ARINMA AYI

MUSTAFA BOZACIOĞLU

VAN 20.06.2015 19:34:21 0
ARINMA AYI
Tarih: 01.01.0001 00:00
 
Mü’min hayatının her an ve mekanını kulluk bilinciyle, Allah’ı razı etmek amaçlı düzenleyen, planlayan, yaşayandır. İnandıklarından emin, terk ettiklerinin de farkında olandır. Ömrü aynı bilinç çerçevesinde sürdüren, sefer için hareket edip sonucu Allah’a bırakan, kardeşlik hukukunun hakkını veren kişilik ve kimliğini gizlemeden, davasını pazarlık ve bedel konusu kılmayan kişidir. Ne kadar özleyip özlemediğimiz tartışılır ve bu biraz kişisel bir mesele (haline dönmüş) olsa da yine kavuştuk şehr-u ramazana… İyi ki de kavuştuk! İyi ki de Rabbimiz mühlet veren, acele davranmayandır.

Tabi eğer sorulsa o mübarek aya, bizlerle kavuşmak ister miydi diye, emin olun cevabın pek lehimize olacağını düşünmüyorum. İyi ki Rabbimiz onu malum bir kadere bağlamış ve musahhar kılmış bizim için. Her ramazan ayı yeni bir tefekkür, fabrika ayarlarına/fıtrata dönüş, muhasebe, arınma fırsatıdır. Kur’anla buluşma, tanışma ve barışma şansıdır. Öze dönüş, ahde riayet için ahdimizi yenilemek, yenilenmek, kulluğumuzun idrakine varmak, istikametimizi gözden geçirmek imkanıdır.

‘Şans’ kelimesini de bile isteye kullandık ki meramımızı açabilelim; bu İlahi rahmetten bir lütuf, nimet olduğundan dolayı bir şanstır. O (cc) iyi ki Rabbimizdir; bize bu şansı bizim gibi davranmayarak, olay ve olguları bir sünnetullaha, bir sebep sonuç ilişkisine bağlı olarak genel geçer kurallara bağladığından bu fırsatı cürümlerimize, hadsizliğimize, kibrimize bakmadan, hem de tekraren, sınırsızca sunmaktadır. Elçilerine hitaben ‘..onlardan ücret istiyorsun da onlara ağır mı geliyor!’ tarzında, bedeli, almak değil de hep vermek üzerinden, dünyevi bir karşılığa bağlamadan, samimiyet ve fedakarlık boyutunda teklif etmektedir.

Yoksa düşünün ki bir gözün, bir kalbin, nefes alıp verişin, nebat ve hayvanattan, sudan havadan yararlanışın bir bedeli, maddi karşılığı terazi kefesine konsa bunu tartacak bir dünyevi bedel mümkün mü; ihlas ve teslimiyetten başka… Kur’anın ‘mallar ve canlar karşılığı cennet’ beyanı da işi zorlaştırmak anlamında değil; değerli olanın değeri nisbetinde bir şükrü, hamdi gerektirmesi, çam sakızı çoban armağanı gibi önemsizliği değil, imkanlarımızın, bize bağışlananların kıymetini takdir ettiğimizi gösterecek, imkanlarımızın ve ulaştıklarımızın en değerlisinden feragat edebildiğimizi, verene geri verebilmek gerektiğini, kurban kılabildiğimizi gösterme, ispat etme anlamında bir teslimiyet ve iyi niyet göstergesidir. Asla bedele mukabil değildir! Kulun kulluğunun izharıdır.

Rabbe boyun eğişin, teslimiyetin gereğidir. ‘Ve ila Rabbike ferğab!’ Yoksa bugün olduğu gibi işi şans kader kısmete bağlayarak, işi çığırından çıkaracak, dengeyi bozacak tarzda mistik, vicdani, özel gün ve gecelere hasrederek, üstelik bir de çok görerek, başa kakarcasına, mihnet ederek, dolaylı ve sıradan, günü kurtarma ve ucuzcu bir mantıkla adeta adete, alışkanlığa indirgediğinizde bu işi hakikaten şansa bıraktınız demektir. İşte bu noktada da Kur’anın ‘müflis tüccar’ uyarısı hatıra geliyor! Geliyor gelmesine de Kur’anla tanışık ve barışık olmayan bunu nereden bilecek! İşte işi bilecek ve bilmeyene de bildirecek evsafta işimiz zor ve çok boyutlu…

Kaçıncı kezdir ramazan, zengin fakir, siyah beyaz, güneyli kuzeyli, muhafazakar radikal, gelenekselci-modernist İslamcı, hatta inanan inanmayan demeden esenlik çağrısı, kurtuluş muştusu, af ve mağfiret imkanı olarak beldelerimizin, evlerimizin kapılarını çalıyor. Onu gereği gibi ağırlayanlara ne mutlu! Onların elbette yüzünü ağartacaktır. Misafirini baş köşede, hoş tutacak, gönlünü alacak konuklama faaliyeti niteliğine göre bereket kaynağı olacaktır. O aldığının çok fazlasını konuklayanının lehine, hanesine bırakarak, şahitlik de etmek üzere bir sonraki buluşmaya değin turuna devam edecek. Zira düşünün, on iki aydan biri olarak yolculuğunu, yeryüzünün tüm coğrafyalarını kuşatacak şekilde her an bir gönle, bir mekana rahmet sağanağını taşıyarak sürdürecek. Sağaltacak, diriltecek! Bize de bu işin bir süreç olduğunun, bitirilip rafa kaldırılacak, diğer on bir ay için serbesti sağlayacak bir izin hakkı tanınmadığının bir hatırlatmasıdır.

Yolculuk sürüp gidecek. İmtihan olgusu ile beraber. Nefes arası, soluklanma, dinlenme işin satır aralarında gizli! ‘Fe iza ferağte fensab..!’ Ramazan Kur’anla son kez yüzümüze bakılmasının, raydan çıkan beşeriyetin tekrar ana yola, sırat-ı müstakime çıkarılmasının, insanlığının/halifeliğinin hatırlatılmasının bir teşekkürü, oruçla şükrünün ayıdır. Kimimiz gereğince istifade edecek, kimi de unuttuğu misakını yeniden hatırlayacak, kimileri hidayete erecek, kimileri de şansı kaçıracak, kimileri neyi kaçırdığının dahi farkında olmayacak! Geçi bu durum ramazana has bir durum da değil; her an, her gün yinelenip duruyor, bakmasını görmesini, işitmesini duymasını bilen, alıcıları açık, kalbini kilitleyip karartmamış olan herkes için… Kur’an olmasaydı, gönderilmeseydi oruç da ramazan da olmayacaktı muhtemelen! Bu ayı değerli kılan Kur’ana hamilik etmesidir. Keza Kadir gecesi de kıymetini Kur’andan almaktadır.

Ve inanın o değerler onların kendileriyle muttasıf/beraber; bizden onlara bir değer gitmez, daha gelir! Onarlın kazanacağı bir artı değer olmayacağı gibi kaybedecekleri de bir şey yok! Hiç birimiz teveccüh etmesek de, yeryüzünün tamamı da teveccüh etse onlar yüne aynı! Kazanıp kaybedecek, yükselecek alçalacak olan bizleriz; insan! İsyanını ve nisyanını/unutmasını terk eden insan! Yoksa, aşağıların en aşağısına, beşerliğe evrilecek olan da insan! İsyanını, nisyanını, kibrini ve müstağniliğini kuşandığında! Yaratılış gayesin, gittiği yönü, Yaratıcısını unutup rablik ve ilahlığa soyunduğunda! Yol haritası, hidayet rehberi olan Kur’an kendine sığınanı, sımsıkı sarılanı sahili selamete ulaştıracaktır. Karanlıklardan aydınlığa/zulümattan nura ulaştıracaktır. Diriltecek, sağaltacaktır. Kişilik ve kimlik kazandıracaktır.

Güven duygusu kazandıracak, mutmain kılacaktır. Onu terk eden düz yolda şaşıracak, şaşı olacaktır. Karanlıklarda kalacak, kararsızlaşacak, karamsar olacaktır. Ne güven duyacak ne güven duyulacaktır. Mutmain olamayacaktır. İstikametini yitirecek, kılavuzsuz, pusulasız sapkınlığa, dalalete düşecek, kendini yeterli görmeye başlayacaktır. Kur’an tek çaremizdir. Yegane reçetemizdir. Anlam dünyamızdır. Rengimizdir. Olmazsa olmazımızdır. Oruç da onunla buluşmamızın vesilesi, onu anlama ve kavramada iç yolculuğumuz, dışa aksettireceğimiz ışığın yakıtı, kendimizi tanımamızın imkanı, sınırların ve sorumlulukların şarisine teslimiyetin göstergesidir. Bir emirle nelerin, niçin terk edilebildiğinin bariz, somut örneğidir. Helal haram, meşru gayri meşru, mübah veya değil sınırların, çizgilerin sahibine boyun eğişin sembolüdür.

Kulluk bir güne, ânâ, aya, yıla tahsis edilebilecek, indirgenebilecek bir husus değildir. Rabbi razı etme sürecidir. Bazı ritüellerle, ibadetlerle sınırlandırılabilecek bir durum da değildir. Ara verilecek, ertelenebilecek, kafi görülecek mesele hiç değildir. Her ne kadar görece bir boyutu olsa da birbirimize, -teşbihte hata olmasın- ortalamanın(!) altına bakarak kendimizi rahatlatabileceğimiz, iç güveyisinden hallice zannedeceğimiz bir husus da değildir. Müslüman daim ‘havf ve reca’ arasında, Allah’ı razı etme yarışının bilincinde, öne geçme çabasını öne çıkmaktan ayırarak, örneklik/şahitlik şuuruyla hareket edendir.

Yolculuk için donanımlı, yol refik ve azıklarını (örtü ve rızkın hayırlısı olarak takva) tedarikte dikkatli, rikkatle hareket eden, davasının eri, sözüne, ahdine sadık, salih amelleri kuşanmış, dinini yalnız Allah’a has kılan, kulluğunu sadece ona hasreden, kişilik sahibi kişidir. Mü’min hayatının her an ve mekanını kulluk bilinciyle, Allah’ı razı etmek amaçlı düzenleyen, planlayan, yaşayandır.

İnandıklarından emin, terk ettiklerinin de farkında olandır. Ömrü aynı bilinç çerçevesinde sürdüren, sefer için hareket edip sonucu Allah’a bırakan, kardeşlik hukukunun hakkını veren kişilik ve kimliğini gizlemeden, davasını pazarlık ve bedel konusu kılmayan kişidir. Allah’ın rızası ile ibadetlerin arasını ayırmayan, bütünlük içinde hayata bakan, dininden aldığı rengi en güzel şekilde aksettiren, kişisel kurtuluşunu kulların umurundan, onlarla hemhal olmaktan ayırmayan kişiliktir. Ne mutlu hayatı ve hasseten bu şeh-u ramazanı bu boyutlarıyla idrak eden, ‘BİZ’ olma çabasındaki kullara! Kur’anı mehcur olmaktan kurtarıp ona sımsıkı sarılanlara, onu baş tacı edenlere, onunla tanışıp barışanlara…

- See more at: http://www.iktibasdergisi.com/arinma-ayi/#sthash.NMhxu5Bu.dpuf