Bir savaş davetiyesi olarak barış

Özlem Albayrak

VAN 27.11.2015 10:38:15 0
Bir savaş davetiyesi olarak barış
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Neden böyle oldu? Neden Rusya, Türkiye'nin egemenlik hakkını ihlal edebilecek denli ileri gidebildi? Neden Putin, hem Esad'ı destekleyip, hem muhalifleri ve Türkmenleri vurup, hem de Türkiye'nin sınırını pervasızca ve sürekli ihlal etmenin önünde sonunda bir bedeli olacağını hesap edemedi?

Neden, bu denli körleşebildi? Neden Putin, kendisine sadece tehdit yağdıran bir aciz görüntüsü verecek bu olayı öngöremedi.
Nedeni NATO'dan gelen açıklamada gizli: NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Komutanı Philip Breedlove dün basın mensuplarının sorularını cevaplarken “NATO, sadece Türkiye değil, tüm ittifak ülkelerinin hava sahası egemenliği konusunda çok ciddi.

Yükümlülükleri yerine getiriyoruz ve NATO üyesi ülkelerin hava sahası ve yeteneğini desteklemeye devam edeceğiz” demiş. Diplomatik çözüm istediklerini söyleyen Breedlove sözlerini şöyle sürdürmüş: “Gerilimin tırmanmasına karşıyız. Bu nedenle, Ankara ile Moskova arasındaki konulara diplomatik çözüm bulunmalı. Her şeyi konuşmanın zamanı geldi. Rusya, Türkiye ve NATO ile çatışma istemiyor. Aynı zamanda Türkiye ve NATO'nun, Rusya ile çatışma istemediğini güvenle söyleyebilirim.”

NATO elbette tansiyon düşürücü açıklamalar yapmalı, diplomasiyi öncelemeli, buraya kadar sorun yok. Ama “ayinesi iştir kişinin” düsturu uyarınca biraz da eyleme bakmalı.

Obama yönetiminin, dolayısıyla ABD'nin, dolayısıyla Batı Bloku'nun bugüne kadarki tek politikası “politikasızlık” oldu. Yani, Suriye'nin son 5 yılında Esad'ın halkını öldürmeye devam ederek yerinde kalmasına göz yumulması; hem Rusya'nın, hem İran'ın bugün bölgedeki yerleşikliğinin ve çevreye verdiği rahatsızlığın tek nedeni.

Oysa aynı “yerleşme” isteği Rusya'da soğuk savaş dönemi boyunca da mevcuttu. Ancak Rusya, 1950'lerden 90'lara dek her denemesinde ciddi bir yerel mukavemetle karşılaştı. Batı Bloku da denilen NATO ülkeleri ve elbette temelde ABD tarafından Suudiler üzerinden bölgede örgütlenen yapılar; o dönem pıtrak gibi ortaya çıkan terör örgütleri El Kaide ve Taliban; Rusya'yı Afganistan'dan püskürtmeyi başardı. Batı, açıktan savaşmadı ama Rusya'yı bölgeden söküp atmanın başka yollarını buldu. İlk El Kaide hücrelerinin CIA eliyle kurulduğu, ajanların da örgütün çekirdek kadrosunu eğittiği sır değil. Sonuçta, biz onaylarız ya da onaylamayız ama, soğuk savaş yılları boyunca Batı Bloku'nun bölgede terör üzerinden inisiyatif alması Rusya'yı Ortadoğu'dan uzak tuttu.

Çok ilginçtir; onyıllar sonra bu kez bir başka terör örgütü DAEŞ; Rusya'nın bölgeye giriş vizesi oldu. Putin o vizeyi, Esad'ın Suriyesi üzerinden kullandı.

Geldiğimiz noktada Putin, Türkiye'nin egemenliğini korumayacağını düşünerek hesapsızca hareket etti. Çünkü ne Ukrayna'da ne de Kırım'da, O'nu durdurmaya kimse cesaret edememişti. Kişiliğinin sınırları, gözü kara olmakla, neredeyse deli olmakla, öfkesinin şedidliğiyle çizilmiş ve “ayı üstünde oturan üstü çıplak lider” görüntüsüyle PR'ı yapılmış Putin karşısında, Obama üzerinden neredeyse pasif bir Batı Bloku görüntüsü oluştu. Sürekli kendini değilleyen, verdiği sözleri yerine getirmeyen (Suriye konusundaki kırmızı çizgiler her aşıldığında çıta biraz daha yükseltildi), biraz fazla güler yüzlü ve esprili, eh pek de kudretliymiş gibi gözükmeyen bir ABD ve Batı…
Putin'in bu yüzyılda, dünyanın gözüne baka baka, hem de son derece geleneksel yöntemlerle yaptığı toprak işgaline; petrol ve doğalgaz fiyatlarını yükselterek gerekenden çok az bir karşılıkla mukabele eden bir Batı Bloku.

Sonuç ortada. Uçları hem Batı'ya hem Doğu'ya hem de Türkiye'ye dokunacak denli karışık, arapsaçına dönmüş bir hatlar dizgesi.
Şurası kesin ki, eylemi de, eylemsizliği de yerine göre yapmadıkça; yüzbinlerce insanı çeşitli yöntemlerle öldüren bir katile karşı eylemsizliği “barışçıl olmak” sanmakla barış filan gelmiyor. Aksine, savaşa, teröre, çatışmaya, katliamlara davetiye çıkarılmış oluyor.
Görünen o ki, eylemin de eylemsizliğin de durması gereken yeri tüm dünyaya göstermek yine Türkiye'ye düşüyor.