AŞK=İlahi Aşk (3)

Bekir Çöl

VAN 28.12.2017 09:22:09 0
AŞK=İlahi Aşk (3)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İbn Kayyım’a göre: “Aşk büyük bir bela, korkunç bir afettir. Kalbi tahrip eder, ruhu Allah’tan başkasının kulu ve kölesi haline getirir ve insanı esarete düşürür. Bunun için âşık, maşukuna “Kulun, kölen olayım, kurbanın olayım” diye hitap eder. Böylelikle aşkını ve maşukunu ilahlaştırarak ona tapınır hale gelir. Bir şeyi taparcasına sevmek kişiyi O şeye bağımlı kılar, hürriyetini elinden alır. Kendisi gibi bir kulun hâkimiyetine sokan aşkın kişiye ne faydası olabilir?

İbn’ül Cevzi, Gazali’nin “İlahiler Allah’a âşık olanın aşkını pekiştirir” sözüne temas ederek, “Bu çirkin bir sözdür. Allah’a âşık oldum demek vehim ve vesveseden başka bir şey değildir” demiştir

İbn’ül Cevzi, İbn Teymiye ve İbn Kayyım, tasavvufi aşkı ret ederlerken, muhabbeti bütün genişliği ve derinliği ile kabul eder ve İslam dininin bir sevgi dini olduğunu nakli delillerle izah ederler. Diğer taraftan beşeri aşkı da anlayışla karşılamışlar, ancak bunun ifrata götürülmemesi ve tabii sınırları içinde bırakılması gerektiğini ifade etmişlerdir.

Mutezile de mutasavvıfların aşk anlayışını ret etmişlerdir. Zemahşeri, “İlahi aşktan bahseden mutasavvıfları insanların en cahili, ilmin ve âlimlerin azılı düşmanı, şeriat yolunun en menfur ve en rezil kişileri olarak” kabul eder. Zemahşeri’ye göre, “Aşk ve muhabbeti kendi dinleri olarak ilan eden mutasavvıflar, vaaz meclislerinde ve raks meydanlarında “Şahid” adını verdikleri oğlanlar hakkında söylenen bir takım şarkılar okununca vecde gelmiş gibi kendilerinden geçerek naralar atarlar. Bunların meclislerini ve raks yerlerini Allah’ü Taala tarumar ederek viraneye çevirsin” diye bed düa eder. (el Keşşaf, 1, 647)

Şia’da, sufilerin aşk anlayışını ret eder. Onlar, şiddetli aşkla sevilmesi gereken “Ehli beyit’tir” derler. M.Taki el Meclisi, “Ehli beyti sevmenin farz olduğunu ve bu sevginin en mükemmel şeklinin aşk olduğunu” belirtir. Ahmet el Ahsa’i ise, Meclisi’nin görüşlerine şiddetle karşı çıkmış, “En ileri ve en aşırı noktaya götürülen aşk Şeytanca bir çılgınlıktır. Allah’ı en kuvvetli ve en hararetli şekilde seven Hz. Muhammed ile Ehli beyti olduğu halde, onlar bu sevgilerine ne hakiki, nede mecazi olarak aşk kelimesini karıştırmamışlardır. Çünkü o zaman aşk sadece aşırı cinsi sevgiyi ifade ediyordu, hatta mala ve dünyaya âşık olmak gibi sözler de rastlanmıyordu” der. Ahsai’ye göre, “Aşk sufilere mahsus bir ibadet şekli olup, Allah bundan münezzehtir” buyurmuştur. (Buraya kadarki yazdıklarımı Süleyman Uludağ’ın İslam Ansiklopedisindeki araştırmasından istifade ederek yazdım.) 

Yaratılış hadisi olarak bilinen “Ben bir gizli hazine idim, bilinmem için mahlûkatı yarattım, kendimi onlara tanıttım, onlarda beni tanıdılar.” İlahi aşkın kaynağı olarak zikredilen bu sözün hadis olmadığını, mevzu olduğunu İbn Teymiye şöyle bildirir. “ Bu sözün sahih veya zayıf olduğuna dair bir senet yoktur.” Zerkeşi, İbn Hacer, İzmirli İsmail ve Elbani’de bu sözün hadis olmadığını söylemişlerdir. 

Hadis usulüne ilişkin İbn Arabî’nin çizgisini devam ettiren İ. Hakkı Bursevi’de bu sözü açıklayan bir kitap yazmış, Arabî gibi “Nakil yönünden sahih değilse de, keşf ve ilhamla sahihtir” demiştir. 

Aşkı en çok dillendirenlerden biride Mevlana’dır. Ona göre: “Ney’e ses veren, firaklardan şikâyet ettiren aşktır. Aşk ateşi ney’e düştü, Aşk ateşinin kaynaması şaraba düştü. Aşk ateşi olmayan yaşamaya layık değildir. Aşk hırstan, ayıptan azat eder. Aşk bütün hastalıkların tabibi, aşk kibrin, şöhretin ilacı, aşk ilmin, felsefenin Eflatunu, Çalinosu, aşk tur dağının canıdır. Aşksız insan dilsizdir. Aşkın takatı aşk olmazsa kanatsız kuş gibidir. Aşk hayattır, aşksız hayat ölümdür, aşktan bahsettikçe aşka gelirim. Aşk “Esrarı Huda’nın” usturlabıdır.” Bu cümleler Mevlana’ya aittir. Mevlana, mecazi aşkı, hakiki aşkın bir başlangıcı saymakta, mecazi aşktan, hakiki aşka varılacağını söylemektedir.

Mevlana’nın bu sözlerine en güzel ve gerçekçi tenkitleri, kendisinden asırlarca sonra gelen Muhammed Şahin isminde bir ilim adamı 1946 yılında “Mesnevinin tenkidi” isimli bir kitap yazarak cevaplamıştır. Bu tenkitlerin bir kısmını buraya almak istiyorum. “Mevlana’nın baş fazilet olarak tuttuğu, tavsiye ettiği ve tarif ettiği aşk nedir? Buna bakalım: Aşk, şehvet hissiyle bağlanma, sevme ve meyletmedir. Aşk varlığın bir devam vasıtası, hayatın bir maksadıdır. Hayatın benliği, benliğin zevki ve saadetidir. Aşkın bu faziletlerinden istifade edebilmek için, aşkın hudutlarının belli olması gerekir. Hercai, daldan dala konan aşk, ifrata kaçmış ve ihtirasa düşmüştür. Her ihtiras gibi buda zararlıdır. Bu aşk rahatı kaçırır, Bahtiyarlığı tersine çevirir.

Varlığın iki cephesi vardır. Birisi, varlığın devam etmesi ve ettirilmesi, ikincisi de rahat ve saadet cephesidir. Varlığın bu istekleri iki esasa dayanır. Biri aşk, diğeri nizamdır. Aşk bir kuvvet, nizam ise fazilettir. Nizam varlığın temiz kalmasını ve temiz olarak devam etmesini temin eder. Nizam, aşkı bir kuvvet, bir fazilet, zevk, rahat ve saadet vasıtası yapar. Aşk, nizam ile beraber yürürse faydalı ve faziletli bir kuvvet olur. Nizamdan ayrılırsa sefalete düşer, cefaya ve azaba duçar olur. Bundan dolayı aşktan bahseden, nizam ile beraber bahsetmelidir, aşk nizamdan ayrılmamalıdır. Çünkü Nizam dindir, dinin emirleridir. Bundan şu netice çıkar. Aşk din ile beraber yürürse faziletli olur, faydalı olur. Aşk dinsiz olursa zararlı olur ve temizliğini kaybeder. Mevlana’nın bahsettiği aşk bu aşk değildir. Onun söz konusu ettiği aşk, İlahi ve hakiki aşktır. Sufilerin, insanın şehvet duygusuyla bağlandığı aşka mecazi, Allah’a karşı gösterdiği sevgi ve bağlılığa da, hakiki aşk veya İlahi aşk diyorlar. Bunların bahsettiği aşktan maksat Tanrıya karşı gösterilen sevgi ve bağlılığın şiddetidir. Fakat Kuran’ı Kerim de aşk kelimesi yoktur, “Mehafetuulh” yani Allah korkusu vardır.

Mecazi aşk: Cinsi ve şehevi hislerin yaptığı şiddetli sevgi ve güzele duyulan sevgidir. Hakiki aşk: Ana, baba sevgisi, evlat sevgisi, Vatan, Millet ve meslek sevgisi, din sevgisi, Peygamber sevgisi ve nihayet Allah sevgisidir. Kuran, kimsenin Allah’a kavuşabileceğini, kulluktan İlahlığa çıkabileceğini söylememiştir. Müminlerin, Muttakilerin nimetlere erebileceğini, Cennetlere konulacağını bildirmiştir. İslamiyet’te Allah’a âşık olmak, Allah’a kavuşmak veya İlah olmak yoktur. Sufilerin sözleri, onların aldanması ve aldatmasıdır.” (Mesnevi tenkidi, Muhammed Şahin) 

Hülasa’i Kelam: Bizim tespitimize göre tasavvuf ve tarikatlar yoluyla İslam’a giren ve hala devam eden bidatlerden biride aşk veya ilahi aşktır. Bu yanlışlığı zamanın sufileride ısrarla savunmaktadırlar. Bu konuda doğrular yanlışlar birbirine karışmış öyleki bu mevzuda bir cümlesi şeriata uygun, diğer cümlesi şeriata mugayir konuşan birçok insan var ola gelmiştir.

Günümüz tebliğcisine düşen görevlerden biride yukarıdaki ölçüler çerçevesine de ilahi aşkı değerlendirmeli ve yanlışları doğruların içinden ayıklayarak vazifesini yerine getirmelidir.