BİR AKREDİTASYON ARACI OLARAK 7 HAZİRAN SEÇİMİ

MURAT KİRİŞÇİ

VAN 24.06.2015 13:11:13 0
BİR AKREDİTASYON ARACI OLARAK 7 HAZİRAN SEÇİMİ
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bu seçim bir ya da birkaç partinin zaferi ya da bir ya da birkaç partinin mağlubiyetinden çok daha ciddi anlamlar taşımaktadır. Seçim, Başkanlık sistemine geçiş yapacak meclisi seçmek olarak ilan edilmiştir, ancak propaganda sürecinde bir seçim havasının oluşturulmaması, HDP’nin tek çalışan parti olmasına rağmen diğer partilerin teşkilatlarının seçimde hiç çalışmaması bu seçimin geniş bir uzlaşı ortamı oluşturulması için düzenlenmiş bir düşüncenin ürünü olduğu fikrini çok güçlendirmişdir.

7 Haziran seçimleri ülke insanları için çok şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Beklenen ya da toplumun görmesi istenen yüzdelik dilimler medya vasıtasıyla seçimden aylarca öncesinden servis edildi ve genel kabuller oluşturulmaya çalışıldı. Beklenen gün gelip oy sayımları tamamlandığında, bir taraf için tam bir hayal kırıklığı bir başka taraf için ise büyük bir zafer vardı televizyon ekranlarında. Karşıtlık ve yandaşlık üzerinden aylarca yapılan propagandalar bir anda ilginç bir sessizlik oluşturmuştu. İktidar yanlıları ve karşıtları (ki bu karşıtlık genelde iktidardan ziyade Tayyip Erdoğan’ın şahsında belirginleşmişti) yüksek sesle bağırmaya devam etmelerine rağmen ortalığa derin bir sessizlik hâkim olmuştu.

Bu seçimin diğerlerinden belirgin farklılıklarının olduğu çok önceden de fark edilebilecek olmasına rağmen seçim sonuçlarına kadar kimse tarafından bu şekilde dillendirilmemişti. Seçimden çok önce koalisyon tartışmaları gündemde olmasına rağmen bu fikrin alıcı bulması seçim sonuçlarıyla ancak mümkün olmuştu. Türkiye, çok uzun süredir çeşitli krizlerden geçti ve her krizde çeşitli kırılma anları yaşadı. Ancak bugün gelinen noktada kırılma yaşanan olayların kısa dönemli olumsuzluk gibi görünmesine rağmen orta vadede ciddi kazançlar sağladığı ortaya çıktı ve çıkmaya devam ediyor. 1980 yılından başlayarak (24 Ocak kararları ve 12 Eylül ihtilali önemli dönüm noktalarıdır) bugünlere kadar olan dönemi incelersek bu krizlerin her seferinde Yeni Türkiye’ye doğru atılan adımlar olduğunu görebiliriz.

Bu ifade edilen dönem içerisinde devlet tarafından bir dönüşüm başlatılmış (aslında bu dönüşümün daha eskiye giden tarihi var olmakla beraber kısıtlama yapmanın konuyu anlamak konusunda daha yararlı olacağı düşüncesiyle 1980’i kısmi bir başlangıç olarak aldık) ve 2002 yılında Ak Parti bu dönüşüme dâhil olmuştur. Bu yüzden Ak Parti, Yeni Türkiye’nin siyasetteki görünen yüzü ve Yeni Türkiye’nin sahiplerinin çizdiği rotanın en az sorunla yürünmesindeki en önemli aktördür. Yaşanan krizler, ülkede gelişecek dönüşümler için şok tedavisi konumunda olmuş ve gelen depremlerin artçılarıyla devlet dönüşüme toplumsal meşruiyet üretmiştir.  Toplumun devletle barışması ve bütünleşmesi için Yeni Türkiye tüm kesimleri belli bir düzen içerisinde sisteme dâhil etmiş ve bu toplum kesimlerinin devleti sahiplenmesi için ciddi çalışmalar yürütmüştür.

Bu kısa açıklamaların ardından bu seçimin farklılıkları ve seçimin olası sonuçları hakkında bazı değerlendirmeler bulunabiliriz. Bu seçim bir ya da birkaç partinin zaferi ya da bir ya da birkaç partinin mağlubiyetinden çok daha ciddi anlamlar taşımaktadır. Seçim, Başkanlık sistemine geçiş yapacak meclisi seçmek olarak ilan edilmiştir, ancak propaganda sürecinde bir seçim havasının oluşturulmaması, HDP’nin tek çalışan parti olmasına rağmen diğer partilerin teşkilatlarının seçimde hiç çalışmaması bu seçimin geniş bir uzlaşı ortamı oluşturulması için düzenlenmiş bir düşüncenin ürünü olduğu fikrini çok güçlendirmişdir.

Seçimden çok önceden başlatılan koalisyon tartışmaları, son dönemde dünyadaki değişimlere dayalı olarak Türkiye’nin güçlenmesi, ticaret ve enerji yollarının kesişim noktası olması, yaşlanan ve eskiyen bir dünyanın modası geçmiş politikalarından sıyrılarak farklı politikalara yelken açması, özellikle Avrupa’nın hemen hemen her konuda Türkiye’ye mahkûm kalmaya başlaması ve yakın bir gelecekte artık Türkiyesiz bir çıkışlarının olmamasından dolayı Türkiye’nin bu güç temerküzünün kısmen de olsa zayıflatılması ve geciktirilmesi ile ilgilidir. Hatta diyebiliriz ki Türkiye, Yeni Dünyanın ekonomiden enerjiye, ulaşımdan ticarete her konuda merkezi durumundadır ve bu durumu dengeye oturtabilmenin en önemli ayağı Türkiye toplumunun öncelikle devletle barışması, daha sonra bir zamanlar hüküm sürdüğü topraklara yeni düzen adına vaziyet etmesidir.

Koalisyon fikrini ortaya atan ve tartıştıran Eski Dünyanın aktörleri olmasına rağmen bu fikri kullanarak kendi lehine çeviren Yeni Dünya ve Yeni Türkiye olmuştur. Bu seçim, sonuçları açısından Yeni Türkiye’ye zarar verir konumda olmasına rağmen gelecek açılımı Yeni Türkiye açısından olumlu kazanımlar doğurmaya gebedir. Nitekim hemen seçimin ertesindeki tablo, toplumun şaşırmışlığı, korkuları, sevinç ve hüznün birlikteliği, sistem açısından olumlu sonuca çok çabuk ulaşılacağının göstergelerindendir. Ayrıca ülkenin tek parti iktidarı yerine koalisyonlarla yürüyecek olmasının piyasalarda derin sorunları oluşturması beklenirken borsanın eski dönemlerde olduğu gibi dibe çakılmak yerine hemen hemen seyrini korumuş olması, doların ani çıkışına rağmen değer skalasında bir sorun bulunmaması da eski dünyaya rağmen bu seçimin hesaplanmış senaryolara göre bir sonuç oluşturduğu fikrini haklı çıkarmaktadır. Bu seçimin en önemli kazancı devlet açısından “sandık”ın akreditasyonudur.

Nitekim 2002 yılından bugüne kadar Tayyip Erdoğan’ın sandıkta yenilememesi, karşıt gruplar tarafından “sandık her şey demek değildir”, “sandık demokrasi demek değildir” gibi yapılan itirazlar seçimlere de, sandığa da, sandıktan çıkan sonuçlara da, sistem dışına taşan bir muhalefet oluşturmuştu. Hatta son birkaç seçimde sandığa hile karıştığı ortaya atılmış, kedilerden trafolara ilginç metaforlarla seçim sonuçlarının meşruluğu tartışılır hale gelmişti. Bu seçimde alınan sonuçlar sandığın toplumda yeniden eski yerine gelmesine ve tekrar sandığa bir güven oluşmasına sebep olmuştur. Bu yapılan itirazlar, aynı zamanda demokrasinin her dönemde nasıl değişik senaryolara malzeme olduğu ve demokrasinin soyut bir beklentiler bütünü olarak gerektiğinde nasıl tanımlarıyla oynanabildiğinin de ispatıdır. Bu seçimin en önemli ikinci kazancı ise Tayyip Erdoğan’a karşı oluşmuş olan yoğun karşıtlık ve nefret duygularının törpülenmesi ve bu karşıt grupta birikmiş olan gazın alınmasıdır.

Çok eskiden beri siyasetin içinde olmasına rağmen özellikle İBB başkanlığı döneminden itibaren Türkiye siyasetinde ciddi bir şekilde yer alan ve tüm rakiplerine rağmen sürekli bir başarı grafiği çizen, 2002 yılından bugüne kadar olan dönemde de ülke yönetiminde tek partili iktidar ile güç merkezi konumuna yükselen Tayyip Erdoğan, Eski Dünya ve Eski Türkiye’nin de düşmanlığını kazanmıştır. Bu düşmanlık çeşitli mecralar vasıtasıyla toplumda ciddi bir karşıtlık ve muhalefet oluştururken yeni Türkiye’nin yol alışına da karşı durmanın vasıtası haline gelmiştir. 7 Haziran’da Ak Parti’nin aldığı oy oranı toplumda Erdoğan’ın aldığı oy olarak kabul edilerek (ki bu çok da yanlış bir düşünce değildir) karşıt gruplar nezdinde büyük bir sevince yol açmıştır. Bu sevinç ise toplumda oluşmuş olan Erdoğan huzursuzluğunun genel anlamda ortadan kalkmasına ve bir rahatlamaya neden olmuştur. Uzun zamandır ifade ettiğimiz bir konu da, başkanlık seçiminin tek bir parti eliyle olmasının toplumda sisteme karşı bir güvensizlik oluşturacağı iddiasıydı.

Eğer Ak Parti tek başına iktidar olup 330 milletvekilini elde etmiş olsaydı, toplumun kendisine yüklediği iddia edilen anayasayı değiştirme çalışmalarını başlatacak ancak mecliste grubu bulunan partiler ve mecliste temsil edilmeyen siyasi düşünceler anayasaya karşı duracak ve başkanlık sistemi bir devlet sistemi olmaktan çıkıp Ak Parti sistemine dönüşecekti ki bu sistemin toplumda kabulünü zorlaştıracaktı. 7 Haziran seçimleri sonunda ortaya çıkan tablonun koalisyonlu bir iktidar görünümü, Ak Parti’nin görece zayıfladığı algısı, zamana yayılacak şekilde, başkanlık sisteminin de akreditasyonu anlamına gelmektedir. Bunların dışında, tüm dünyada ve tarih boyunca sistem değişikliklerinin zor olduğunu ve bir anda yapılacak değişiklik hareketlerinin çok çabuk yıkılacağını da iyi bilmek ve anlamak gerekir. Her ne kadar bu siyasal sistem değişikliği, kapitalist süreç içerisinde bir sistemi kaldırıp yeni bir kapitalist sistemi piyasaya sürse de, değişimin zor olacağı çok açıktır.

Bu nedenle Yeni Türkiye, toplumda kırılma yaşamadan ve çok büyük muhalif gruplar oluşturmadan bu sistem değişikliğini yapmak için kollarını sıvamış ve 7 Haziran seçim sonuçlarının bu şekilde gelmesi için çok değişik çalışmalar ve algı operasyonları yapmıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan süreç ile Türkiye’de Kürt Siyasi Hareketi yeni bir açılımla siyasete katılmış, Türkiye partisi olma iddiasıyla 7 Haziran seçimlerine girmiştir. Bu noktada Kürt Siyasi Hareketi parti olarak girdiği seçimlerden başarı ile çıkıp geniş bir temsil imkânı ve Türkiye çapında meşruluk elde etmiştir. Bu imkân, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, kuruluşundan beri toplumuyla sorun yaşayan devletin, toplumla barışma girişiminin sonuncusu olan Kürt halkıyla da barışmasını ve sisteme dâhil edilmesini sağlamıştır (Toplumla devletin barışma serencamının sonuncusunun neden Kürt halkı olduğu bu yazının amacını aşacak bir konu olduğundan, bu durum başka bir yazıda ele alınacaktır).

Bu barışma süreci ve 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin aldığı oy oranı, Kürt Siyasi Hareketini, siyasal alanda mücadele eden Kürtleri ve Kürt Siyasi Hareketinin liderini de akredite etmiştir. Yıllardır süren düşmanlıklar ve Ak Parti nezdinde Tayyip Erdoğan karşıtlarının, CHP ve MHP’nin eskiyen yüzlerinden bir sonuç alamayacağını görerek HDP’ye yönelmeleri, toplumun tüm kesimlerinde Kürtlerin ve Kürt Siyasi Hareketinin meşruluğunu hızlandırmıştır. Bütün bunların dışında, konuya Ak Parti içinden bakmak gerekirse, bu partinin uzun yıllardır iktidarda olan ve halka elini uzatarak, kalabalıkların sesini dinleyerek, toplumsal tıkanıklara çözüm üreterek seçim kazanmasına rağmen son dönemlerde devletleşerek yüzü asık, toplumla ilişkileri problemli, istihdamda sorunlu işler yürüten, ekonomik dağılımda olumsuz örnekler gösteren ve birçok konuda sıkıntı üreten bir siyasi harekete dönüşmüştür.

Toplumun isteklerini hiçe sayan işler yapan ve seçim listeleri hazırlayan, böylece topluma üstten bakan bir yapının da seçmeninin gözünde kendi geleneğine ihanet ettiği algısı AK Parti’nin seçmen davranışlarını etkilemiş ve bir cezalandırmanın gerekli olduğu kanısı seçim öncesinde çok yaygın yer bulmuştur.

Bununla birlikte, 2002 yılından beri tek başına iktidar olmanın sarhoşluğu öncelikli olarak AK Parti yandaşlarında ayrıca karşıtlarında, ülkenin Ak Parti dışında bir siyasi parti ile yönetilmesinin mümkün olamayacağı gibi tuhaf bir düşünce oluşturmuştu. Bu tuhaflık yukarıda belirttiğimiz siyasi umursamazlığa dönüşmüş, çeşitli vesilelerle seçilmişlerin toplumla olan irtibatları yok olmuş, yapılan işler ve bu savrulma gereksiz bir vurdumduymazlık oluşturmuştu.
Bu sonuçlar bu tuhaf düşüncenin de kırılmasına yol açtı ve özellikle Ak Parti içinde ciddi bir öz eleştirinin başlaması gerektiği fikrine gelindi. Ancak bu özeleştiri yine seçim kazanma ve iktidar olma düşüncesinden başka bir şey olmadığı gibi sistem analizi ve sistem karşıtlığı herhangi bir tartışmanın gündemi ve konusu da değildi. Bu seçimlerin böyle ciddi sonuçlarının olması, Türkiye’nin siyasal sistem değişikliği talebinin ne kadar ciddiye alındığı ve devletin bu konuda ne denli dikkatli olduğunun bir göstergesidir.

Toplumun yaklaşık yüzde yetmiş beşi orta sınıftır. Kalan yüzde yirmi beşlik bölüm ise sağ ve solda keskin ideolojik yapılardır ve bu keskinlik oy noktasında herhangi bir değişime imkân tanımaz. Ancak orta sınıfın oyları genelde sabit olmaz ve konjonktürün etkisiyle dalgalanır. Bu nedenle tüm siyasi partilerin oy talep ettikleri yer bu sınıftır ve bu sınıf, seçim vaatlerinin ya da seçim sonrası yapılan/yapılacak tüm çalışmaların kalbidir. Sabit olmayan bu sınıfın sistem değişikliğine ikna olması hem kolay hem zordur. Bu noktada da bu sınıfı etkilemek hem iktidar hem de muhalefet açısından hem kolay hem de zordur.

Ancak bu kesimi sürekli tahlil eden, gerekli yerlerde rahatlık gerekli yerlerde zorluklar oluşturan devletin bu sistem geçişinde orta sınıfı hesaba katmadan iş yaptığını düşünmek de safdillik olsa gerektir. Sonuçları ve devletin elde ettikleri açısından bakıldığında bu seçim, Yeni Türkiye’nin doğum sancılarından bugüne kadar çok zor yolda ilerleyen siyasi düşüncesinin, parti kimliğinde bulunan hükümet açısından, zarar görmediğini aksine ciddi kazançlar elde ettiğini gösteren en önemli göstergelerdir. Sistem yine kazanmış, seküler dünya hanesine yine bir artı yazdırmıştır. Bilinen eski politikalar noktasında yolun sonuna gelinmiş, yeni bir kapitalist dünyanın kurulumu hemen hemen tamamlanmıştır. Bu tamamlanma esnasında elbette sıkıntılı süreçler yaşanacaktır ancak egemen güçler gidişatla ilgili tedbirler almakta ve elde edilen kazanımları kaybetmemek adına çalışmalar yürütmektedir.

Dünyadaki ve Türkiye’deki tüm siyasi kavgaları ortaya çıkaran ve şekillendiren bu zemindir. Devam eden kavga ise hegemonyal güç, ticaret ve enerji pazarlarını ele geçirme, kaynakları tek yanlı kullanabilme adına yürütülmekte ve yükseklerde birileri bu kavgayı kazanabilmek için tıpkı tarihte olduğu gibi bugünde yığınları kullanmakta, çeşitli başlık ve konularla bu yığınları hipnotize etmekte ve yığınların algılarıyla oynayarak hem savaşları hem kendilerini meşrulaştırmaktadır.

Bilindiği iddia edilen dünyanın sonuna gelindi, ama ilginç bir şekilde Müslümanlar biten dünyayı anlamadan, tahlil etmeden gelen yeni sistemi değerlendirdiklerini ve anladıklarını iddia ettiler/ediyorlar. Yazık ki yeni olan sistemi, bilmedikleri eski sistemin kendilerine öğrettiği dille konuşuyorlar. Sadece yaşananların biraz dışına çıkıp genel tarih değerlendirmesini vahyin ve o vahyin yaşanmışlığının en güzel örneği olan peygamberin öncülüğünde okuyabilseler, siyasal dengelerin değişimini görebilseler, ortadaki savaşlara kullanılmadan bakabilseler, inançları adına iş yaptıklarını düşünürken hegemon sistemlere hizmet ettiklerini fark edebilseler kesinlikle dünya farklı olacak, kaos hüküm sürmeyecek, kaynaklar en azından daha adil dağıtılacak ve insanlık daha mutlu olacaktır.

- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/bir-akreditasyon-araci-olarak-7-haziran-secimi/#sthash.OO4nlm7g.dpuf