Barış Değerlidir, Bir Değeri De Vardır...

Eyüphan KAYA

VAN 12.02.2013 14:39:45 0
Barış Değerlidir, Bir Değeri De Vardır...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Barış, insanlık Aleminin hemen hemen her dönemde hasretini çektiği bir kavramdır.

İnsanın kendisiyle, aile efradıyla,  komsularıyla ve sosyal hayatın içinde işbirliği içinde olan kimselerle ve insanlık alemiyle, hatta diğer canlılarla, belki tüm kâinatla barış içinde olması esastır.

Böyle bir insan hayattan lezzet alır. Bugün insanlar arasında barış sorunu var maalesef, bunun asıl sebebi devletin eğitim öğretiminin nitelikli insan yetiştirememesinden ve insanlar arasında adil ve eşitlikçi bir yaklaşımda bulunmamasından kaynaklanıyor.

Ben barışı, insan hakları çerçevesinde ele almak istiyorum.

Malumunuz birinci, ikinci, üçüncü kuşak insan hakları var, aslında hiç biri diğerine feda edilmez ancak bir kısmının varlığı diğerinin varlığının ön şartıdır.

Birinci kuşak haklar yaşam hakkı, fiziken ve zihnen işkence görmeme hakkı ve güvenlik içinde yaşama hakkı.

Ondan hemen sonra İnanç ve ifade özgürlüğü geliyor.

Eğer biz gerçekten barış tarafı bir duruş sergiliyorsak, insanın yaşam hakkına dikkat etmeliyiz ve sahip çıkmalıyız.

Yaşatmak için payımıza düşeni azami derecede yerine getirmeliyiz. Çünkü yaşam hakkı elinden alınan bir insanın diğer haklarından bahsedemezsiniz. Onun için bir insanı haksız yere öldürmek  tüm insanları öldürmek gibidir, bir insanı yaşatmak tüm insanları yaşatmak gibidir diyor Kelamı Kadim.

Ne acıdır ki öldürülmesinden insanlığın teessüf duymadığı kimseler de vardır, geçenlerde haberlere yansıdı, kendisine tecavüz eden bir erkeği öldüren kadını nefsi müdafaadan hakim beraat etti.

Ama daha önce savcılığa şikâyet etmiş; bakın filanca adam beni taciz ediyor diye ama gereği yapılamamış. Maalesef böyle insanın cinnet geçirmesine sebep olacak kimseler de oluyor. Yani her şeye rağmen insanı yaşatmak da bir marifet değil. Onun için İslami literatürde "diyet" diye bir kavram var. Beşeri hukukta adam öldürmenin ağır bir cezası var.

Nedeni ne olursa olsun insanı fiziken ve zihnen işkenceye tabi tutmak doğru değildir. Kimsenin kimseyi işkenceye tabi tutma hakkı yoktur, hele devletin vatandaşını işkence etme hakkı hiç yoktur. İşkence de insanın ıslahında etkili bir unsur olmadığı gibi insanı mutsuz, agresif ve saldırgan yapar.

Güven içinde yaşama hakkı:

Her insanın güven içinde yaşama hakkı vardır eğer bir insan çarşı pazarda gezdiğinde, akşam evinde yattığında kendini güvende hissetmiyorsa  bu devletin bir zaafıdır.

Ya da ben şu mevzuda bir fikir beyan etsem ya da şöyle davransam öldürülebilirim ya da işkence edilebilirim veya bir gece vakti bilinmeyen kimseler kapımı çalabilir endişesi varsa insanda, bu kimseden barış ve huzuru bekleyemezsiniz.

İşte bu üç konuda hakları koruma altında olan bir kimse, artık fikrini özgürce dile getirebilir kendini ifade edebilir. İnsan ifade özgürlüğüyle vardır. Başka türlü varlığını hissedemezsiniz.

İnanç özgürlüğü:

Ben insanım diyen herkesin yeryüzündeki inanç akımlarıyla barışık olması lazım. Yer yüzünde İslamiyet, Hıristiyanlık, Yahudilik ve başka  başka dini inançlar vardır. Akıl ve iradesini kullanan bir kimse şanına yakışır, moral dünyasına katkı yapabilen, hal ve davranışını kontrol edecek bir din tercih eder ya da etmez.

 Bu özgürlük anlayışını yüce Allah; kendisine vermiştir. Hiç kimse hiç kimseyi bu konuda yargılamaya sorgulama hakkına sahip değildir.

Zaten seküler yaklaşımlarla insanlık alemine bir huzur kazandırmak da çok zor daha doğrusu mümkün değildir. Eğer olsaydı yer yüzüne 124 bin peygamber, 313 resul gönderilmezdi, hatta buna rağmen yeryüzünde bir türlü huzur oluşmuyor.

Öyleyse biz barışı istiyorsak öncelikle birey olarak toplumun içinde barışçıl bir yaşam tarzını tercih edeceğiz.

Bunun için:

1- Kendimizi beğeneceğiz, ister yakışıklı ister çirkin, ister güçlü ister zayıf, ister hasta ister sağlıklı, ister fakir ister zengin halimize şükretmesini bilmeliyiz. Bu bizi kendimizle barışık hale getirebileceği gibi ayrıca toplumla da barışık olmamızın alt yapısını hazırlamaktadır.

2- İnsanların varlığından mutlu olacağız ve her insana önce 'önyargısız' yaklaşacağız. Bir insanın onlarca iyi hasletini bir iki hatasına feda etmeyeceğiz. Varsa yanlışları konuşarak, tartışarak düzeltme yollarını arayacağız.

3- Nemelazımcı olmayacağız.

Yani, başımıza meydana gelen bir musibete, asla bigâne kalmayacağız.

Bir insan diğerine sıkıntı mı veriyor uyarmaya çalışacağız.

Komşumuzun bir sıkıntısı mı var yardımına yetişeceğiz. Biri diğerine bir eza cefa mı verdi, mahkemede şahitlik yapabilmeliyiz. Bu, insan olarak bizim görevimiz.

4- İnsanların dini inançlarına saygı duymalıyız velev ki bize göre abes de gelse. Çünkü size göre anlamsız olan bir inanç bir diğeri için muteber ve mutluluk kaynağı olabilir. Ancak bu yaklaşımla farklı dinlere mensup insanları barış içinde yaşatabiliriz. Onun için yüce Allah "Dinde zorlama yoktur" buyuruyor. İşin ilginç tarafı bu gün İslami ve Kur'ani değerlerden bahsetmek sıra dışı bir hal almış. Bir işe Besmele ile başlamak tuhaf karşılanıyor. Tabii ki böyle bir ortamda barışı yakalamak bir hayli zor olur.

5- Anne baba hakkı, Eşlerin karşılıklı hakları, çocuklarımızın üzerimizdeki hakları, komşuluk hakları ve bireyin bireye karşı haklarına özellikle dikkat edilmelidir ki, barışın altyapısını oluşturabilelim.

Devlete gelince:

Vatandaşlarına eşit bir yaklaşımla muamele etmeli, yukarıda saydığımız hakların yaşamasında garantör olabilmeli ve adaletin tesisi için rol oynamalı, hakem görevini üstlenmelidir.

Özellikle nitelikli insan,  sağlıklı vatandaş yetiştirmede kendine düşen görevi yapmalıdır. Ayrımcılık hissini hiç bir zaman vermemeli, hiç kimse devlet adına zulüm etmemelidir.

Sosyal devlet olarak vatandaşının hizmetine koşmalı, hayatını kolaylaştırmak için elinden geleni yapmalı ve bunu bireye hissettirmelidir. Vatandaşları arasında ayrımcılık yapmadığını vatandaşına inandırmalıdır.

İşte böyle bir durumda ancak toplumun genelinde barış oluşur. Huzur ve mutluluk neşv-u nema eder. İnsan, insan olarak yaşamın tadını alır. Ama eğitim sistemimizin yetiştirdiği bu defolu vatandaş tipi buna ne kadar elverişlidir bilemem, yine devlet sürekli eğitim kavramı içinde vatandaşını aydınlatmak durumundadır.

Yapamıyorsa bu konuda STK'lara destek vererek STK'lar eliyle bunu yapmalıdır.

Şu andaki barış sürecine gelince:

1- Kürt hakları, Anayasal vatandaşlık çerçevesinde verilmeli.

2- Başta basın yoluyla olmak üzere STK'ların marifetiyle bu barışın gerekliliği tüm kamuoyuna anlatılmalı.

3- Kürt halkı da bölünme teraneleriyle hayata sıkıntı vererek Anadolu insanını endişeye sevk etmemeli.

4- Bu halkın çocuklarını Kürtçe eğitime mecbur hale getirmemeli pilot okullarla tercih imkânı verilmeli.

5- Irkçı, faşist kavramlar eğitim müfredatından çıkarılmalı.

6- Ekonomik kalkınmaya katkı vererek işsizlik sorununun hal olması için çaba sarf edilmeli.

7- Bölge insanı arasında bir birini kabullenme çalışmaları yapılmalı. Seküler, ladini bir zihniyet ön plandaymış gibi gözükse de iş inada binerse bu halk dininden asla vazgeçmez. Birileri tarih boyunca, deneyip başaramadığı sözde laiklik ile ilgili hususları, bu halka dayatmamalı. Kuzey Irak'taki, İnanç hoşgörüsü, buraya da yansımalıdır.

Herkese bilaistisna saygılarımı sunuyorum.

Barış ve huzurun hakim olduğu günleri görmek ve  yaşamak dileğiyle...