Aşk = İlahi aşk (2)

Bekir Çöl

VAN 23.12.2017 09:53:21 0
Aşk = İlahi aşk (2)
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Aşk konusunda en kapsamlı eseri yazan Bakli, (ö.606) Hallaç’ın “Nuru Muhammedi” nazariyesini şöyle açıklamıştır. “Hadisi Kudsi de “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi istedim ve bu yüzden âlemi yarattım” (Acluni, 11,132) anlamındaki sözde geçen “Bilinmekten” maksadın marifet, istemekten maksadın muhabbet, yani Aşk’ı belirtir. Bu ilk tecelliye “Hakikati Muhammedi” denir. Âlemin var olma sebebi Hz. Peygamberin hakikati, yani Allah’ın Ona âşık olmasıdır” diye izah eder.

    Sofiler aşkı böyle anlatmışlar, fakat şeriat âlimleri bu anlatımların yanlışlarını bir-bir ortaya koymuşlardır. “Aşk, ulaşılamayana kavuşmak istemek, elde olmayana sahip olabilmek için duyulan iştiyaktır.” O halde Allah kendi yarattığı Hz. Muhammed’in nuruna âşık olması nasıl izah edilir? Bu soruya cevap verememişlerdir. Sofiler aşkı böyle tarif ettikleri için Hz. Peygamber’e “Habibüllah, Mahbubu Kibriya, Muhibbullah ve Men bağı aşk” denmiştir. Hallaç’tan gelen ve Bakli’nin genişçe izah ettiği bu görüş daha sonraki sofilerin hareket noktası olmuştur. Böylece “Âlemin aşktan yaratıldığı nazariyesi” bütün aşkı anlatan sofilerin mihver noktası haline gelmiştir. Bu telakkiye göre “Allah Hz. Muhammed’e, Hz. Muhammed’de Allah’a âşıktır.” Mutasavvıflar aşk konusunda Hz. Peygamberin bu halini örnek almışlardır. Kendilerini “Allah’ın aşıkı ve maşuku” olduklarına inanmışlardır. Aşkın gayesi, “âşık’la, maşukun zatları yönünden birleşmesidir. Ortada, Allah’ın güzelliğinden ve ona duyulan aşktan başka bir şey olmadığından Allah’tan başkasını sevmek esasen mümkün de değildir. Nitekim ondan başkasına ibadet etmekte kabil değildir. Bu durumda Allah’tan başkasına ibadet, aslında Allah’a ibadet manasına geldiği gibi, Allah’tan başkasını sevmek, güzellere ve güzel şekillere tutkunlukta aslında Allah’ı sevmek anlamına gelir. Zira eşyada tecelli eden ve kendini gösteren yegâne güzellik, Onun, yani Allah’ın güzelliğidir. (Bakli) 1) Bu anlatımlar “Vahdeti Vücut” felsefesinin aşk adı altında İslam inancına şırınga edilmesidir. Ve bunların İslam inancı ile hiçbir alakası yoktur. 

   İbn Arabî buradan yola çıkarak “Aşık’ta, Maşuk’ta ve Aşk’ta aynıdır. Aşk makamı Mabut olma makamıdır. Sevgisiz ibadet makbul olmaz. Çünkü sevgi en büyük ibadettir. Bu dine “Din’i hub” yani sevgi dini denir” der.

    Celaleddin Rumi, işi daha ileri götürür, açıkça aşk dininden bahsederek, “Aşktan başka din ve mezhep tanımıyorum” der. Bu inanç Yunus Emre ve Niyazi Mısri’de neredeyse kemal derecesine ulaşmış ve bütün şiirlerine sirayet etmiştir. Rumi’ye göre dünya konusunda aktif olan akıl, Allah bahsinde hiçbir işe yaramaz. “Dost aşkında aklı kurban etmek lazımdır” der. 

  Aşkı ele alan sofiler, “Aşkın akıldan üstün olduğunu söylerler. Yine Allah’a akılla ulaşılamayacağını, Allah’a ulaşmanın ancak akılla mümkün olduğunu savunurlar.” Sofilere göre, Miraç’ta Cebrail aklı, Refref’te aşkı temsil eder. Bu nedenle sofiler, aşk ile manevi miraç yapabileceklerini iddia ederler. İşi daha da ileri götüren sofiler, “İblis’in bütün hal ve hareketlerini onun Allah’a olan aşkıyla” izah ederler. Buna göre, “Eğer maşukun uğruna en büyük azaba katlanmak aşk ise, bunu en iyi şekilde İblis yerine getirmiştir.” (A. Zerrin lüp, s. 106,109) Aşkı anlatmak için her yolu mubah gören sufiler, zahiri aşkı anlatmak için kullanılan Mum, Ateş, Bülbül, Gül, Bade, Şarap, kadın, yüz, göz, kaş, yanak, zülüf, gamze, boy, işve, cilve, naz gibi mefhumları kendi aşk anlayışları, yani manevi aşk içinde kullanmakta bir mahsur görmemişlerdir. 

  Aşk kavramı böylece Edebiyat, Felsefe ve Tasavvuf ’ta artarak yer almıştır. Fıkıh ve kelam âlimleri meseleyi önce pek ciddiye almamışlar, fakat kaygıyla izlemişler, bazen konuyu hafife almış, aşktan müstehzi ifadelerle bahsetmişlerdir. Aşkı ret eden görüşleri açıkça ortaya koyan Hanbeli âlimleri olmuştur. Ebül Fereç, İbn’ül Cevzi, İbn Teymiye ve İbn Kayyım mutasavvıfların aşk konusundaki görüşlerini ciddi şekilde tahlil ve tenkit etmişlerdir. Genellikle bu âlimler aşkı ret eder ve yerine muhabbeti koyarlar. Onlara göre aşk şeran ve aklen kötü ve yanlıştır. Muhabbet ise hem din, hem akıl yönünden faydalı ve güzel bir duygudur. İbn’ül Cevzi’ye göre “Aşk güzel şeylere meftun olmaktır.” Cazip ve güzel suretlere düşkün olana “Suri aşk” denir. Suretler fani olduğu gibi aşkta fanidir. Nitekim çocuklar resim ve oyuncakları çok severler, büyüyünce sureti sevme biter, zatı sevme, yani kişiyi sevme başlar.

   İbn’ül Cevzi, İbn Teymiye ve İbn Kayyım’a göre aşk insanı insan yapan aklı, fikri ve muhakemeyi yok eder. Çünkü aşk bir cinnet halidir. Bu sebeple aşk yolunu tutan mutasavvıflar çoğunlukla akla ve mantığa meydan okumuşlar, düşüncenin ürünü olan ilmi hiçe saymışlardır. Hâlbuki düşünce haliyle, aşk hali bir-birine zıttır. Düşünce yok olduğu nispette aşk hâkim olur. Onun için şuur ve idrak halini yok eden aşk bir fazilet olamaz. Aklın duyguya hâkim olmasına fazilet, duygunun akla hâkim olmasına rezalet denir.

   Şuuru yok eden ve hissi bir hal olan aşk bu bakımdan makbul bir şey değildir. Gerek iradelerine hâkim olamayıp arzuların esiri olmaları bakımından, gerekse şuur ve idrak halini kaybetmeleri bakımından âşıklar hayvanların seviyesine, hatta daha aşağılara düşerler. Aşk bir ifrat halidir. Hâlbuki fazilet ifratla, tefrit arasında bulunan itidal halidir. Zira hiçbir şeyin ifratı makbul değildir. Aşk ölçüsüzlüktür, âşık dengesizdir. Ölçüsüzlük ve dengesizlik hiçbir zaman iyi bir şey olarak kabul edilemez.

    Tasavvufi aşkın karşısında olan âlimler “Aşkı elem, ıstırap, uykusuzluk, iştahsızlık gibi patolojik tezahürlerle kendini belli eden, cinnet ve intihara kadar götüren ruhi ve bedeni rahatsızlıklara yol açtığını dikkate alarak selim akla ve fıtrata da aykırı bulmuşlardır.” 

   İbn’ül Cevzi, “Telbis’ül İblis’te” aşkı şöyle anlatır. “Muhabbet iyi bir duygu olmakla beraber, onun aşırı şekli olan aşk kötüdür. Zira aşk insanın gözünü kör, kulağını sağır eder. Bu sebeple aşkla başlayan ve gerçekleri görmeden gelişen beraberlikler ayrılık ve hüsranla biter. Aşk uğruna katil olanlar, intihar edenler bulunduğu gibi, bu yolda din değiştirenler bile var olmuştur.”

   İbn Teymiye: “Aşk nefsin kendisine zarar veren şeyi sevmesidir. Aşk ruhi ve kalbi bir hastalıktır. Aşk bir kemal hali olmadığı için Allah’ın vasfı olamaz. Bu nedenle Allah âşıktır veya maşuktur denemez” der. İbn Teymiye’ye göre: Allah sevgisi ancak muhabbet diye adlandırılabilir. Aşk kişinin dinini ve namusunu, sonrada aklını ve sıhhatini tahrip eder. Aşkın yegâne sebebi tevhit ve imandaki eksikliktir.