Apê Musa

Ömer Altaş

VAN 18.03.2015 15:56:40 0
Apê Musa
Tarih: 01.01.0001 00:00
   “Her şey kendi tabiatı

      doğrultusunda yol alır”

                                            İsra:84





Kürtçe, “her şeyin kendi tabiatı vardır, mutlaka o doğrultuda hareket eder” dedi Apê Musa.

Öyle bir tonla söyledi ki herkes yüzünü ona döndü.

Yerel kıyafeti, suskunluğu, tipik bir Diyarbakır köylüsü görüntüsüyle, Diyarbakır’daki Kürt sorununa İslami Çözüm Çalıştayı’ndan çıkıp en yakın çay ocağında çay içmek için bir araya gelen kalabalığın içinde, ona belki de hiç söz gelmez diye bekleniyordu.

Tanıyan biri vardı. “Bu Apê Musa” dedi ve cümlesini tercüme etti. “Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı, buraya 136 km. uzaklıktaki Cumat köyünden. Şu an çok şaşkınım. Çünkü, köylerinin asker tarafından içindeki tüm eşyalarla birlikte ateşe verildiği 1991 yılından beri göçten bir hafta sonra dönerek 24 yıl boyunca orada tek başına yaşar, şehre inmezdi. Bugüne kadar kimse onun konuştuğunu görmedi.”

Araya giren Diyarbakırlı’yı önemsemeden sözünü tamamladı:

“Siz, at terliyken su içirmeye kalkıyorsunuz. Bu seyislik değil.

Ama görüyorum ki hepiniz iyi bir seyis gibi davranıyorsunuz.”

“Peki, sence nedir bu işlerin aslı Apê Musa?”

"Olayları kendi tabiatı içinde ele alın. Suyun akış yönünü bozmayın. İsteseniz de suyu tersine akıtamazsınız. İnsan öyle bir varlık ki; bazı durumlarda suyu tersine akıtmaya çalışır. Başaramadığını görünce suyla birlikte akmak yerine, bazı durumlarda da tersine doğru yüzmeye kalkışır.

Sonunda tabiat onu yener ve umarsızca kenara atar.

İnsana düşen olayların ruhunu bilmesidir.

Başına geleni kabullenmesidir. Kenara atıldıysa bu sonucun bilincine varmasıdır.

Sırası geldiğinde ve imkân oluştuğunda, müdahale etmekte, fırsatı değerlendirmekte ihmalkâr davranmamasıdır.

Her davranış kendi normalliğinde yapılıyorsa iyidir.

Şimdi siz Kürt sorununa İslami çözüm diye toplanmışsınız, duydum, merak ettim. Yola koyuldum, geldim, hepinizi dinledim.

Yanlış yoldasınız.

Konuşması o kadar etkili ve tatlı idi ki kimse son cümlesinden alınmamıştı.

“Nasıl yani Apê Musa?”

Bakıyorum, Türkiye İslami camiada garip bir karın ağrısı var. Her olay karşısında İslami bakış, İslami çözüm, İslami alternatif gibi tepkiler geliştiriyorlar. Dertleri ne anlamıyorum. Her şeyin başına İslam kelimesi getirdiğinizde sahiden ona mı dönüşüyor? Sadece kendinizi rahatlatıyorsunuz. Teşkilatçılık bu aslında, farkına varın. Toplum içinde sosyal-siyasal bir örgütlenme yapıyorsunuz, sonra kendi kendinize ve baştan aşağı insani olan bir eylemliliğe durup dururken kutsallık katıyorsunuz. Bu nedenle çok kısa sürede deforme oluyorsunuz. Sizdeki istikrarsızlığın, başarısızlıkların nedenini başka yerde aramayın. Unutmayın, tabiatta hiçbir şey kendi ismini koymadı. Bunu yapan sadece Allah’tır. Samimi iseniz; ne yaparsanız yapın, sonucuna ve davranış biçimlerinize bakarak başkası sizi tanımlar, merak etmeyin. Müslümanız diyorsunuz ama garip bir telaş ve geç kalmışlık duygusu içinde karıncalanıp duruyorsunuz.

PKK’yı toplum dışı olmakla suçluyorsunuz. Dönün, alıcı gözle, aynada kendinize bir bakın, çok mu toplumla iç içesiniz.

Özü itibariyle, ne onlar ne siz toplumun içindesiniz. Kendinize bu kadar anlamlar biçiyorsunuz ama sonuçlara bakın; ne oldu ve ne var size dair ortada? Buraya toplanan STK’lar olarak toplumu ne kadar temsil ediyorsunuz? Siz nöbetçilersiniz, nöbetinizi iyi tutun o kadar. Gel gör ki; siz, Kürt halkı Müslümandır, biz de Müslümanız o zaman Kürt halkı bizimdir içgüdüsünü kamuoyuna duyurmak için buraya toplandınız.

Şu an Kürdistan’da her siyasal hareket dışta duruyor, bunu bilin.

Baskıya ve haksızlıklara maruz kalan bu toplum, yapacağını maksimum olarak yaptı: Kendisi ana gövde oldu. Kendisi daima ana akım oldu.

Öyle kaldı. Bekledi. Allah’ın bir muradı olduğunu düşündü onun tecelli etmesini umdu, sabretti.

Ne devlet, ne PKK, ne siz İslami hareketler. Ne de PKK ile sizin aranızda gidip gelen, diğer Kürdistaniler... Hepiniz parsacılık yaptınız. Şöyle puslu bir bakın oynuyorsunuz.

Kürt halkı ise kendi yolunda yürüdü. Kürt halkı, devlete direndi, PKK’ya direndi, size direndi ve diğerlerine direndi, bunu görün. Kürt halkı sadece devlete direnmedi, hepinize direndi. Çünkü Kürt halkını bir yere götürmek istediniz hep. İçinde kalamadınız.

İki gündür dinliyorum, satır satır takip ediyorum, siz hâlâ bu gerçeği görmeyeceksiniz hatta eski hallerinizden daha olumsuz bir psikolojiniz var.

Konjonktür içinde sakil duruyor bu tuhaf psikoloji.

Bu çalıştayın oturduğu yer sizce neresi? Bu çalıştay devlet ile PKK görüşürken “biz de varız millet, unutmayın bizi” demektir. Bunu kendinize niye yakıştırıyorsunuz ki? Anlamakta güçlük çektiğinizin farkındayım.

Bu psikolojiyi aşıp kendi olan, fotoğrafı doğru çeken, olan biteni kendi seyri içinde izah eden birini görseydim alnından öpüp köyüme dönecektim ve biraz umutlanacaktım. Ama olmadı. Size düşen, “değerli halkımız, evet bizim burada toplanmamızın dış bakışla anlamı budur. Biz bunu bile bile bir mantığı vermek için buradayız, bu sürecin tam olarak gerçekleşmesi için bize düşen, her şeyi kendimize fazladan bir rol biçmeden yapacağız” deseydiniz başımın tacı olurdunuz.

PKK, şu an çok mutlu. Çalıştay ile daha da mutlu ettiniz. Onları besleyen pozitif ivme, bundan sonra bir süre daha böyle gidecek. Grafik yukarıya doğru seyredecek, buna engel olunamaz. Burada da işin fıtratı söz konusu.

Ama işte tam burada dikkatle durun. PKK, Kürt halkının görüşüne başvurmadan, ona rağmen kurduğu ve başlattığı silahlı mücadelenin toplumuna ödettiği bedellerin, yaşattığı maliyetin, karşılığını görecektir.

Kürt halkı, onlara “silahlı mücadeleye başlayın!” demedi.

Üç beş çocuk bir araya geldi. Eruh’da silah patlattı. Bize, tüm bu bedelleri yaşatacak süreci başlattılar.

Oysa Kürt halkı, bu kadar katı bir inkar durumunda bile refleksif davranış biçimi olarak sabredecekti. Bekleyecekti. Devletin haksız uygulamalarına kendi üslubuna ve ontolojisine uygun olarak, sivil direnç gösterecekti. Bu kadar insan ölmeyecek, bu kadar köy boşaltılmayacak, bu kadar toprak talan edilmeyecek, ekonomik yapımız böyle çökmeyecek,faili meçhul düzeni kurmaya kimse güç yetiremeyecekti. Günün birinde devir değişecek ve toplum en az maliyetle bu derin sorunu kendi iç dinamikleriyle çözecekti.

Nitekim şimdi, öyle olmadı mı oğullarım? Sivil toplumsal dinamikler teenni ile, Batı’nın belki de son büyük kalesi olan dikta Kemalizm’i, enjekte yabancı geni tasfiye etmiyor mu?

Apê Musa; nedense biraz duygulandı. Kıtlama içtiği çayından bir yudum daha aldı, devam etti.

PKK işte bizimle, sıradan halkla böyle oynadı. PKK, işin tabiatı enikonu bu ağır faturayı masalarının üzerine bırakacak.

PKK’yı bu büyük suçu bir, PKK’ya katılanlar içinde hukuk dışı öldürdüğü binlerce kendi genç militanın ruhu iki ve diğer Sol gruplara uyguladığı jenosidin öcü üç takip edecek, yakasına yapışacak. İzleyin, bundan kaçışı olmayacak.

İslami hareketler de, Kürt sorunu karşısında sıradan halk ontolojisiyle hareket etmek ve anlamlı sabır göstermek (toplumsal bilinç) yerine onların var, bizim niye yok diyen genç liderlerin arkasında kamuoyunda görücüye çıktılar. Doğallık manipüle edildi.

Kürt halkı üzerinde tanzim edilen, Kürt halkı ile alakası olmayan saikler eşliğinde başlayan kipkirli bir savaşın ortasında, bir Müslümanlar eksikti.

Çok geçmedi bu kirliliğe dâhil oldular. PKK’nın yöntemlerinin aynısını uyguladılar. Diğer İslami hareketlere saldırdılar.

İki “feyk gücün” arasında, büyük güçle mücadele etmek yerine, nisbi meşruiyeti olan diğer küçük güçle çarpışarak sonsuza kadar açıklayamayacakları bir çapraz üzerine oturdular.

Bu bagaja sahip bir geçmişe rağmen, sanki hiç olmamış gibi yapmanız, sizin bundan sonra da başaramayacağınız anlamına geliyor. Yüzleşmeden yol açılmaz kanun bu.

Tek başına “bu durum hiçbirimizi ilgilendiren bir mevzu değil. Geçmişin karanlık olayları” diyerek asla önünüzü açamazsınız.

Bakın oğullarım, sözü uzattım farkındayım. Yaşım dün oldu 82. İki ayağım birden çukurda: Yanlış bir devlet kendi gibi yanlış, ikizinin vesayetine bizi mahkum etti. Devlet değişmeden siz kalıcı şeyler yapamazsınız.

Bakın, devleti zaten siz değiştiriyorsunuz. Çözüm süreci zaten siz demeksiniz. Esas, dönüştürücü taraf sizsiniz. Bu anlamda sizi anlamakta güçlük çekiyorum.

Neden kalkıp şimdi bu işin içinde biz de varız diyerek komik oluyorsunuz.

Hele devlet bizi de muhatap alsın algısı içinde olmak ne kadar yanlış bir mantık.

Siz şu bilinci hiç terk etmeyin, “ana akım” olan “toplum” karşısında, sadece iki güç var: Devlet ve PKK.

Bir süredir toplum ruhu; devleti dönüştürüyor, siz bunun gerçek bir dönüşüm olması için elinizden ne geliyorsa yapın! Toplum, PKK’yı da dönüştürecek, sabretmeyi bilin. Olayların tabiatı şu an bu.

Suyun akış yönünde yürüyün.”

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

www.facebook.com/Ömer Altaş