Bayram ve ölüm dikkati

Akif Emre

VAN 18.07.2015 08:54:57 0
Bayram ve ölüm dikkati
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Bayramlarda sıla-i rahim için kara yoluyla Anadolu yollarına düştüğümde yahut şehir dışına çıktığımda gördüğüm olağandışı manzara hep düşündürmüştür. Genellikle bayramın ilk gününe veya arifeye denk gelen bu yolculuklarda büyük şehirlerin her semtinde artık tanık olamadığımız bir gelenek, ritüel dikkatimi çeker. Küçük bir kasabadan geçerken ya da bir köyün hemen bitişiğindeki mezarlığında bayram vesilesiyle yaşanan hareketlilik. Başka kültürlerin açıklamakta, anlamakta zorlanacakları bir ritüeldir bu; kabir ziyareti... Bayram sevincini mezarda hüzne boğmak şeklinde yorumlayacaktır çağdaş insan.
Modern şehir tasarımında hepten unutulan, hayatın dışına itilen ölüm düşüncesi aslında şehirlerin ölümünü ilan ediyor. Şehirlerden, hayattan kovulmuş gibidir ölüm ve dolayısıyla ölümlülük fikri.
Öteye ait olana işaret eden mezar taşları söküldükçe, yere devrildikçe devasa binalar yükseliyor sanki.
Ölüm düşüncesi hayattan kovuldukça hayatın anlamı eksik kalıyor; ölüm düşüncesi insanı hiçliğin karanlığından çıkartan diriltici bir eylemdir çünkü. Ölümü andığımız müddetçe hayatı idrak edebiliriz. Ebedi olan, mutlak ve kaçınılmaz olanla faniliğin karşılaştığı çizgidir ölüm fikri.
Özellikle Osmanlı şehrinde mezar ve şehir birbirini bütünler. Hayat dolu şehirlerin tamamlayıcısıdır, adeta göğe yükselen selvilerle yarışan, her biri bir anlam yüklü, işlenmiş mezar taşları. Ölümü kaçınılmaz bir hakikat olarak gören bir varlık idrakinin temellendirdiği şehirler; mezarla şehri hayatın dışına iterek kaçınılmaz gerçeği görmezlikten gelen mekan tasavvurundan kesin bir şekilde ayrılır. Şehir semiyolojisinin adeta kaçınılmaz parçasını oluşturan mezarlar, aslında bir medeniyetin hayat karşısındaki tavrının şehir ve hayat planında yansımasından ibarettir. Ölümden kaçınılmaz, ölüm görmezlikten gelinmez, unutulmaz ama ötenin de bu dünyada kazanıldığının idrakine varan bir gerilim şehirlerimizi örer.
Bir insanın daha hayattayken kendine anıtsal bir türbe yaptırmasını anlamamışımdır. Belki de hayatın kaçınılmaz gerçeği için abartılı bir hazırlık olarak da okunabilir. Bu nedenle geleneksel şehirlerimizde hayatın içine girmiş, estetik mezar taşlarına çarşıda, pazarda bile rastlayabilirsiniz, birer hatırlatma nişanesi olarak.
Her mezar taşını, orada yatana okunan her Fatiha'yı şirk olarak gören anlayışın derinliksizliği ile şehirleri profanlaştıran modern hayatın insanı tek boyuta indirgeyen maddeci tezahürü birbirine çok yaklaşır. Ölüm ötesini yok sayan, umursamayan bir uygarlığın şehirleri ile mezar taşını bile dinden çıkmak için yeterli sayan din anlayışının maddi tezahürlerinin birbirine bu kadar yakın olması şaşırtıcı değil. Ölüm düşüncesinde dirilme cesareti gösteremeyenler hayatın anlamını da yitirirler.
Bayramlar paylaşılan, paylaşıldıkça çoğalan, bize özgü vakur bir coşkudur. Hayata anlam yükleyen bir yaşama sevinciyle kutsanmış olanın ölçülü ve abartıdan uzak bir şekilde kutlanmasıdır.Geleneğimizde bayramın ayrılmaz, ihmal edilemez bir parçası da geçmişlerin hatırlanmasıdır. Hayatta olanlarla bekaya göçenlerin bir arada bayram yapması, hayatı kesintisiz bir çizgide yorumlayan müthiş bir varlık tasavvurundan neşet eder. Bayram sevincini hüzne boğduğu, elem ve kederin hayatı karamsarlaştırdığı şeklinde yorumlamaya hazır maddeci anlayışa tezat hayatı bütünüyle kucaklayan aşkın bir idrak söz konusu.
Bayramla yeniden doğarız; ölümü hatırlamak ise hayatın kemale erdiği, tamamlandığı, bütünlendiği dairesel çevrimde buluşmanın bir anmasıdır.
Ölüm ve yaşama sevincinin iç içe olduğu, ölümün hayatı karartmadığı, yaşama sevincinin ahireti yok saymadığı, ebedi olanla fani olanın kozmik dengesini gündelik hayata bu denli ahenkle taşıyabilmenin yansımasıdır.
Bayram hem sevinçtir hem de gidenlerin hüznüyle birlikte onlarla var olan manevi bağın yaşadığını gösterir. Bu nedenle İslam şehirlerinde hayatın dışına atılmaz ölüm. Müslüman ölüm dikkatiyle hayatta diri kalır.