AVRUPA’NIN ÖLÜMCÜL MÜLTECİ POLİTİKASI

Mültecileri AB sınırlarından uzak tutmayı amaçlayan bir politikanın sonucu olarak 2014’te İtalya’nın açık denizde yürüttüğü Mare Nostrum adlı arama-kurtarma operasyonları sona ermiş ve bunun yerine AB’nin sınır güvenliğini sa

VAN 27.08.2015 11:51:39 0
AVRUPA’NIN ÖLÜMCÜL MÜLTECİ POLİTİKASI
Tarih: 01.01.0001 00:00
Yenişafak/ Yavuz Güçtürk/ SETA 
Avrupa ülkelerinde geçmişe nazaran mültecilerle ilgili daha fazla politika üretilmeye başlanmasına ve kamuoyunda farkındalık artmasına rağmen ölümler ve mültecilerin yaşadığı trajediler devam ediyor.
Göç Yolunda Ölümler
Mültecileri AB sınırlarından uzak tutmayı amaçlayan bir politikanın sonucu olarak 2014’te İtalya’nın açık denizde yürüttüğü Mare Nostrum adlı arama-kurtarma operasyonları sona ermiş ve bunun yerine AB’nin sınır güvenliğini sağlayan Frontex tarafından AB kara sularını korumaya öncelik veren Triton operasyonunu başlatılmıştı. Nisan ayında Akdeniz’de batan bir teknede 800 insanın ölümünü ardından gelen tepkiler sonrası ise AB Frontex’in bütçesini arttırmış, görev alanını da genişletmişti. Ancak bu önlem ölümleri durdurmadı. 5 Ağustos’ta Libya açıklarında 600 kadar Afrikalıyı taşıdığı belirtilen bir gemi alabora oldu ve yaklaşık 200 kişi yaşamını yitirdi. 15 Ağustos 2015’te ise İtalya’ya ulaşmaya çalışan bir teknede bulunan 40 kişi bulundukları depoda havasızlıktan boğuldu. Trajedi sadece Akdeniz’de değil Ege’de de sürüyor. 18 Ağustos’ta Yunanistan’ın Kos Adası’na geçmeye çalışan Suriye uyruklu aynı aileden 5 kişi teknenin batması sonucu öldü. Aynı günlerde daha büyük bir facianın eşiğinden ise balıkçıların yardımı sayesinde dönüldü. Karaburun açıklarında 50’nin üzerinde göçmeni taşıyan şişme bir bota yaklaşan Yunan Sahil Güvenlik ekipleri, ellerindeki delici aletle botu patlatarak olay yerinden uzaklaştı. Olayı amatör kamerayla görüntüleyen Türk balıkçılar Yunan sahil güvenliğinin uzaklaşmasının ardından, patlak botun üzerinden denize düşen mültecileri kendi teknelerine alıp hayatlarını kurtardı.
Avrupa’da Mültecilerin Durumu
Göç yolunda bu ve benzeri trajediler yaşanırken, Avrupa’ya ulaşmayı başarabilenlerin dramı burada sonlanmıyor. AB’nin sınır güvenliğinden sorumlu kurumu Frontex, AB sınırlarına gelen göçmen sayısının Temmuz 2015’te 107 bin 500’e ulaşarak 2008’de verilerin tutulmasından bu yana ilk kez 100 bin seviyesini aştığını ve rekor kırdığını açıkladı. Haziran 2015’te bu rakam yaklaşık 70 bin idi. Mülteci rakamı bu derece hızla yükselince sığındıkları ülkelerdeki koşulları da hızla kötüleşmekte. Mülteciler, başta ilk ayak bastığı yerler olan İtalya, Malta, Yunanistan ve İspanya olmak üzere, başvuru yaptıkları ülkelerde sıkıntı ve saldırılar ile karşı karşıya kalmakta. 2015’in başından beri yaklaşık 160 bin kişinin geldiği ve ekonomik kriz içindeki Yunanistan’da hem adalar hem de anakarada bulunan mültecilere barınak ve yiyecek tedariki yeterli değil. Binlerce mültecinin Türkiye üzerinden ulaştığı Kos adası bunun en açık örneği: Kayıt merkezi ya da barınaklar bulunmadığı Kos’ta mülteciler geceyi plaj ve parklarda ve stadyumda geçirirken, Yunanistan adaya yolladığı dev bir yolcu gemisi ile barınma sorununa çözüm bulmaya çalışıyor. Adada görev yapan Sınır Tanımayan Doktorlar ekibinden Brice de le Vingne ise, adadaki yetkililerin mültecilerin koşullarını “durumlarından memnun kalırlarsa daha fazlası gelir” diye kasıtlı olarak düzeltme amacı taşımadıklarını belirtmekte.
Bir başka kriz bölgesi ise Manş Tüneli çevresi. Avrupa’dan İngiltere’ye Manş Tüneli ile geçmek isteyen mültecilerin son bekleme noktası olan Calais’de bulunan çoğunluğu Afrika ve Orta Doğulu yaklaşık 2 bin kişi 29 Temmuz 2015’te Manş Tüneli’ne girerek İngiltere’ye gitmeye çalıştı. Tünel girişinde bekleyen kamyon ve TIR’lara ya da tren vagonlarına binerek tüneli aşmaya çalışan mültecilerden 10’u 2015 yazında yaşamını yitirmişti. Buna karşılık İngiltere artan yasa dışı girişler karşısında daha sert önlemler almayı tercih etti. Son açıklamalara göre, yasa dışı göçmenlere ev kiralayanlar için beş yıla kadar hapis cezası öngörülürken, oturma ve çalışma izni olmayan göçmenlerin çalıştıkları işlerden kazandıkları ücretlere el konulması da öneriler arasında yer alıyor.
İngiltere’nin mülteci akınını durduramayacağı açık olan bu tavrını AB’de başka ülkeler de sürdürüyor. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere geçtiğimiz günlerde mülteci sayısının hızla artması nedeniyle, mülteci adaylarına yapılan yardımlar ve yardım standartlarının tartışmaya açılabileceğini açıkladı. Bazı ülkeler için ise “mülteci” statüsüne sahip olmak da tek başına yeterli bir kriter değil. Temmuz 2015’te Polonya’da açıklanan bir anket sonucuna göre katılımcıların yüzde 70’i Müslüman ya da Afrika ülkelerinden sığınmacıları Polonya’da istemezken, sadece Hristiyan Suriyelilere sıcak bakıyor. Türkiye, İtalya ve Yunanistan’daki kamplarda bulunan Suriyelilerden sadece iki yüzünü kabul etme kararı alan Slovakya Hükümeti de Suriyelilerden sadece Hristiyan olanları kabul edeceğini açıkladı. İçişleri Bakanlığı sözcüsü Ivan Metik buna gerekçe olarak “ülkelerinde cami olmadığını ve bunun Müslümanların ülkeye entegre olmasını zorlaştıracağını” iddia etti.
Mülteci Politikası
Hükümetlerin mülteci politikalarını gözden geçirerek AB’ye doğru giderek artan mülteci akınına destek vermemelerinin bir nedeni de kıta genelinde artan göçmen ve yabancı düşmanlığı sonucu radikal sağ partilerin güçlenmesi. Avrupa’da kişi başına düşen en fazla mülteci sayısına sahip İsveç’te göçmen karşıtı aşırı sağcı parti İsveç Demokratları’nın oy oranı yüzde 20’yi aşmış durumda. 2015’te yaklaşık 750 bin iltica başvurusu almayı bekleyen ve Avrupa’ya sığınan yabancıların yüzde 30’unu barındıran Almanya’da, mültecilerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde göçmen karşıtı yürüyüşler artmakta ve mültecilerin kaldığı çadır kentlere saldırılar düzenlenmekte. Temmuz ayında İtalya’nın kuzeyinde düzenlenen gösteride de eylemciler henüz kullanılmayan bir mülteci yurdunun eşyalarını ateşe vermişti.
Yaşanan mevcut mülteci krizi AB üye ülkelere gelen göçmen ve mültecilerin hukuki statüsünü düzenleyen Dublin Düzenlemesi’nin artık yetersiz geldiğini açık bir biçimde gösteriyor. Düzenleme, iltica talebinde bulunan bir kişinin başvurusunun yakalandığı ülkede değil, ilk giriş yaptığı AB ülkesinde değerlendirmeye alınmasını öngörüyor. Mevcut göç güzergâhı göz önüne alındığında ise mültecilerin büyük bir kısmına Akdeniz ülkeleri ev sahipliği yapmak zorunda. Bu durum gerek Akdeniz ülkelerinde gerekse de onlar kadar mülteci yükünü üzerine almaya çalışan Almanya ve İsveç gibi ülkelerde göçmen karşıtı hareketlerin yükselişe geçmesine neden oluyor. AB Komisyonu bu nedenle mültecilerin daha adil bir şekilde dağıtmayı hedefleyen “kota” önerisi dile getirdi. Bununla birlikte İngiltere ve çoğu Doğu Avrupa ülkesi bu öneriye soğuk yaklaşarak bunun bir AB problemi olmadığını öne sürmekte.
Ne Yapılmalı?
Dünya genelindeki mülteci sayısının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en yüksek rakama ulaştığı bir dönemdeyiz. Dünyanın her yerinde koşulların daha iyi olduğu düşünülen bölgelere göç ve mülteci akını sürmekte. Günümüzde göç akınlarının en tehlikeli güzergâhı Akdeniz. Bu rotayı tercih eden insanların büyük bir kısmı ise ekonomik nedenlerle ülkesini terk eden göçmenler değil ile iç savaş, baskı, işkence vb. sebeplerle kendisi ve ailesinin hayatı tehlikede olduğu için ülkesini terk eden mültecilerdir. Suriye, Eritre, Somali ve Afganistan gibi ülkelerdeki iç karışıklıklar ve baskılar sona ermediği sürece insanlar hayatları pahasına yola çıkacaklar. Bu insanlar yola çıkarken karşı karşıya kaldıkları ölüm tehlikesinin farkındalar. Ancak en azından gitmek istedikleri ülkelerde yaşam için bir umutları var? Başta Batı olmak üzere uluslararası kamuoyu kısa vadede mülteciler için güvenli seyahat rotlarının önünü açarak vize koşullarını kolaylaştırmalı, kitlesel göçü kaldırabilecek düzeyde kotalar belirlemeli, mültecilere temel haklarını sağlamalıdır. Uzun vadede ise göçe kaynaklık eden sebeplerin sona erdirilmesi için etkin bir politika yürütmelidir.