Antikapitalist Devrimci Hristiyanlık..

“İmamlar, papazlar ve hahamlar Tanrı’nın adına konuşmaktan vazgeçsin”

VAN 28.02.2013 13:37:52 0
Antikapitalist Devrimci Hristiyanlık..
Tarih: 01.01.0001 00:00

Papa XVİ. Benediktüs’ün savunduğu değerlerle Kilise’yi yönetemeyeceğini kavradığı için “yeter” dediğini söyleyen Don Gallo, Papa’nın istifasında Vatikan’ın üzerine gölge gibi düşen skandallar konusunda sessiz kalmasının da etkili olduğu görüşünde.

soL gazetesinden Aslı Kayabal'ın haberine göre Don Gallo, Cenova limanında San Benedetto kilisesinde düzenlediği ayinleri, “Bella Ciao” ile noktalıyor. Katolik cemaat içinde devrimci ve militan kimliğinin öne çıkmasından rahatsızlık duyanlar olsa da, yaşamı boyunca komünist partilere oy verdiğini açıkça söylemekten kaçınmıyor. Kimileri, sevenlerinin “Yoldaş” diye seslendiği Don Andrea Gallo’yu eleştirse de, ülke gündemindeki siyasi ve sosyal sorunların dile getirildiği forumları çağrıştıran ayinlerini kalabalık bir kitle izliyor.

Cenova limanı ve çevresinde 1970’lerden bu yana yaşamın kıyısına itilen uyuşturucu bağımlıları, eşcinseller, transseksüeller, işsizler, yoksullar, Romanlar ve göçmenlerle iletişim kuran, “sokakların rahibi” diye anılmaktan hoşlanan Don Andrea Gallo, alternatif bir kiliseyi, içinde Marksist felsefeyi barındıran evrensel bir dini savunuyor. “İmamlar. papazlar, hahamlar Tanrı’nın adına konuşmaktan vazgeçsin!” diyen Don Gallo, Katolik kilisesini dünyanın ilk devrimcisi diye nitelediği İsa’nın öğretisinden uzaklaşmak, Vatikan’ı da Suudi Arabistan’la birlikte sayılı monarşilerden biri olmakla eleştiriyor.

Pazar ayını Bella Ciao ile noktalanıyor

Cenovalı rahip Andrea Gallo’yla geçtiğimiz pazar günü limana beş dakika uzaklıktaki San Benedetto kilisesinde 12.30’da başlayacak ayinin ardından buluşmak üzere sözleştik. Kiliseye on dakika gecikmeyle ulaştım. Don Andrea, “Nereden geliyorsunuz?” diye seslendi. Yanımdaki arkadaşım, “Mars’tan geliyoruz.” dedi. Don Gallo, “Mars nasıldı?” diye sordu, arkadaşım, “Biraz ‘Kızıl’dı” diye yanıt verdi. Don Gallo gülümseyerek, selamlayarak ayine devam etti. Genel seçimlere giden İtalya’nın gündemindeki sorunların tartışıldığı bu alternatif ayin, yine Gallo ve topluluğun coşkulu katılımıyla İtalyan direnişçilerin marşı “Bella Ciao”nun birlikte söylenmesi ve barış sözleriyle sona erdi.

Ayinin ardından, Andrea Doria ailesinin Benedikten rahiplere bağışladığı kilisenin bitişiğindeki binanın ikinci katında her pazar günü verilen öğlen yemeğine katıldık. Bu mekandaki duvarlardan birinde Che Guevara’nın bir afişi ile Nelson Mandela Vakfı’nın fotoğrafı asılıydı. Che’nin afişinin yanında Don Andrea’nın puro içerken görüntülendiği bir fotoğraf dikkat çekiyordu. Don Andrea, yorgun olduğu için öğlen yemeğine katılmadı. Öğle üzeri çalışma odasında Papa XVİ. Benediktüs’ün istifası, düşlediği kilise, seçime gitmeye hazırlanan İtalya ve son romanı “Come un cane in chiesa”da değindiği konular ekseninde, liman bölgesi ve sokaktaki yaşamı çok iyi tanıyan Don Andrea Gallo ile konuştuk.

-Don Gallo, Papa XVİ. Benediktüs’ün sürpriz istifasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yaşlı bir adamım. 84.5 yaşındayım. Papa Ratzinger’le altı ay var aramızda. 1 Temmuz 1959’da rahip oldum. Elli yıldır Katolik kilisesindeyim. Papa XVİ. Benediktüs’ün neden istifa ettiğini kavrayabilmek için geçmişe dönmemiz gerekli. Katolik kilisesinde bir dizi reformun kapısını aralayan son konsil 1958’de Papa seçilen Giovanni döneminde yapıldı. Ratzinger, bu konsil sonrası Vatikan’ın yönetimini üstlenen dördüncü Papa. Kilisede son reformlar 50 yıl önceki konsilde yapıldı. Sonraki yıllarda modern ve demokratik bir kilise için hiçbir adım atılmadı. Katolik kilisesi tarihin ilk devrimcisi diye nitelediğim İsa’nın öğretilerinden uzaklaştığı için çok yoksul.

Papa savunduğu değerlerle Vatikan’ı yönetemeyeceğini anladı

28 şubatta Papalıktan istifa edeceğini duyuran Ratzinger’in Katolik Kilisesi’ni artık yönetmek istememesinin ardında iki etken var. Papa XVİ. Benediktüs’ün teolojik bir kriz yaşadığını düşünüyorum. Ratzinger Papa olduğu dönemde 1950’lerden bu yana süregelen geleneği devam ettirdi, kilisenin evrenselleşmesi ve modernleşmesi yönünde hiçbir adım atmadı. Papa, savunduğu değerlerle Katolik Kilisesi’ni yönetemeyeceğini, bunun desteklenebilir olmadığını kavradığı için “Yeter!” dedi ve istifasını vermeye karar verdi.

Ancak bu istifanın ardında Vatikan’ın üzerine bir gölge gibi düşen pedofili vakaları, kara para aklandığı iddia edilen Vatikan bankası (İor) ve Papa’nın gizli yazışmalarının ortalığa döküldüğü Vatileaks skandallarında Papa XVİ. Benediktüs’ün hep susmayı, olan bitenlerin üzerini örtmeyi tercih etmesi de etkili oldu. Skandallarla ilgili hiç kimseyi dinlemeye yanaşmadı. Bu seçimi bile Hıristiyanlığın temel ilkelerinden ne kadar uzaklaştığını yansıtıyor.

Kilise, evrene, bilime ve başka dinlere açık olmalı. Oysa bugün yoksul, Kurtarıcı anlamına gelen İsa’dan çok uzak düşen bir kilise var karşımızda. Hıristiyan inancı bir tek Haçlı seferlerine mi dayanıyor? Bence Ratzinger’in teolojik söylemi birçok karanlık nokta da barındırıyor. Regensburg’da İslam karşıtı teolojik söylemini anımsamak yeterli. Hiç şüphesiz yaşını ve sağlığını da hesaba katıyor.

İlginç bir rastlantı olsa gerek. Ratzinger’in 28 şubatta istifa edeceğini duyurduğu gece Roma’da fırtına kopuyor ve Vatikan’ın kubbesine yıldırım düşüyor. Bu bir tesadüf mü yoksa bir işaret mi?

İstifasının ardından neden Vatikan’da inzivaya çekileceğini de anlamış değilim. Birçok manastır varken bu da ayrıcalıklı bir seçim. Öte yandan Katolikler Ratzinger’in savunduğu değerlerle Vatikan’ı yönetmesinin artık olanaksız olduğunu, yetersiz kaldığını kavrayabilecek mi diye merak ediyorum.

Katolik kilisesinin köklü bir değişime, reforma ve yeni bir konsile gereksinimi var. Kilise monarşik yapısını sürdürdüğü sürece İsa’nın öğretilerini savunamaz.

- Son romanınız “Come un cane in chiesa”da hümanist bir Marksizm ile özgür Hıristiyan inancının buluşması ve benimsenmesi gerektiğini öneriyorsunuz? Bu görüşünüzü biraz acar mısınız?

Bunu Brezilyalı piskopos Don Helder Camara önerdi. Brezilya’da Olında e Resife’nin başpiskoposuydu Helder Camara. Yıllar önce öldü. Don Helder Camara, yoksullara yardım ettiği, gecekonduda yaşayanlara konut ve yiyecek sağladığı zaman herkes bir Aziz olduğunu düşünüyordu. Kendisine inananlarla sosyal adaletsizlik üzerine konuşmaya başlayınca herkesin gözünde komünistti. Ben kolektif olmayan hümanist bir Marksizm ile özgür bir Hıristiyan inancının temel alınması gerektiğini düşünüyorum.

“Kilise hep yoksulların yanında durdu ama onları hep yoksul bıraktı”

-Vatikan Bankası’nın (İor) eski yöneticisi Ettore Gotti Tedeschi’den bir alıntı var kitabınızda. Tedeschi, “Biz zenginler para kazanıp biriktirmezsek yoksulları nasıl besleyeceğiz” diyor. Yıllardır yoksullarla iletişim kuran ve onlara yardımcı olan birisiniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Neoliberal ekonomiler, zenginlerin daha zengin olmasını sağladı. Kitapta Gotti’den yaptığım alıntı yaşlı bir papazdan dinlediğim bir öykü. Yıllar önce bir konsilde söz alan İtalyan bir rahip kilisenin hep yoksulların yanında olduğunu dile getiriyor. Doğu kiliselerinin birinden gelen bir başka rahip ise söz alarak, “Evet kilise hep yoksulların yanında durdu ama onları hep yoksul bıraktı!” diye ekliyor. Zenginler ruhlarını kurtarmak için yoksullardan sadaka almalı. İmamlar, hahamlar ve rahiplerin Tanrı’nın adına konuşmaya hakları yok. Bunu kafalarına koysunlar. Kilise, anonim, Katolik, evrensel olmalı.

“İtalya’da faşizm yeniden yüzünü gösteriyor”

-İtalya, 24-25 şubatta genel seçimlere gidiyor. Don Andrea Cenova’dan baktığında ekonomik krizin pençesinde nasıl bir İtalya görüyor?

İtalya faşist bir yönetimden kurtulan bir ülke. Faşizme karşı direnen bir aileden geliyorum. Mussolini bütün üniversite öğrencilerini savaşa gönderdi, Teğmen olan kardeşim şans eseri ölmedi. Korkunç bir kıyım, demokrasinin ve değerlerinin doğuşuna tanıklık ettim. Artık yaşlıyım, 2009 yılında Milano’daki anıtsal mezarlıkta faşizme karşı direnenlerin anısına düzenlenen törende konuşan Kardinal Dioniği Tettemanzi, “İtalya’da demokrasi ötenazide” demişti. Faşizm yeniden yüzünü göstermeye başlıyor.

Bataklığın yayılmasında hepimizin sorumluluğu var. İtalya’nın yönetilemez durumda olduğunu görmek için seçim kampanyasına bakmak yeterli. Seçmenlerin yüzde otuzu 18-25 yaş arasında. Ama yeterince duyarlı değiller. Ben 1968’i, 2001’de Cenova’da düzenlenen G8’i yaşadım. Ortada siyaset değil dev bir kasa var. Yönetilemez bir durumdayız. İyi bir Katoliğim ama çok güç durumdayım. Ben inancımı Haçlı mantığıyla mı ifade edeceğim? Din savaşları mı yapalım? Seçime katılmak görevim.

“Seçim yasası rezalet!”

İtalya’daki sola gelince, hangi değerleri savunuyor? Sosyal adalet, dayanışma, iş, diyalog? Seçim yasası ise rezalet. Latince ifade edersek “forcellum!”. Yönetime gelen herkes yoksulları unutuyor. Karl Marx, “Tekrarlayan tarih farsa dönüşür” diyor. İtalya da bir farsın içinde. Üzücü ama gerçek. Ya seçim kampanyası sırasında Mario Monti’nin istifa etmeye hazırlanan bir Papa’yı ziyaret etmesine ne demeli? Monti’yi finans çevreleri ve bankerler yönetime getirdi. Vatikan da Suudi Arabistan gibi dünyanın sayılı monarşilerinden biri olduğu için finans ve bankaların yanında.

-İtalya’da son aylarda Antonio Gramsci’yi konu alan birçok kitap yayımlandı. Bu kitaplarda Gramsci’nin siyasi, düşüncelerinin yanı sıra ölmeden önce Tanrı’ya olan inancı sorgulanıyor. Kitabınızda Gramşçi ile ilgili de kısa bir not var. “Gramsci insana inanıyordu” diyorsunuz.

“Gramsci insana inanıyordu”

Cenovalı müzisyen ve şair Fabrizio De Andre, ‘Her şeyin merkezinde insan var’ derdi. Antonio Gramsci de bu çizgideydi hep insanı odak aldı. İnancın etiğinden önce insan ve gereksinimlerinin etiği geliyor. Tersi durumda inancın ne anlamı var ki? Hepimiz bir gerçeği arıyoruz. Bir kardinale “Tanrı var, ama sen değilsin. O halde bizimle yürümeye devam et” demiştim. Antonio Gramsci yıllarca düşünceleri nedeniyle hapis yattı ve hapiste yaşama veda etti. Başkalarının gereksinimlerine önem ve gözeten insana inanıyordu. Gramsci, Tanrı’ya inanıyor muydu? diye sordum çok kez. Bence insana inancı vardı. Herkesin içinde aleve dönüşebilecek bir kıvılcım sakladığına inanıyordu.

Don Andrea Gallo’nun yazdığı, karikatürist Vauro Semesi’nin vinyetleriyle destek verdiği “Come un cane in chiesa” başlıklı kitaptan notlar:

*Kilise, Katolik, Hıristiyan özetle evrensel olduğunu ifade ediyorsa “yoksul bir kilise” olmalı.

*Her birimiz yaptığımız seçimlerin sorumluluğunu taşımalıyız. Bu yönde biyolojik miras, yasa ilan edilmeli.

* Kilise yaşamın sonu konusunda zıt düşünceler içinde. Doğaya, hayatın doğal şekilde sonlanmasına saygı gösterilmesi gerektiğini savunuyor. Doğa belki de Tanrı’nın, Yaratıcı’nın elinde değil? O halde yaşamın doğal akışına saygı duyalım.

* San Benedetto topluluğu yıllardır transseksüellerin yardım çığlığını dinliyor. Transseksüeller kendilerini sıra dışı ya da farklı görmüyor, farklılık bizim kafamızda.

* Bu yıl öznesi translar olan bir takvim gerçekleştirdik. Her ayı gerçekte düşlediği, ama fahişelik yapmak zorunda kaldığı için düşünü gerçekleştiremeyen transları hayallerindeki mesleklerde tanıtıyor.

* Biz Hıristiyanlardan savaş değil barış operatörü olmaları buyruldu.

* Silahlardan söz edildiğinde Kilise “hayır” demekle yükümlü olsa da ne yapıyor? Küçük kiliselerin papazlarını başka askeri birliklere destek vermeleri için gönderiyor.

* Kilise kadınları ikincil işleri yapmaya mahkum ediyor; Kiliselerin temizliği, sekreterlik vs..Niçin Kilise bugün hala kadınlardan korkuyor? Ben kadınlara bir çekiç alıp kiliseye gitmelerini ve bu demir parmaklığı kırmalarını söylüyorum.

* Kilise Suudi Arabistan gibi dünyanın sayılı monarşilerinden biri.

* Komünist ve ateist arkadaşlarım İsa’nın tarihin en büyük devrimcilerinden biri olduğunu söylüyor.

* Perşembe akşamları bize katılmak isteyen yoksullarla birlikte yiyoruz akşam yemeğini. Kapımız herkese açık. Bu yüzden bana “yoldaş” diye sesleniyorlar. Özellikle kilise çevrelerinde “yoldaş” diye çağrılmamdan rahatsız olanlar var.

* Parmesan peynirine karşı zaafım var.

* Kadınlarla konuşmak, tartışmak, dünyayı nasıl tanımladıklarını onlardan dinlemek hoşuma gidiyor.

* İsa devrimci bir dayanışma modeli öneriyor. İsa’nın toplum modelinde erkek, kadın bütün vatandaşlar merkezde ve söz sahibi.

* Hümanist Marksizm ve Hıristiyan dini bir noktada buluşabilmeli.

*Kilise bugün varolan son monarşilerden biri ancak beni kaygılandıran herkesin üzerinde çok ağır ahlaki bir güç uyguluyor.

* İsa’nın öğretilerinden uzaklaşan Kilise kendi doğmasını yarattı.

* Kilise yoksullardan yana yoksul bir Kilise olmadıkça İncil’in gösterdiği yoldan uzaklaşacak.

* Berlusconi’nin değerleri para, iktidar, sosyal prestij, narsızım, tüketim ve sonsuz gençlik gibi kavramları idolleştirdi.

Engizisyon döneminde Kilise’nin gözünde kadın, Şeytan’dı.

*Dinin “halkların afyonu” olmasını istemiyorsak din kitleleri uyuşturmamalı. Bence din “halkaların ginseng”i olmalı. İnsanları sosyal ve kültürel açıdan kalkınabilmek için çalışmaya ve dua etmeye teşvik etmeli.

* İtalya’da kürtaj konusunda bir yasa yok. Biz her zaman hamile kalan genç kızların yanındayız. “Gebeliğini sonlandırmaya mı karar verdin. Biz seninleyiz. Karar verecek olan sensin. Ben Tanrı adına senin yerine karar veremem.” diyoruz.

* Katolik Kilisesi yapay döllenme, kürtaj, biyolojik miras, ötenezi gibi hassas konuların yasalaştırılmasını adamlarını politikaya sürerek engelledi. Birkaç yıl önce İtalya’da yapay döllenme konusunda bir referandum yapıldı. Kilise neredeyse bir Haçlı seferi düzenledi. Paralar akıtarak referandumu engellemeye çalıştı.

Don Andrea Gallo

1928’de Cenova’da dünyaya geldi. 1959’da rahip oldu. 40 yılı aşkın süredir Cenova limanında kurucusu olduğu “Comunita’ di San Benedetto”yu yönetiyor. Cenova limanı ve çevresinde toplumun kıyısına itilen kişilere yıllardır destek olan Don Andrea Gallo “sokakların rahibi” diye anılıyor. Pazar ayininin ardından öğlen yemeğini Cenovalı yoksullar ve topluluğa gönüllü destek verenlerle paylaşan Don Andrea, alternatif ayinlerini İtalyan direnişçilerinin marşı olarak bilinen “Bella Ciao”yu katılımcılarla birlikte söyleyerek noktalıyor.

(sol haber)