'Asgari ücret. Benden artık bu kadar...'

'Her şeyden evvel, devletin bütçeleri açıklarından temizlenir, asgari ücretler de bereketlenir... Gel velakin ne mümkün! Zira, dağdaki çobanla şehirdeki dansözlerin oyları eşit değil…'

VAN 8.01.2018 09:10:12 0
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Yeni Akit gazetesinden Atilla Özdür'ün yazısı;

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu der ki, “Bir sabit telefon ve bir geniş bant internet aboneliği olan, her bireyinin cep telefonu sahibi olduğu 4 kişilik bir ailenin aldığı haberleşme hizmetleri için ayda ortalama 234 TL harcamaktadır.” Bu kurumun raporuna göre evlerindeki sabit telefona, hizmet sağlayan üç ayrı şirkete ve sabit internet hizmet ücretlerine ilaveten devletin tahsil ettiği haberleşme vergileriyle birlikte dört kişilik ailenin aylık haberleşme harcamaları 234 lira. Bunun bir senelik karşılığı; ikibin sekizyüz onüç liraya baliğ oluyormuş…

İlkmekteplerde dörtten veya beşinci sınıflardan yukarıya devam edenler arasında telefonsuz çocuk, hem de aynalısından olmak üzere, hemen hemen hiç yok. Telefonların kullanım alanları genişledikçe fiyatları artıyor. Fiyatları da, kullanıcısının statüsüyle doğru orantılı… Telefon cihazı, akılsız ya da akıllısı olsa da, ilk başlarda piyasaya dökülen eski modelden olanlar, arkadaşlarının, “Oğlum hâlâ ananın doğurduğu eski çayırlarda mı otluyorsun?” hitabını işittiklerinde, kaderlerine isyan edesi kerteye geliyorlar…

Psikolojik yapıları değişiyor, kendi içlerine kapanıyorlar ve eski neşelerini kaybediyorlar. Analar çocuklarındaki bu dünyaya küsmüş gibi karamsar değişikliği görünce, meraklanmaya telaşlanmaya ve korkmaya başlıyorlar… Acaba ne var? Sakın uyuşturucuya falan tutulmuş olmasın, hap gibi, duman gibi bonzai gibi?

Neticede, ana ile baba çocuklarıyla konuşmaya, konuşarak dertleşmeye karar veriyorlar…

Oğlum, nedir sendeki bu dünyaya küsmüş gibi bedbinliğin sırrı? Arkadaşlarınla kavga mı ettin, yoksa öğretmenlerinle aranda kötü bir şey mi var? 

Çocuklar, iyi kötü 13-14 çağlarında. Yaşaran gözlerini elinin tersiyle kurulamaya çalışırken birdenbire patlıyorlar. Benim telefonum niye eski model, arkadaşlarımın ellerindekiler hepsi yepyeni. Benimle dalga geçiyorlar, alay ederek beni eziyorlar..

Biz niye fakiriz?... İstemiyom okumak, mektebe de gitmicem artık !!!

Devlet, tasarruf tedbirlerinden olacak birkaç yıl oluyor, cep telefonlarında taksitli satışları yasaklamıştı. Üç yıllara kadar varan taksitli ödeme kolaylığı, sahiplerinin ellerindeki telefonların raf ömürlerini kısaltıyordu. Bu da, israf denizinden çıkmış şaşkın balık misali, saygınlık ve statüyü maddede arayan insanı, telefonda moda takipçisi haline getirdi…

Bir tarafta israfçı toplumun telefonda moda takipçisi şaşkın kütleler haline getirdiği potansiyel müşteri yığınları, bir tarafta da bunların açlığını gidermeyi sermayelerini arttırma fırsatı sayan içte ve dıştaki üreticiler ve satıcılar…

Bir de üçüncüsü var ki, bunlar da üç bacaklı tripot oluşturmuşlar, birlikte hareket ederek hükümetin taksitli satışlara getirdiği yasaklamayı delip geçen hizmet sağlayıcıları…

Telefon tutkusunun epidemiye dönüşmesi üzerine hükümet taksitli atışları sözde yasaklanmıştı. Oysa hükümet bir tanecik. Hastalığı yaygınlaştırıp ardından da açlığı önlemeye kalkışan telefon sektörü ise, en ücra kasabaların çıkmaz sokaklarında bile hal-i faaliyette. Telefon makinalarının satış bedelini aylık taksitler halinde, sanki konuşma-konuşturma hizmetinin bedeliymiş gibi faturaların muhtevasına yerleştiriyorlar…

Tabii hal böyle olunca, Rıza Zarrab’n ABD’nin İran’a uyguladığı petrol ambargosunu delmesi gibi, bunlar da Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bütçe güvenliğini düşünerek telefon makinalarına uyguladığı taksitli satış yasağını kanunların önünde göz göre göre deliyorlar…

Bunun neticesinde dört kişilik ailenin israfiyat zeminindeki dedikodulu haberleşme masrafı, yıllık ikibin sekizyüz onüç liraya yükseliyor…

Devletin sahibi millet, bir yandan işlediği günahın kefaretini GSMH artışına katkı sağlamak ve sağlatmakla öderken, beri taraftan da bizatihi kendisi gönüllücesine tutulduğu hastalığın etkisiyle bütçenin de bacaklarını kemiriyor…

Analar babalar, şunun şurasında biri kız biri erkek iki kuzucukları var. Okullarında arkadaşlarının karşısında eksikli mi kalsınlardı?.. Hafazanallah, terbiyesiz ve saygısız arkadaşlarının psikolojik saldırıları ve özendirici tepeden bakışları karşısında ezile ezile kendi canlarına kıyıverirlerse, ya da kendilerini uyuşturucuların kucaklarına atıverirlerse?… Ne yapalım edelim bunlara da birer aynalı alıverelim… Kendisi gibi çözümü de, oldukça MUĞLAK bir problem…

Gelelim asgari ücret konusuna.

Osmanlı döneminde iki öküz, bir sapan ya da pulluk ve bir de karısıyla birlikte köylüden müteşekkil ekibe çift denilirmiş. Çiftçi de buradan gelir. Çiftçi tarlasını sürmek için öküzüne veya traktörüne masraf eder, tohumluk alır, suya para öder eğer bir yardımcıya ihtiyacı varsa, işçi de tutar…

Sonra eker, biçer borsa fiyatından satar. Aldığı paradan masraflarını çıkarır, kalanı da kazancı olur. Devlete de haracını ödedikten sonra elinde kalan net kazancıdır…

Öküzlerini samanından kesemez. Su parasını kuruş eksik ödeyemez. Tohumcuyla devlete istediklerini ödemek zorundadır, buralardan kendine pay çıkaramaz. Kala kala bir işçisi kalır. Ona da “Aslanımsın, sen bir tanesin, camide benim safımdasın. Bu sene don vurdu seneye inşallah düzelir” türünden masalımsı temennilerini kullanarak, işçilikten üçün birini kendine ayırıp, helalleşerek işi bitirir.. Hükümetler, milletin hükümeti olduklarından onu düşünürler. İşçi kardeşlerini, üçün birine düşkün patronlarının saldırılarına karşı koruyucu tedbir babında “asgari ücret düzenlemesini” getirirler…

Türkiye’de, bunun altında yevmiye yasak

Taksitli cep telefonu yasağının kırılması gibi haliyle bu da kırılacaktı ve yıllardır da kırılıyor. Kırıp geçenler de asgari ücretin maliyetleri arttırdığını ileri sürerek ücretlerin düşük tutulmasına canla başla çalıştıklarında, üçün birine sıkı sıkı yapışmayı başarıyorlar…

Ne yapmalı; Ticari sırdır, özel hayattır, şirketin iç meselesidir, demokrasidir, serbest ticarettir vs. vs. gibisinden fuzuliyatlar bir kenara konulmalı. Her gün rastgele bir firmanın işçileriyle ilgili SGK’ya verdiği aylık ücret ve hizmet bildirimini bütün ekranlardan mecburen bütün millete ilan edilmeli… Kaç işçi var, kaçı asgarili ve kaç senedir asgarili?

Her şeyden evvel, devletin bütçeleri açıklarından temizlenir, asgari ücretler de bereketlenir…

Gel velakin ne mümkün! Zira, dağdaki çobanla şehirdeki dansözlerin oyları eşit değil…

YENİ AKİT