Birisinin Arkasına Saklanarak Saldırmak, Hoş mu?

Selahaddin E. Çakırgil yazısında, Davutoğlu'nun Başbakanlık ve AK Parti Genel Başkanlığı görevlerinden ayrılma kararını açıklamasının ardından tartışılan Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi hakkında değerlendirmelerde bulunuyor. Selaha

VAN 12.05.2016 10:23:51 0
Birisinin Arkasına Saklanarak Saldırmak, Hoş mu?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 9 Mayıs günü yazdığım ‘Mağduriyet Yok! Ciddî Bir Uyumsuzluk Giderildi, O Kadar!’başlıklı yazıda, Davutoğlu’nun hedef alındığı zehabına kapılmış bazıları... Vemakamların, mansıbların gelip geçiciliği ve mezarlıkların vazgeçilemez olduğu sanılanlarla dolu olduğu ifadesi de herkes için geçerlidir; Tayyîb Bey için de... Bunu bizzat o da sık sık vurguluyor.

O yazıda, Davutoğlu’yla direkt ilgili bölüm son paragraftır ve o da bir serzenişten ibarettir.

***

Böyleyken, Davutoğlu’nun arkasına sığınarak, ondan da daha ileri bir tepki vermeye kalkışıp Tayyîb Bey’e vurmak için harekete geçmelerinin ne kadar sağlıklı düşündükleri de sorgulanmalı değil midir? Üstelik de, iç siyasette de, dış siyasette de, Davutoğlu’na kimse söz dokundurmaz ve hemen bütün odakların, zehirli oklarını Tayyîb Bey’in üzerine attıkları da ortada iken, içimizden bazılarının o propagandalara paralel olarak, Tayyîb Bey’i ‘günah keçisi’ hâlinde göstermeye kalkışmaları sağlıklı mıdır?

***

Tayyîb Bey, Davutoğlu’nun liyâkatini değerlendirmiş ve Başbakanlık Başdanışmanlığıve sonra, Dışişleri Bakanlığı’na getirerek, 10 seneyi aşkın bir süre birlikte çalışmıştı ve o uzun yıllar boyunca, hiçbir uyumsuzluk meydana gelmemişti. Cumhurbaşkanı seçilince ise kendisine fikrî bakımdan da en yakın birisi olarak gördüğü Davutoğlu’nu AK Parti Genel Başkanlığı’na seçimini neredeyse oy birliğiyle sağladıktan sonra Başbakanlık makamına da getirmiştir.

Yani, -tekrarlayalım-, bir mağduriyet değil, liyâkatin taltifi söz konusudur.

***

Ama birbirini bu kadar yakından tanıyan ve birbirine itimat eden iki ismin ilişkilerinde, Davutoğlu’nun Başbakanlık makamına gelmesinden sonraki son 20 ay içinde, beklenmeyen bir durum meydana geldi. Tayyîb Bey’in, cumhurbaşkanı olduğu için makamından güç alıp değiştiği söylenemez. O neyse, odur. O, bulunduğu her makamda, gücünü o makamlardan alarak değil, bulunduğu makamlara güç vererek hareket etmiştir. İkincisinin ise Başbakanlık makamına gelince, o makamdan aldığı güçle hareket etmeye başlamış gibi talihsiz bir hava oluşturduğu anlaşılmaktadır.

‘Güçlü başbakanlık’ sözü de ona ait... Güçlülük sözü edilerek güçlü olunmaz...

Keşke, Davutoğlu da kendisine güvenen ve liyâkatini fark eden kişiyle uyumlu bir çalışma ortaya koysaydı...

***

Yazık ki, ilk 6 ay sonrasında, -Tayyîb Bey’in ‘Hayır!’ demesine rağmen- 1 Haziran 2015 seçimleri öncesinde; MİT gibi çok, hattâ en önemli bir devlet kurumunun Müsteşar’ının siyasete atılmak için istifasının kabul edilmesiyle, ilk ciddî kırılma yaşandı ve bir güven bunalımı meydana geldi. Bunu daha başkaları takip etti. Bunlar üç aşağı beş yukarı yazılıp çiziliyor, tekrarına gerek yok... Ve son damla, aslında çok önemli olmasa bile bardağın taşmasını sağlaması açısından ayrı bir önem kazanır. Burada da öyle olmuştur.

Gönül isterdi ki, Davutoğlu, Tayyîb Bey’e bir cumhurbaşkanı ve kendisine de başbakan olarak değil de aynı dâvanın, omuzlarına ağır sorumluluk almış iki mensubu olarak, kardeşlik hukuku içinde bir işbirliği geliştirsindi; tıpkı ilk 10 yıl boyunca olduğu gibi ve karşılıklı danışarak...

Öyle olmadığı zaman... ‘Düzenlerini korumak için, kanlı bir mücadeleverecekleri’nden söz eden KK gibi birisinin bile, ‘Niye, 23 milyon oya sahip çıkmadın?’ sözlerine muhatap olur.

***

Öyle ya, ya siyasî mücadele verilirdi ya da; kardeşlikten var idiyse, kardeşçe hâlledilir idi, görüş farklılıkları... Hâlledilemeyince ise bu ikiliden birisinin kenara çekilmesi gerekirdi.

Elbette, Davutoğlu’na haksızlık yapılmasın... Ama bunu derken, biraz insaflı olunsun; Davutoğlu elbette değerlidir, şahsiyeti zedelenmemelidir de; Tayyîb Bey, nedir?

Star