BATI’NIN YENİ TESLİSİ: LAİKLİK, DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

Batı’nın bugün dünyaya, mazlum halkların geri kalan servetlerini de yağmalama aracı olarak dayattığı ve kanla zulümle yerleştirmeye çalıştığı; demokrasi, laiklik, insan hakları kavramlarıyla ikonlaştırdığı ve Müslüman dünyan

VAN 7.11.2016 10:22:37 0
BATI’NIN YENİ TESLİSİ: LAİKLİK, DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI
Tarih: 01.01.0001 00:00
Latif DEĞER
İlk dönem halife seçimi modellerine bakıldığında ortaya çıkan fotoğraf şöyle tasvir edilebilir: Öncelikle akil insanlar tarafından hilafet makamına uygun görülen ve devamında meşruiyeti halk çoğunluğunun biati ile tekemmül eden bir halife seçimi yapılmakta, ardından bu halife tarafından bir yönetim heyeti oluşturulmakta ve vali atamaları yapılmakta, devlet merkezinde seçilen halifenin ve tarafından atanan valilerin taşra memleketlerdeki meşruiyeti de gittikleri vilayetlerde halkın bu valilere biat etmesiyle sağlanmaktadır.
Bu model ilk dönem Müslüman kamu yönetimi tasavvurunun, yöneticinin meşruiyetini ve seçim usulünü öncelik sırasına göre akil Müslümanların uygunluk vermesine ve ardından uygun görülen yöneticilerin kendilerine tanınan statülerinin maşeri vicdanda makes bulmasına bağladığı görülmektedir.
Yani ilk Müslüman kuşak olan, Kuran’ın ve onun ilk ve örnek uygulayıcısı Resul aleyhisselamın terbiyesinden geçmiş Müslümanların, yönetim için teorik düzlemde bu iki şartı birlikte aradıkları, bir öncelik sırası gözetmelerine rağmen birini tercih edip diğerini önemsiz, değersiz veya “olmasa da olur” kabilinden saymadıkları açıktır.
İslami yönetimlerin çekirdek oluşum modeli olarak ele alınıp her türlü fıkhi katkılarla geliştirilme imkanı da bulunan bu yönetim şeklinin asıl değeri ise “yarattığını en iyi bilen” Rabbülalemin’in, inanan veya inanmayan tüm insanlar için koyduğu “değişmez yönetim ilkeleri”nin ve Resul aleyhisselamın örnekliğinin çerçevesinde şekillenen bir hukuki temele dayanmasından kaynaklanmaktadır.
Modern Batı aklının, asırlar süren katı dinsel otoriterliğe dayalı kilise yönetimlerinden veya krallıklardan sonra, kendini eski Yunan’a refere ederek geliştirdiği demokrasi modeli ise aslında parası, medyası ve propaganda gücü olanın kolaylıkla iktidar olabildiği veya bu güçleri elinde bulunduranların manipülasyon kabiliyetleri sayesinde istediklerini kolayca iktidara taşıyabildikleri bir ölçüsüzlük rejimidir.
Zira bu anlayış çerçevesinde işbaşına getirilen yönetimler, bahsi geçen güçlerin temerküzüne dayanmak dışında herhangi bir elemeden geçirilmedikleri gibi iktidarları süresince de yine kendileri gibi heva ve heveslerinden başka kılavuzları olmayan kişilerce oluşturulmuş ve yine istediklerinde kendileri tarafından değiştirilebilecek anayasa ve yasalar dışında bir ölçüye de tabi bulunmamaktadırlar.
Batı’nın bugün dünyaya, mazlum halkların geri kalan servetlerini de yağmalama aracı olarak dayattığı ve kanla zulümle yerleştirmeye çalıştığı; demokrasi, laiklik, insan hakları kavramlarıyla ikonlaştırdığı ve Müslüman dünyanın kompleksli “garpzede” aydınlarının da toz konduramadığı yeni “teslis”inin apaçık kerameti, aslında işte bu ölçüsüzlük ve gücü elinde bulunduranların sınır, hak hukuk tanımazlığıdır.
Elde kalansa halkın her defasında istediklerinin temsilcisi olacağı varsayımı ile seçip beğendiklerinin işbaşına geldiklerinde kendilerini seçenlere sırt çevirmesinin hayal kırıklığından ibarettir.
Selam ve dua ile…

İKTİBAS