Atatürk, Atatürkçülük ve Kemalizm

Mümtaz'er Türköne

VAN 16.11.2012 12:39:35 0
Atatürk, Atatürkçülük ve Kemalizm
Tarih: 01.01.0001 00:00

Bir gece önce, Abbas Güçlü’nün Genç Bakış isimli programında Atatürkçülüğü tartıştık. Yanımda, “Fikrimizin Rehberi” adını taşıyan Atatürk biyografisinin müellifi Erol Mütercimler, karşıda ise Haliç Üniversitesi’nin öğrencileri ve öğretim üyeleri vardı.

Salona Atatürkçüler hakimdi. Gençler firesi-fazlası olmayan doğrudan sorular yönelttiler. Benim gibi, iflah olmaz bir Atatürkçülük muhalifi için yararlı bir tecrübe oldu.

Atatürk, Atatürkçülük ve Kemalizm kavramları arasında, zihinleri resmî eğitim tarafından tahrip edilmiş olanlar için son derece anlaşılır bir ayırım getirmeye çalışıyorum. Atatürk 1881’de doğmuş, 1938’de ölmüş olan bir devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucusu. Kemalizm, onun sağlığında CHP’nin tek parti yönetiminin dayandığı prensipleri ifade ediyor. CHP amblemindeki 6 ok, aynı zamanda Kemalizm’in kendisi demek. Nitekim Kemalizm hakkında yazılan dönemin metinleri, devletçilik, milliyetçilik, inkılapçılık, halkçılık, laiklik ve cumhuriyetçilik olarak sıralanan bu prensipleri açıklamaya odaklanır. Bu prensiplerin arasında “demokrasi” yoktur. Atatürkçülük ise Atatürk’ün ölümünden çok sonra 1954’te icat edilmiş ve 27 Mayıs darbesinden sonra resmî devlet ideolojisine dönüştürülmüş bir düşüncenin adı. Bu yüzden Atatürkçülüğe “darbe ideolojisi” diyorum. Siyasî rekabette halka dayanmayanlar, üstünlük sağlamak için Atatürk’ü kullanıyorlar ve ortaya herkesin muradına göre tanımladığı ve anlam yüklediği Atatürkçülükler çıkıyor. Bütün bu farklı Atatürkçülüklerin ve Kemalizmlerin ortak özelliği demokrasi ile uyuşmaz olması ve bir azınlık diktası özlemi yansıtması. Yine her birinin tek ortak paydası var: Atatürk’le bir ilişkilerinin olmaması. Çünkü Atatürk’ün kendisi, geride dogma veya donmuş bir kalıp bırakmadığını söylerken; onun bir politikacı olarak zaman zaman birbiriyle çelişen sözlerinden bugün için bir ideoloji üretmeye kalkmanın ne akılla ne de bilimle açıklaması olamaz.

Atatürkçülük günümüz Türkiye’sinde yaşamaya devam eden ilkel bir dogmatizm. Darbe yapıp demokrasiyi askıya alanlar, Atatürk büstlerinin, heykellerinin arkasına saklanarak hüküm sürdüler. Eğitim başta olmak üzere ellerindeki resmî bütün araçları kullanarak beyinlerimizi bu ideoloji ile doldurmaya kalktılar. Bugün bu saçma düşünceyi hâlâ tartışmamızın, birtakım insanların Atatürk’ün ruhaniyetinden medet ummalarını, bu beyin yıkama işleminin tortuları olmaktan başka açıklaması yok. İlkokula başladığımız günden itibaren çatık kaşlı Atatürk büstlerinin önünde “Andımız”ı okuyarak, o büstlerin arkasına saklanan asker vâsilerimize bağlılık yeminleri etmedik mi?

Haliç Üniversitesi öğrencilerine bunları anlattım. Şaşırtıcı bir şey oldu. Anlayışla ve saygıyla dinlediler. Atatürkçülüğün düşüncesi değil, psikolojisinin her köşede kol gezdiğini bildiğim için bu anlayış ve saygı beni etkiledi. Hâlâ Atatürk’ün sözlerinden bugün için anlamlar devşirmeye çalışanlara dönüp “Atatürk öldü, hem de 74 yıl önce.” dediğim zaman da, tepkiyle karşılaşmadım.

İdeolojilerin ikili bir işlevi vardır. Birincisi, şikâyetçi olduğunuz hayatı ve sıkıntıları katlanılır kılar. İkincisi ise sizi gerçeklerden kopararak sizin gibi düşünenlerle birlikte bir hayal dünyasına hapsedip mutlu eder. Atatürkçülük bugün çalışmak, proje üretmek, itiraz edip daha iyisinin peşine düşmek gibi değişimden hatta devrimden yana olmak yerine, atalet içinde kalıp, ağlayıp-sızlayıp Atatürk’ün ruhaniyetinden medet ummak anlamına geliyor. 12 Eylül’ün genişlettiği Atatürk ritüellerinin ve üniversitelerde okutulan Atatürkçülük derslerinin hasılası işte bu. Bu Atatürkçülükle neden zaman ve enerji kaybediyoruz? Cevabı olan bir Atatürkçü var mı?