Bir diktatör varmış, sesi kısılan!

Türkiye Gazetesi yazarı Melih Altınok, “Kısık sesiyle bile seçmen kazanmak, halkı ikna etmek için uğraşan ‘diktatörü’ bu halk unutmayacak!” dedi.

VAN 28.03.2014 10:11:39 0
Bir diktatör varmış, sesi kısılan!
Tarih: 01.01.0001 00:00

İşte Altınok’un yazısı:

Dün yazıya oturduğum saatlerde bir arkadaşım aradı. Gülmekten konuşmasını tamamlayamadı. Ancak “çabuk televizyonu aç” dediğini anlayabildim.

Kumandanın düğmesine basar basmaz duyduğum sese inanamadım. Başbakan Tayyip Erdoğan miting için gittiği Van’da halka sesleniyordu. Ama hoparlörden yayılan ses ona ait olamazdı. Zira aşırı ince bir ses tonuyla konuşuyordu. İlk tepkim gülmek oldu elbette…

Tabii ki twitter çoktan yıkılmıştı. Yapılan esprilerin pek çoğunu, özellikle de kısılan sesinin Mustafa Kemal’le benzerliğine dair yapılanları beğenerek okudum.

Ancak Erdoğan konuşmasına devam ettikçe sesi artık komik gelmemeye başladı. Zira karşı karşıya olduğumuz tablo, seçmenini her şeyden çok önemseyen bir siyasinin saygı duyulacak, cesur tavrının yansımasıydı. Ve kuşkusuz biraz hüzünlüydü de.

Öyle ya günde iki miting yaptığı için sesi kısılan Erdoğan, sesinin komik hale geldiğinin farkına varmamış olamazdı. Ve kendisini dinlemek için alanda bekleyen insanlara, bu son derece makul gerekçesini rahatlıkla izah edebilirdi. Kaldı ki miting alanındaki ahali de “iptal edelim” demişti.

Ama Erdoğan sesinin kimilerine dalga konusu olmasını göze alıp, muhtemelen ağzından çıkan her kelimede duyduğu acıya ve ağrıya rağmen konuşmasına şu sözlerle başladı: “Öncelikle sesimden dolayı sizlerden özür diliyorum. Fakat Van'ı iptal edemezdim, Diyarbakır'ı iptal edemezdim. Böyle de olsa gelmek zorundaydım!”

Ne var ki iki yıl önce Erdoğan hastaneye gidince, Red Kit’teki cenaze levazımatçısı gibi ölüm haberiyle neşelenmeyi uman insan müsveddeleri geçen sürede insanlıklarından daha da uzaklaşmıştı. Halkın yüzlerine bile bakmadığı müzmin muhalefet bu insani durumun üzerinde bile tüm iğrençliğiyle tepinmeye başladı. Elbette bu heyecanlarında, 25 Mart’ta bekledikleri "büyük turp"un ellerinde patlamasıyla işlerinin “demokrasiye” kalmasının dayanılmaz hüznü de etkili olmuştu.

“Diktatör” dedikleri adamın seçmeni onore eden bu tavrına dair şu ironik twiti attım:

“Kısık sesiyle bile seçmen kazanmak, halkı ikna etmek için uğraşan ‘diktatörü’ bu halk unutmayacak!”

Değil mi ama? Hakkında belki de Menderes’ten daha yoğun şekilde linç kampanyası başlatılan Erdoğan nasıl bir diktatördü ki, seçimlere üç gün kala sağlığını hiçe sayıp seçmenin bir oyunun peşinde koşuyordu?

Ve bir halk varmış tatava yapmayan

Tabii ki, bir Radikal yazarının cilaladığı blok yazısında olduğu gibi, seçmeni ikna edebilecek bir özne değil, “pis kokan, bodur, cahil, fakir, çirkin yığınlar" olarak görenler, bir anda ciddileşip tutulan aynaya hırlamaya başladılar.

Ağzından nefret suçu kavramını düşürmeyenler, en galiz ve cinsiyetçi küfürlerle, bir siyasinin seçmen iradesine duyduğu saygıya kinlerini kustular.

Mesela profilinde “feminist” yazan bir kadın “Ananı…” diye başlıyordu twitine.

“Söz yetki karar iktidar halka” mottosunu kullanan bir solcumsu “o sandığı halka yedireceklerinden” söz ediyordu.

Diktatör Sisi’sinin darbesini “ayol seçime gidecekmiş adamceyiz, sakin olun” türünden twitlerle savunmaya çalışan derlemeci içinse, yaptığım elbette “yalakalıktı.”

Neyse, twitimin kısa sürede yüzlerce retweet almasıyla kimyası bozulanların bu küfür ve tehdit dolu twitter linçinde de “hepsi oradaydı” işte!

Bizler, herhangi bir fikre, küfürsüz cevap vermeyen bu halkına düşman, ötekine yabancı faşist güruhun pespayeliklerine fazlasıyla aşinayız. Zavallılıklarının yansımalarını da haklılığımızın nişanı olarak gururla sahipleniyoruz.

Hür irade sahibi seçmenler olarak, seçime iki gün kala bir kez daha açık ettikleri “hallerine” demokratik cevabımızı vermek için de her zamankinden daha fazla sabırsızlanıyoruz.

Sandıktaki özgür iradesi ilk kez bu denli muktedirleşen siviller olarak;

“Yüzde elli oy alsalar da meşru değiller, başka yöntemlerle devrilmeleri mubahtır” fetvası veren eski tüfeğe, kendine liberalim diyen darbeciye;

Yoksul insanları, emekçileri, esnafı “kara derili cahiller” diye küçümseyenlere;

Başörtülü kadınları, siyasi tercihlerini ve bir lidere olan sevgilerini kendi sapkınlarıyla okuyup tatmin peşinde koşanlara;

Çıktığı kabuğu beğenmeyip aynı coğrafyada doğduğu Kürtlerin şivesiyle dalga geçen plaza medyasındaki yanaşmalara;

Çözüm Süreci’nin gençlerin ölmediği her gününde kan uykusuna yatanlara, Kürt gençlerine “durmayın savaşın” diyen medya gediklilerine, iki halkın da, barışın da düşmanlarına;

Devletin dış politika stratejilerini İsrail’e, Diktatörü Esad’a, ABD’deki Neo-Conlara jurnallemekte beis görmeyen Haşhaşilere;

Nişantaşı’nda karşısına çıkan Suriyeli çocuğun rahatını bozduğunu söyleyen sanatçılara;

Halkının değerlerini, inançlarını, yaşam tarzlarını düzeltilmesi gereken kusur; Kürtlüğü, dindarlığı, yoksulluğu da suç olarak gören fasitlere cevabımızı sandıkta vereceğiz.

Yani merak etmeyin, istediğiniz gibi “tatava yapmayacağız.” Gözümüzden sakındığımız 'Çözüm Süreci’ni, barışı, demokrasiyi ve komplolardan değil sandıktan çıkıp halkına “saygı” duyan meşru temsilcilerimizi hangi partiden olurlarsa olsunlar yalnız bırakmayacağız.