Bizim Ülkemizin Sahibi Yok, Vay Bizim Kara Günümüze!

Statüsüzlük, eşitliksizlik, kölelik, kemalist ve kartvelist kölelik; Kurdistan, Lazistan ve Margalistan halklarının kıyamete dek kaderi midir? Emevi saraylarında bile böyle bir “kader” kurgulanamazdı, yazılamazdı Margallar, Lazlar ve Kü

VAN 20.02.2013 11:57:11 0
Bizim Ülkemizin Sahibi Yok, Vay Bizim Kara Günümüze!
Tarih: 01.01.0001 00:00
Çkin Kianas Mince Va Q’uns, Vai Çkini Uça Dğasu
Kiana Çkinis Mance Va Uqonun, Vai Çkini Uça Dğas
Bizim Ülkemizin Sahibi Yok, Vay Bizim Kara Günümüze!

 

Kurdistan ve Lazistan için “Bölge”, “Doğu – Güneydoğu”, “Doğu – Güneydoğu Anadolu”, “Doğu Karadeniz”,  “Orta Karadeniz” tabirlerini kullanmak, Kurdistan ve Lazistan’a dair şuursuzluğun dalâletidir veya alenen Kurdistan ve Lazistan düşmanlığının kanıtıdır. Bu refleks, Kurdistan ve Lazistan inkârcılığına dayalı fikriyatların, duruşların hepsinde ortak olan bir reflekstir. Zirâ sözkonusu Kurdistan ve Lazistan olduğunda kolayca “yeminli voltran” oluşturuluyor. Amaç belli; Kemalizm’i, statüsüzlüğü, adaletsizliği, eşitliksizliği aklısıra kıyamete dek Lazistan’da ve Kurdistan’da egemen kılmak! Bu amaca yönelik yapılan faaliyetler, bir nevi kemalist ve / veya devletçi kutsal bir ibadet, ‘’kader risâlesi’’! Muaviye’nin sarayındaki en kıdemli ulemalar(ı/a), Kurdistan ve Margalistan için kıyamete kadar devletsizliği savunan, kıyamete dek Kemalizm’in ve Kartvelizm’in statüsüz, eşitliksizci köleliğini savunan saray mollaları(na)! “Risâlesini hazırlayın” deselerdi inanın böylesi bir “kader risâlesi” kurgulayamazlardı/kurgulatılamazdı, yazamazlardı/yazdırılamazdı ve bu kadar da canla başla savunamazlardı/savundurulamazdı.

Statüsüzlük, eşitliksizlik, kölelik, kemalist ve kartvelist kölelik; Kurdistan, Lazistan ve Margalistan halklarının kıyamete dek kaderi midir? Emevi saraylarında bile böyle bir “kader” kurgulanamazdı, yazılamazdı Margallar, Lazlar ve Kürdler için. Alemlerin Rabbi, hâşâ Margallar’ı, Lazlar’ı ve Kürdler’i kıyamete kadar diğer halklara köle olması için mi yarattı? Bu halklara dair eşitliksizci, köleci fikre sahip olmak İslamî değildir, Hristiyanî değildir, vicdanî değildir, insanî değildir ve adalet ve eşitlik anlayışını savunan hiçbir ideolojide mevcut değildir.

Hani klasik bir söylem vardır: “Kürdler’in çoğunluğu (Kuzey Kurdistanlılar kastedilerek) devletleşmek istemiyorlar.”... Evet, bu mevcut sosyo-ekonomik-kültürel tecrit şartlarında istemeyebilirler belki; çünkü Kürdler üçyüz yıldan fazladır açlık, yoksulluk ve asimilasyon ile terbiye ediliyor. Kurdistan’a dair asimilasyon politikaları öyle 20-30 yıllık bir süreç değil. Bu periyodik olarak devam eden, değişmeyen köleci bir devlet politikası. Daha yakın zamana kadar bırakın Kurdistan sorunundan hakkıyla bahsedilmesini, Kürd halkının varlığı bile inkâr edilmekteydi. Şartlar ve koşullar o kadar adaletsiz şekilde ki, mevcut hal Kurdistan’a ve Kürdler’e yönelik o kadar aleyhte bir durum ki, bu şartlarda yapılacak oransal bir değerlendirme asla doğru bir durum tespiti yapmamıza imkân sunamaz. Misâlen, iki tane başarılı ve çok zeki talebe var. Biri ilkokul birinci sınıftan itibaren sürekli özel ders alsın, 4. sınıftan itibaren en iyi dershanelerin en iyi sınıflarına gitsin, en iyi liselerden birinde okusun. Diğer talebe ise ne kadar zeki ve başarılı bir talebe olsa da, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle, bırakın özel ders almayı, dershaneye bile gidemesin, ücrâ bir küçük yerleşim birimindeki bir liseden mezun olsun. Sonra gidin onları bir sınava sokun. Sonuç ne olur? Muhtemelen biri Boğaziçi’ni kazanır, diğeri de ne kadar zeki bir talebe olsa da, herhangi bir standart üniversitenin alt tercihlerde düşünülen düşük puanlı bir bölümünü. Yani bu tür halk araştırmalarının oransal doğruluğu işte bu örnekteki realitede gizli. Mesele bu kadar basit ve net!  Hele bir de TC’ye ilâveten seküler Kürd hareketinin idarî mekanizmasının “devletsizliği, statüsüzlüğü” savunması ve bunu can-ı gönülden Kürdler’e ve Kurdistanlılar’a kabul ettirmek istemesi, diğer Kurdistanî kurum ve kuruluşlarının da birçoğunun çeşitli yönlendirmelerle bu istikâmete yönlendirilmesi... Kürdî ve Kurdistanî kurum ve kuruluşların güçsüz bırakılarak yok edilmeye çalışılması... Yani şartlar bu derece eşitsizlik halinde; tıpkı gece ile gündüz gibi. Bu şartlarda doğru bir kamuoyu yoklaması çıkmaz, çıkamaz. Tespitte hata olmasın, zâten Kuzey Kurdistan’lıların, Kurdistan’lıların anlaşıldığı üzere aslında esas istemediği, komşu ve kardeş halklar ile aralarında tel örgüler ve bariyerler istememesidir. Tabiî ki bu konuda nihâî karar vericiier Kurdistan halklarıdır fakat bu komşu ve kardeş halkların tutumları daha da menfîleşirse Kurdistan halklarının bu kanaâtinin de değişmesi gâyet doğaldır. Bu konuda kirli bir dezenformasyon yapılmakta. Bu dezenformasyonist yaklaşım; ahlakî, insanî, vicdanî, islamî, demokratik … değil.         

Kamuoyunda sıkça ifade edilen Demokratik Özerklik uygulamasının yaklaşık bir benzeri Romanya’da mevcut, Transilvanya Macarları adına. İnanmayanlar araştırabilir, sorabilir, soruşturabilir. Transilvanya’nın ve dâhilî olduğu Romanya’daki mevcut şartlar Kuzey Kurdistan koşullarına göre çok çok daha fazla olumlu olmasına rağmen Macarlar asla bu uygulamadan mennun değiller. Özerk Cumuhuriyet istiyorlar ve hatta Macaristan ile birleşmek istiyorlar. Transilvanya’da çoğunluk olmamalarına ve hem de Transilvanya’nın aslında göçmen bir halkı olmalarına rağmen üstelik. Transilvanya’da Romen hâkimiyetinden önce yaklaşık bin yıllık bir Macar hâkimiyeti ve de devleti vardı. Bu devlet son hali ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir bileşeniydi. Fakat Kürdler Kurdistan’ın göçmen ve/ya küçük bir azınlık halkı değil, Kurdistan’da çoğunluğu oluşturmaktalar, Kurdistan’ın otokton halkıdırlar. Bu realiteyi gûyâ hafifletip örselemek için, “Efendim Kürdler sadece TC sınırları dâhilînde Kuzey Kurdistan’da meskûn değiller, mesela İstanbul en büyük Kürd kentidir’’. Türkiye’nin irili ufaklı diğer metropollerinde ve ilaveten Orta Anadolu’da Osmanlı döneminde, çeşitli katliamlar sonrasındaki sürgünlerde muhtelif yerleşim birimlerine meskûn edilmiş yoğun bir Kürd nüfusu var. Doğrudur ama bunun iki ana sebebi var. Birincisi, İstanbul başta olma üzere diğer gelişkin tüm batı metropolleri Roma, Bizans ve Osmanlı zamanında bir çekim merkeziydi ve elan bu devam etmekte. TC kıblesini Batı’ya dönmüş, tescilli bir nato kolonisi. TC’de her tarihi coğrafyanın, her yerleşim biriminin daha batısı makbul ve gözde. Kemalist rejim daha yakın zamana kadar İslam coğrafyasına ve komşularına karşı sırtını dönmüş ve onlara karartma uygulayan bir kapalı rejim hüviyetindeydi. Kısmen bu ahval değişti fakat ne kadar değişse de neticede Kemalist bir rejime sahip olan tescilli bir nato kolonisi olan bir ülkede bu değişiklikler sunî olur ve doku uyuşmazlığını beraberinde getirir işte son yıllardaki olan ahvaldeki gibi. Dolayısıyla buralarda Kürd nüfusu olmasından daha doğal bir sonuç olamaz, fakat esas sebep, bu yoğunluğun nihâî sonucudur. O da İttihat Terakki ile başlayıp TC ve O’nun inkârcı, imhâcı resmî ideolojisi ile hız kazanan Kurdistan ve Lazistan coğrafyasının, sosyo-ekonomik-kültürel yönden geri bırakılarak terbiye edilmesi, asimile edilmesi, sömürülmesi, yok edilmesi politikasıdır.

Günümüzde Artvin vilayetinin genel nüfusu 170.000 ama sadece Bursa’da en az 250.000 Artvinli olduğu söyleniyor. Tüm Lazistan çaya ve fındığa kasıtlı olarak mahkûm edilmiş durumda. Lazistan’da meyvecilik ve denizcilik sektörü kasıtlı olarak geliştirilmiyor. TC’deki irili ufaklı HES’lerin yaklaşık % 80’i Lazistan ve Kurdistan coğrafyasında ama bu ekonomik zenginliğin Lazistan ve Kurdistan halklarına dönüşümü yok. Elan faal olan Murgul ve Çayeli bakır madenlerinden çıkarılan bakırların Lazistan’a ne kadar katkısı var? Artvin’de çıkarılan altın madeninin Artvin vilayetine ve Lazistan’a ne kadar katkısı var? Artvin vilayetinde faal ve yapımı devam eden yaklaşık 2000 megawatt HES’in bırakın Lazistan’a, Artvin vilayetine ne faydası var? Fakat hiç faydası olmaz mı, buna mukabil İzmit vilayetindeki 7000 fabrika için enerji lazım, Çorlu’daki 5000 fabrika için enerji lazım. Hiç faydası olmaz olur mu!? Artvin’de bir Tıp Fakültesi bile yok. Daha yakın zamana kadar Artvin vilayetinde üniversite bile yoktu. Murgul yoksulluktan feci derecede mağdur ama belki de Murgul’da uzun yıllardır çıkarılan bakır madeni ile Murgul gibi 300 tane ilçe satın alınabilirdi. Koskoca Tao Klarceti Krallığı’nın başşehri Ardanuç belki de TC dâhilîndeki en fakir ilçelerden biridir abartısız. Tao Klarceti dönemi Artvin’i, 1000-2000 yıl öncesi Lazistan’ı kendi zamanının sosyo-ekonomik şartlarıyla günümüz şartlarındaki oran mukayesesi yapılırsa, iddia ediyorum 1000-2000 önceki Tao Klarceti’nin ve Lazistan’ın durumu çok daha müspet idi. Bırakın Lazistan’ı, Artvin’i sadece Çoruh (Ç'oroxi) havzasında mevcut 2500 megawat irili ufaklı HES mevcut. Bu miktar kısa vadede 4500 megawata çıkarılması amaçlanıyor. 1000 megawat güçte kurulu bir HES yaklaşık 2.500.000* bireyin (sanayi kullanımı harici, toplamda birey olarak) ortalama enerji ihtiyacını giderdiği gerçeğinden kıyaslama yaparsak 4500 megawat kurulu HES gücünün 11.250.000 ‘lik bir nüfusun genel toplamda birey olarak enerji ihtiyacını karşılayacağını net olarak hesaplayabiliriz. Peki Ç'oroxi havzasının nüfusu ne kadar? 400.000 bile değil? Yani çok uzun vadede değil kısa vade içerisinde Ç'oroxi havzasında kendi ihtiyacının tam 28 kat fazlası enerji üretilecek. Lazistan’ın (Doğu ve Batı Lazistan’ın) toplam nüfusunun yaklaşık 3.000.000 olduğunu ve hal hâzırda sadece Doğu Lazistan’da 3500 megawat’ın üzerinde kurulu HES olduğunu hatırlatmada da çok fayda var. Doğu Lazistan’ın toplam nüfusu 1.500.000 dâhi değil. Tabii ki bu rakamsal veriler bu kadarı ile sınırlı değil, Lazistan’a dâir proje aşamasında veya ihâlesi düşülen yek binlerce megawat tutan irili ufaklı HES projeleri mevcut. Yoksa ‘’kardeşlik’’! hukuku yarım kalır, Kemalizm kıyamete dek Lazistan’da egemen olamaz! Sömürüzel/Sömürgesel Nirvana’ya henüz ulaşılamadı, durmak yok, tam yol devam! Konya’daki, İzmir’deki, Bursa’daki binlerce fabrikaya enerji lazım. Tarih zengini, Tao Klarcetinin köklü yerleşlim birimi Yusufeli ‘ninmerkezi ve kırsalı şu an yoksulluktan, nüfussuzluktan kırılıyor, göç yoğun vaziyette. Yusufeli’ye 700 megawatlık HES yapılıyor fakat gariban Yusufeli köylüsü, Doğu Lazistan Köylüsü, İzmir’in bir burjuva semtindeki abone ile yaklaşık aynı enerji birim ücreti ödüyor, ödeyecek, ödemeye devam edecek. İşte sömürünün, kolonizasyonun, statüsüzlüğün, adaletsizliğin, eşitliksizliğin coğrafyaları ve vatanları ne hale getirdiğinin en bariz örneği. Lazistan’ın, Margalistan’ın statüsü olmazsa, Lazistan’lıların, Margalistan’lıların; Lazistanî, Margalistanî, K'olxidî şuuru olmazsa, Lazların, Margalların; Lazî, Margalî, K'olxî, Lazistanî, Margalistanî, K'olxidî şuuru olmazsa, Lazistan’ın, Margalistan’ın, K'olxida’nın kollayanı, sahib çıkanı, sahibi olmazsa işte böyle yağmalanıp sömürüye maruz kalır. Fakat Kemalist literatürde ve Ümmet şuurundan yoksun Ümmet anlayışında bunun bir karşılığı var ‘’kardeşlik’’! Emevi saray mollaları(na)!; “Risâlesini hazırlayın” deselerdi/denseydi inanın böylesi bir “kardeşlik risâlesi”!, ‘’kardeşlik’’! kurgulayamazlardı/kurgulatılamazdı, yazamazlardı/yazdırılamazdı ve bu kadar da canla başla savunamazlardı/savundurulamazdı.

Kısacası bu durum, yağmalama, yok etme ve klasik sömürü politikasının bir sonucu. Türkiye metropollerindeki Lazistanlı ve Kurdistanlı nüfus yoğunluğunu nihaî sebebi TC’nin ekonomik, siyasî ve kültürel tecrit ve asimilasyon politikasıdır.

Çeçenistan diye bir ülke var, Moskova’da Çeçen yok mu? Var fakat Çeçenistan nüfusuna oranla, Moskova’daki ve diğer Rusya Federasyonu’nun metropollerindeki Çeçen nüfusu oranı ile Türkiye metropollerindeki Lazistanlı ve Kurdistanlı nüfus oranı benzer midir? Değildir muhtemelen. Bükreş’te Macar yok mu? Var ama bu örneğe oranla az. Çünkü Transilvanya zengin, gelişmiş fakat Lazistan ve Kurdistan fakir. Yani aslında aynı zulme maruz bu iki coğrafya fakat Kurdistan’daki Lazistan’daki ile mukâyese edilemez, çünkü mağduriyeti çok çok fazla. Transilvanya Macarları’nın koruyanı, kollayanı var ama Lazistan’ın yok. Kurdistan için kısmen Güney Kurdistan denilebilir ama O’nun da gücü sınırlı.

Margalca güzel bir atasözü var: “Çkin kianas mince va q’uns, vai çkini uça dğasu” (Margaluri) / “Kiana çkinis mance va uqonun, vai çkini uça dğas” (Lazuri)

Anlamı şöyle: “Bizim ülkemizin sahibi yok, vay bizim kara günümüze!”

Kısacası ihtiyaç duyulursa Türkiye metropollerinde Lazî, Kurdî, Lazistanî ve Kurdistanî kurum, kuruluş ve öğretim kurumları açılır olur biter, bu kadar basit! Osetya diye bağımsız bir ülke var (bu arada Osetler Kürdler’in akrabası bir halktır) ama Tiflis’te de Oset var ve üstelik Tiflis’te Osetçe eğitim veren Oset okulları mevcut. Dolayısıyla Demokratik Özerklik, yeni icat edilen bir uygulama değil. Öncelikle bunun bilinmesi gerekir. Hele nihaî çözüm hiç değil. Sorunlar daha beter artıyor. Taraflar arasında yarış ortamını doğuruyor. Macaristan, Transilvanya Macarları’nı can havli ile savunuyor, kolluyor, gözetiyor. Hele Transilvanya Macarları’na böyle gözle görünür küçücük bir adaletsizlik yapılsın, bakalım Transilvanya Macarları ve Macaristan nasıl kıyametleri koparıyor. Macar televizyonları (mesela Duna TV) Romenler’e veriyor veriştiriyor. Bu tür konularda çok hassaslar. Peki Kuzey Kurdistan Kürdleri’ni kim savunacak? 3000 tane Kuzey Kurdistan köyünü yakan, onbinlerce Kürd’ü katleden, Kuzey Kurdistan’da neredeyse yakılmadık orman bırakmayan, 2,5 milyon Kuzey Kurdistanlı’yı yerinden yurdundan eden ve bu insanların birçoğunu Türkiye metropollerinde biçare, insanlıkdışı yaşam koşullarına mahkûm eden, onbinlerce Kürdçe yerleşim biriminin ismini değiştiren, Kuzey Kurdistan’da insanlık tarihinin en büyük sosyo-ekonomik-kültürel soykırım ve asimilasyonunu uygulayan ve bunu elan devam ettiren, bütün Kurdistan ve Lazistan gayr-i sâfî millî hâsılasının bir Bursa vilayetine eşit olmadığı kemalist TC mi? Daha yakın zamana kadar Kürdleri neredeyse insan statüsünde değerlendireyen faşist baasist Suriye mi? Doğu Kurdistan’ı beş parçaya bölüp sadece bir parçasına ‘’Kurdistan’’ ismi veren, Doğu Kurdistan’daki Kürd eyaletlerine ‘’sözde’’ eyalet statüsü veren İran mı? Geriye bir tek Güney Kurdistan kalıyor. Peki Güney Kurdistan’ın Macaristan gibi bir gücü var mı? Yok. Olması için bir an önce bağımsız bir devlet statüsüne kavuşmalı, çünkü başka çare yok.

Yakın zamana kadar TC, İran, Suriye, Saddam zamanında Irak ve seküler Kürd hareketi, Güney Kurdistan’ı yok etmek için yıllarca değişik kombinozonlarla aralarında ittifaklar kurup uzun süreli savaşlarla O’nu yok etmek istemediler mi? Daha 2007’de TC, Güney Kurdistan’a kara harekâtı düzenlemeye yeltenmemiş miydi?  Nihâî maksadı Güney Kurdistan’ı yok etmek değil miydi? Hal hazırda; NATO müttefiklerinden Amerika’sına, Avrupa ülkerinden Rusya’sına, Çin’inden TC’sine kadar hepsi gariban Güney Kurdistan’ı ekonomik ve siyasal olarak sömürmek için üzerine çullanmış durumda. Ama bunun asıl müsebbipleri, İslam ülkelerinin egemen ideolojilerinin kendi boyunduruklarındaki köle halkları ve coğrafyalarını kıyamete dek kendilerinin statüsüz, eşitliksizci kölesi olarak tanımlamalarından ve onlara zulmetlerinden kaynaklanıyor. Her iki politikanın da ilelebet sürdürülebilir tarafı yok, çünkü ezeni de ezileni de yok edip tüketmekte.

Güney Kurdistan tabiî ki haklı olarak bağımsız bir statüye bir an önce kavuşsa dahi, bu üç ülke ile Macaristan’ın Transilvanya adına Romanya ile rekabet edebilecek ve baş edebilecek seviyede bir güce kavuşması çok zor ve bu da Kuzey Kurdistan’da, Doğu Kurdistan’da, Batı Kurdistan’da mutlaka ve de muhakkak bir statüyü zorunlu kılıyor. Vesselam.

* TC’nin nüfusu 75.000.000, TC’de kurulu toplam 58.000 megawat’lık enerji kapasitesi mevcut. Sanayi ve meskenlerde kullanım oranını minimize tespit ile yarı yarıya kabul edersek ki sanayi kullanım oranının daha fazla olduğu da belirtiliyor ve de her bir meskende bir birey meskûn olmadığına göre, 1000 megawat güçte kurulu bir HES’in 2.500.000 bireyin ortalama enerji ihtiyacını karşıladığının sağlaması da mantıklıdır, bilimseldir.

‘’:((75.000000*1000/58.000*0,5): 2.586.206))‘’

Xopuri Lazi