Bazı Dava Erleri Neden İslâmî Hareketlerden Uzak Durur?

Hareket adamı olmak istemeyen dava adamlarının muhakkak ki, ‘can alıcı’ açıklamaları vardır. Fakat bilinmelidir ki, hareketleri ayakta tutanlar ve bu mukaddes davaya hizmet eden aslî şahsiyetler, dava adamlarıdır.

VAN 26.02.2013 12:15:17 0
Bazı Dava Erleri Neden İslâmî Hareketlerden Uzak Durur?
Tarih: 01.01.0001 00:00

Sinan KARA

 “…De ki, eğer davanızda sadıklar iseniz delilinizi getirin.”(Bakara:111)

          Başarıya ulaşamamanın, sağlam duruş sergileyememenin, net İslâmî perspektife sahip olamamanın, ümmeti saf İslâm anlayışından bartın escort kopararak, mezhepsel ve ulusal doktrinlerle harmanlayarak parçacıklara bölmenin ve yetmiş iki fırkadan beri olduğunu zannetmenin ve zamanın Ali’si, Ayşe’si, Hatice’si, Fatıma’sı ve Ebu Zer’i olamamanın temelinde, dava adamı vasıflarıyla tamamen donatılı olamamak yatmaktadır. Bazı dava adamlarının, hareket adamı sıfatını taşımak istememesi ve de her hareket adamını, dava adamı zannetme eksikliğimiz, ciddi handikaplara ve hayal kırıklıklarına sebep olmuştur. Hareket adamı olmakla, dava adamı olunmayacağı ve ama olunması gerektiği ve lâkin bazı dava adamlarının hareketlerin dışında mücadele vermek istemeleri, irdelenmesi gereken meselelerdendir. Birçok samimi dava adamının, hareketlerin dışında kalmak istemesinden dolayı,  çeşitli sorunlara kapı aralanmıştır. Ve hakeza hareket içinde, gerek geri hizmette ve gerekse ön saflarda yer alan birçok kişiliğin, dava adamı vasfı taşımamasından dolayı, -zaman içinde- birçok sorun açığa çıkmıştır. Geçmiş tecrübeler göstermiştir ki, salt hareket adamı olmuş ve ama sağlam dava adamı olamamış bazı karakterler, hareketlerin sekteye uğramalarına vesile olmuşlardır.  Anın gerektirdiklerini ıskalayan, kendi anlarına/şartlarına göre hareket belirleyen birçok hareket adamının, zor şartlarda, askerlik, okul, aile vs gibi bahanelerle, mücadelenin dışında veya geri planda kalmasına ve birçok samimi, fedakâr, cefakâr, ihlaslı mücahidin, en kötü ve zor şartlarda dahi, bir adım geri atmadıklarına da şahitlik etmişizdir. Ama gel gör ki, en zor şartlarda kayıplara karışan, sözüm ona, çaktırmadan mücadele etiğini zanneden birçok uyanık(!) daha sonraki süreçlerde, ortalıkta kahraman gibi dolaşabilmekte ve şu rahat ve rehavet dolu zamanların, yalancı yüzlü tadını çıkarmakla meşgul olabilmektedir. Asıl gayenin rıza-i lillâh olduğunu bilenler, dünya öncesi, dünya dönemi ve ahiret yaşamı bütünlüğünde, zaman ve zemin üstü yaklaşım sergilediklerinden, yalancı yüzlü anlara, asla ihtiyaç duymamışlardır.

Allâh’ın varlığına/hesap gününe iman eden ve güçlü/kuvvetli imanlarıyla amel edenler bilirler ki; iblis, nefis ve insi ve cinni şeytanlar, bir an bile boş kalmamakta, öncelikle, liyakatli dava adamlarını tersyüz etmek için, çok ciddi mücadeleler vermektedirler. Mücadelenin ve imtihanın belli zamanlar için olduğunu zannetmemizi sağlayan, şeytani duygular, bütün bir gençliğini davaya adayan bir mücahidin, yarını üzerine ipotek koymamızı sağlayabilmekte ve mücahidi aforoz edebilmemiz için, bizi vesveseye sevk edebilmektedir. Bütün bir hayatın imtihan olduğunu ıskalayan, kendi zamanlarına/kapasitelerine veya şartlarına göre imtihan mantığı belirleyen salt hareket adamları, kime hizmet ettiklerinden bîhaber,  dava adamı(!) kibriyatıyla, maalesef şeytana ve şeytanî güçlere hizmet etmektedirler. Başta da ifade ettiğimiz gibi, başarısızlığın, derbederliğin, basiretsizliğin sebebi olan bu duruş ve anlayıştan kaynaklanan sonuçların, İslâmî olduğunu düşünmek ve bu mukaddes yola hizmet anlamına geldiğini zannetmek, bedbahtlıktan öte nefsaniliktir ve dahi basiretsizliktir. Bu noktadan hareketle, fasıklığın, münafıklığın, mücahitliğin ve dava adamı kimliğinin karıştırılmak istendiği böylesi zamanlar da/durumlar da, birçok samimi dava adamının ve aydının ve de kıymetli mollanın geri durmasını yadırgamak gibi bir niyetimiz ve yetkimiz elbette yoktur. Ve lakin şunu iddia ediyoruz; mübarek şahsiyetlere, haset, kin, ucb ve iftirayla set kuran zavallı şahsiyetlerin, hesap gününde Allâh’a ve samimi dava erlerine verecekleri hesap, çok ağır olacaktır… Geçmişte gençliğini ve hayatını din-i mubine adayan bir dava erine, yanımda, çok ağır hakaretler edilmiş ve susmuştum. Fakat ilerleyen aşamalarda, bu mübarek genç, hayatını dava uğruna feda etmiş ve ağır hakaretler yağdıran zevat ise, meslekî kariyerinde en ileri kademeye ulaşmak için mücadele vermekle meşgul olmuştu. Ve bugün ise, bütün bir gençliğini bu dava uğruna veren dünün gençleri, hareketlerden alabildiğince uzak kalmakta ve çeşitli sebeplere dayandırmaktalar bu hallerini… Örneğin, çok kıymet verdiğim keyfiyetli bir mollaya, neden hareketlerden birinde mücadelenize devam etmiyorsunuz? Diye sorduğumuzda, “hareketlerin birçoğu, ‘ben de varım’ mantığıyla hareket etmekte, ıslahat, nefis tezkiyesi ve irşâd vb. gibi çalışmaları, siyasi çalışmaların altında ve hatta dışında tutmaktadırlar” demişti. Biz burada, kıymetli dava adamı, saygı değer mollayı, eleştirme salahiyetini kendimiz de bulmuyoruz, ama bu “söylem” irdelenmelidir diyoruz…

Bu keşmekeşlik içinde, dava adamı kimdir?

Salt hareket adamı Kimdir?

Her dava adamı hareket adamı olmaya namzet midir?

Her hareket adamına neden dava adamı kimliği yakıştırılmamalıdır?

Her hareket adamı, dava adamı olmaya namzet midir?

İyi yetişmiş muvahhitler, aydınlar ve mollalar neden hareketlerden uzak duruyorlar?

Geçmişte hareketler içinde bulunmuş ve fakat şimdilerde hareketlerden alabildiğince uzak duran, değerli şahsiyetlerin ortaya koyduğu sebepleri nelerdir?... Gibi mühim sorulara, cevap bulmamız gerekmektedir.

Kestirip atan, irdelemeyen, masaya yatırmayan veya adam akıllı sorgulamayan bir zihniyetin, geleceğini kestirmek, hiç de zor olmasa gerek…

Ve yine bazı hareket adamlarının, dava adamları için, ‘onlar bilirler’ gibi savsaklayıcı ve üsten bakış atan halleri, bu ve benzer konuları gündeme getirmemize asla engel değildir. Derinlemesine irdelenmeyen, masaya yatırılmayan, sebep ve sonuçları hakkında fikir beyan edilmeyen, savsaklanan ve ötelenen her sorun, muhakkak ki bir gün, hareketlerin sekteye uğraması için, birçok sorunlu sonucun sebebi durumundadır. Fizibilitesi yapılmayan sorunlarla yoluna devam eden ve belli ufukların dışına çıkamayan veya belli ufuklara hapsolan zihniyetlerden medet ummak zordur ve ama gözünü en uzakta parlayan yıldıza diken ve yoluna devam eden, sorgulayan, irdeleyen ve hesap soran zihniyetlerin,  alacakları mesafe de, yolculukları da, o oran da kolay olacaktır. Hz. Ali (r.a) taraftarları ile Muaviye taraftarlarını ayıran büyük fark, bir tarafın at gözlüğüyle biat etmesi, diğer tarafın ise, her anı ve bilinmeyeni sorgulaması olmuştur. Sorgulamak, irdelemek, araştırmak, hesap sormak, tarafları dinlemeden karar vermemek… gibi hasletler, sünnetî Resul’dur.

Dava adamı herkesin sıfırı tükettiği noktada ayağı kalkabilendir.

Dava adamı, gönül verdiği dava uğruna, kendi öz nefsine kadar her şeyi feda etmeye hazırdır ve bu hususta o, çoktan aklını, nefsini ve ruhunu ikna etmiştir.

Dava adamı, kendini birilerine kabul ettirme gayretinde değil, kendini, nefsini ve ruhunu ikna etme mücadelesindedir.

En zor şartlarda geri adım atmayan, davasından asla taviz vermeyendir, dava adamı.

Herkesin ondan ümit kestiği bir anda bile, silkelenebilen ve içindeki en ufak bir kıvılcımı ateşe çevirebilendir, dava adamı.

İblisin ve insi ve cinni şeytanların, en çok uğraştığı şahsiyettir, dava adamı. İfritlere en amansız darbeyi, sıfırı tükettiğini zannettiği nokta da, darbe indirebilendir dava adamı.

Hareket içinde ciddi görevler almış sempatizanları, dava adamlarından ayıran ayraç, en ağır anlarda ortaya koydukları hayatları ve mal varlıklarıdır. Hareket içinde kahraman gibi dolaşan ve ama mallarına mal katanlar, salt hareket adamlarıdır. Hareket adamlarının -dava uğruna- çalışma alanları için talepleri, genelde kiralık mekânlardır ve ama gel gör ki, kendi mal varlıkları kiralık değil, kendilerine aittir. Bu tiplere, gelin, bütün mal varlıklarımızı satalım, davaya hizmet için, TV, radyo, gazete, dernek, vs. konularında ciddi çalışmalar yapalım derseniz, yüzlerini ekşitirler. Çok zor durumda olan Müslüman kardeşlerimize yardım edelim derseniz, kırk dereden su getirirler…

Dava Adamının dünyasında mazeret yoktur.

Ayeti Kerimede : "Anne ve Babaya karşı of dahi demeyiniz" buyruluyor. Ama ana, babanın hakkına gelinceye kadar, önce Allâh'ın (c.c.) sonra Kur'an’ ın, sonra Resuli Ekrem’in (s.a.v.), sonra Asrın İmamı’nın, sonra da annenin hakkı, daha sonra da babanın hakkı gelmelidir. Dava Adamının dünyasında mani yoktur, engel yoktur hele mazeret hiç yoktur. Dava adamı, yere düşse bile, silkelenmesi ve ayağa kalkması an meselesidir. Dava adamı, asla üzülmez, inanır ve bir gün mutlaka bu davanın galip geleceğini bilir. Çünkü Allâh’ın vaadi, bu davanın, er ya da geç, galip geleceği üzerinedir.

“Zaafa uğramayın, üzülmeyin eğer inanıyorsanız, mutlaka üstün gelecek olan sizlersiniz.” (Ali İmran;139)

Dava adamları dinç, dinamik, gözü pek, inançla yoğrulmuş, cihat ruhuyla kuşanmış gönüllü erlerdir.

Davaların ardına yığın yığın insanların takıldığı görülür. Ama o yığınlar içinde hayatını ‘ideali eksenine’ oturtmuş az insan gösterilebilir; işte bunlar dava adamlarıdır. Bir de, o kuru kalabalıklara lügatte karşılık gelen ve tarif edilen, kanımca ‘sempatizan’lar vardır. Dava Adamları ile sempatizanlar arasındaki fark, dava adamlarının ‘gündelik ve dünyalık’ işlerini ‘boş vakitlerinde’ yapması, sempatizanlarınsa davalarını ‘boş vakitlerini değerlendirme’ olarak mülahaza etmeleridir.

Her hareket adamı, dava adamı olmaya namzettir ve fakat her dava adamı da, hareketlerin içindeki aslî yerini bir gün mutlaka almaya…

Dava adamı için düşman yoktur, hedef vardır. Fakat salt hareket adamları için düşman vardır. Dava adamı için liyakat vardır ve fakat sadece hareket adamı için, sadece görevi ifâ vardır. Dava adamı davasına başını koymuştur ve ama salt hareket adamı zor durumlarda stratejik öngörülerle başını korumakla meşguldür. Dava adamı, haset etmez, kin gütmez, zan etmez, hele iftira atmak lügatında yoktur… Salt hareket adamı olmakla, dava adamı olunmayacağı anlaşılmalı,  herhangi bir harekete müdahil olmadan salt dava adamı olmakla, bir adım dahi atılamayacağı da…

Hareket adamı olmak istemeyen dava adamlarının muhakkak ki, ‘can alıcı’ açıklamaları vardır. Fakat bilinmelidir ki, hareketleri ayakta tutanlar ve bu mukaddes davaya hizmet eden aslî şahsiyetler, dava adamlarıdır. Elbette her hareket adamı, dava adamı olmaya namzettir ve elbette hareketlerde, değerli dava adamları muhakkak ki vardır ve ehemle, hakîkî dava erleri, hareketler içindeki aslî konumunu almaya muktedir olmalıdırlar. Aksi halde hareketler, iyi niyetli ve ama basiretsiz hareket adamlarının elinde zayi olacak, bu ve benzer sebeplerden dolayı  bazı hareketler ekol olamayacak, olsa olsa herhangi bir ekolün kolu olabileceklerdir…

Allâh, cümlemizi huzuruna, dava adamı vasıflarıyla ve karakteriyle ve de yaşantısıyla çıkan, mübarek şahsiyetlerden eylesin! Amin.

Selam ve Dûa İle…