıldız falan da koyunca süper oluyormuş. Yazı hoşlarına gider de kovmazlarsa burada62’den Fetullah bile çizerim size ileride.)

Bu köşede gençlere bir anda “İşte bu!” diye zıplayarak hayatlarını değiştirecek bir yol çizmeyi, koltuk takımını değiştirmek isteyen annelere eşini kandırabilecekleri muazzam yemek tarifleri sunmayı, ya da bir CHP’liye “Mantık nedir?” sorusunun cevabını vermeyi falan çok isterdim, ancak haddim değil. Bu nedenle Reis ve gündem hakkında karalamayla yetineceğim. Bu arada “karalama” kelimesini bir yazıda kullanmak, ölmeden önce yapılması gerekenler listemdeydi ve başardım. Köşe yazarlığı gerçekten de insanın hayatını değiştiriyormuş.

İlk yazıdan dağıtmayalım. Bu köşe yazısı yazma olayının amacı da sebebi de Recep Tayyip Erdoğan. Ötesini beklemeyesiniz diye en başından söylüyorum, sonra “Vay efendim!” olmasın.

3 sene önce hayatımızda olmayan Twitter’da hesap açıp günde yüzlerce müptezelle neden uğraşıyorsak, otobüs duraklarında gördüğümüz Filli Boya sponsorluğundaki Cumhuriyet Teyzelere neden laf yetiştiriyorsak, ben de burada aynı sebeple yazacağım: Ekrana çıktığında biz, milyonlarcasına güven hissettiren adama ufacık da olsa bir teşekkür etmek, borcumuzu ödemek.

Borç derken bilinen ilk aktroll* olarak Saray’dan aldığım 18.000? maaştan, seçim döneminde evimizin önüne yanaşan eski kasa Dodge’dan indirilen kömür torbalarından ya da gittiğimiz mitinglerde aldığımız -ki Davutoğlu’ndan beri bu rakam baya azaldı- 200? harçlıklardan bahsetmiyorum.

Kosova’daki I.Murat Han türbesinde 7 göbekten bu yana türbedarlık yapan teyzemizden bahsediyorum mesela, “Televizyonda çok yorgun, iyi bakmıyor musunuz yoksa?” diye bize çıkışırken bir yandan da “Nerede kaldınız?”dercesine yüreğimize kurşun sıkan o yaşlı gözlerinden…

Diyarbakır’a gelebilme cüretini göstermiş Başbakan’a haddini bildirmek için cebine taş doldurup miting alanına giden Hüseyin Amca’dan bahsediyorum, “Barış için baldıran zehri dahi içerim!” cümlesini duyduğunda, utancından o adama fırlatmak için cebine sakladığı taşları sıkıp elini kanatan Hüseyin Amca’dan…

Hayatında ilk defa Tunus’a giden bir Türkten bahsediyorum, cebindeki son parasıyla ara sokaktaki bir lokantada yemek yedikten sonra hesap ödemeye çalıştığında “Sizin hesabınız Davos’ta ödendi!” cevabını alıp hüngür hüngür ağlamasından…

Beyler, hanımlar, kardeşler, abiler, ablalar…

Reis’in bizden alacağı yok.

Ama bilesiniz ki, hepimizin Reis’e borcu var.

Bu borç nasıl ödenir bilmiyorum ama nasıl ödenmeyeceğini çok iyi biliyorum.

Susarak değil.

Pısarak değil.

Hesap yaparak değil.

Karşı tarafa cici görünmeye çalışarak değil.

Ama ile başlayan cümlelere boğularak değil.

O adamın milyonların karşısına geçip de “Tek başıma kalsam dahi…” diye başlayan cümleler kurmasına müsâde ederek hiç değil…

Ne olur birer sigara yakalım (Reis’in okuyacağı versiyonda bu kısım atılacak) ve kendimize gelelim.

Allah gayretimizi artırsın.