Anglo-Sakson ekseni de yenilecek!

Ömer Altaş

VAN 2.05.2014 10:15:12 0
Anglo-Sakson ekseni de yenilecek!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Anayasa Mahkemesi 52. kuruluş yıldönümünde saklı olan asıl milat

Bazı siyasal olguların yine siyasal olayların karmaşası arasında ‘kim vurduya gitmesi’ söz konusu olguların gerçekliğine halel getirmez.

Türkiye’nin yeni politik pozisyonu; özellikle köşe yazarlarının diline hâkim olan üsluba bakılarak anlaşılmaz.

Medya platformlarının önemli bir kısmı “gerici” ifadeler ve analizler dolu.

Yeni nesil gençler; kifayetsiz muhterislerin, eski rejim aydınlarının, amansız İslami değer (toplum) düşmanlarının süslü sloganlarını ciddiye almamalı.

Aynı şekilde ve tersten, yeni Türkiye şebeklerinin ve sentetik yeni Türkiyecilerin ruhlarına yediremedikleri “ yeni Türkiye geyiklerine de” önem vermeliler.

Ne eski Türkiye masasında ellerini birbirine bağlayanları ne de yeni Türkiyeci sığ, suni, zıpçıktı ve hak etmediği halde zaferle gülen simaların sloganlarına değer vermeli.

Her iki kesim de Türkiye’de gerçekleşmeye devam eden sessiz devrimi anlamadı, asla anlayamazlar. Onlar 50 yıl sonra ders kitaplarında da resmen okutulacak olan devrim terminolojisini ve yeni düzenin mufassal doktrinini ıskalıyorlar.

Bu nedenle gericiler.. Devrim yakalamaktır, ruhuyla hazır olmayanlar onu yakalayamazlar. Devrim bir derunluktur, bir duygu anıdır, kaçıranlar bir daha bulamazlar.

Bu, her iki kesim, değişik nedenlerle dönüşüm tanımının dışında kalan zemine düşüyorlar, orada her iki kesimi oyalayacak o kadar çok şey var ki!

25 Nisan 2014’de Anayasa Mahkemesi'nin 52. Kuruluş Yıldönümü töreninde Başkan Haşim Kılıç’ın, hükümete ağır eleştirilerde bulunduğu haberleri üzerinden günler geçmesine rağmen detayları üzerinde yapılan haber, analiz ve yorumlardan “ana meselenin” hala anlaşılmadığını gözlemliyoruz.

Kuruluş yıldönümü, üslup sorunu, misafir geleneği, gömlek değiştirme, vicdan yolsuzluğu, hukuk dersi, evrensel standartlar, Haşim Kılıç’a yakıştıramamalar vs. bunların tamamı temel olguyu sadece perdeliyor.

Konu Anayasa Mahkemesi değil, konu Haşim Kılıç hiç değil.

Temel olgu, “karşı devrim cephesinin” yenildikçe elindeki yeni direnç merkezlerini son versiyon program paketleriyle sahaya sürmesidir.

Sırasını savan yenisine bayrağı teslim ediyor.

Her yeni hamle; yeni Türkiye kurucu kadrosunun kalbine daha yakın bir halkayı temsil ediyor.

Önceki dönemde; ülkenin demokratik sessiz devrimi karşısında yer alan “düşmanlar”, tatlı su organizmaları olmalarına rağmen tek tek kendini belli etmek zorunda kaldılar. Ruhen hiç hazır olmadıkları halde savaşa girdiler.

Tamamı yenildi.

Bir zamanların tek mutlak referansı olan Kemalist rejimin tükenişi ardından yeri göğü inleten ağıtlar artık duyulmuyor. Kemalizm, sosyal ve siyasal olayların arasında, çöle akan bir akarsu üzerinde serserice salınan bir cüruf gibi yok olup gitti.

Bir dönem kapandı.

Bu dönemi resmen Anayasa Mahkemesi’nin 52. kuruluş yıldönümü kapattı. Bu dönemin son çeyreğinde sosyal-siyasal “düşman yapılar” devreye girdi, onlar yenildi. En güçlüsü kendini en sona sakladı, ulusal ve uluslararası gücü ile devlet içinde devletti. Bazıları ikna olmasa da, kendilerini toplama ihtimali olsa bile onlar da/Hizmet grubu da bitti. Onlar artık halkın gönlünde bir yer altı örgütüler. İç düşman sanılıyorlardı, zaman içinde dış düşman olduklarını kendi elleriyle kanıtladılar.

Sonuç itibariyle karşı devrimci networkların tamamı yenildi. Hepsi aynı kabristanda meftunlar, Fatiha yazılı olmayan mezar taşları altında irtihallerini tamamlayacaklar.

Yeni döneminilk kapısı” ise yine Anayasa mahkemesinin 52. kuruluş yıldönümü töreninde açıldı.

Yeni dönemde, sessiz devrim kadrosunun ‘iç unsurlarını’ harekete geçirecekler.

Bu cümlenin, böyle, komplo teorisyenciliğine hamledilecek şekilde kurulacağını düşünenler yanılıyorlar.

Doğrusu şu: Yeni dönemde devrimin iç unsurları “bizzat kendileri” harekete geçecek!

Mahza Ak Parti içinden çıkacak bu odaklar.

Brütüs dönemi başlıyor. Bundan böyle Brütüs Film’in çok iyi çalışılmış senaryoları devreye giriyor. Onlar geride biriken politik enkazın, yapısal molozların da hala kımıldayan gücünü alacaklarına inanıyorlar. Aslında bu gruplar başından beri Kemalist sistemin gönüllüleriydiler.

Sessiz Devrim, 2010 referandumundan itibaren bütün paradigmaları yukarıdan aşağı kesince belki istem dışı, belki çok profesyonel bir el ile (İngiliz ruhu) devrimin öncü kadrolarının iltisaklarında takılı kaldılar.

Bilinenin aksine Anayasa mahkemesi tüzel kişiliğiyle o bildiriyi hazırlamadı. Kuruluş yıldönümünde herkesin yüzüne karşı okunan o “dost bildiri” bizatihi Sayın Haşim Kılıç’ın backgrounduydu.

Haşim Kılıç semboldür, işaret fişeğidir. Bu deklarasyon ile sosyal ve siyasal yarılma maya tutarsa “asıl liderler” öne çıkacaktır: Okumuş, temiz yüzlü, güleç, Avrupai, smokin takabilen ama Müslüman.

Bu alternatifli önceden ince ince hazırlanmış liderler straight ahead Cumhurbaşkanlığı’na aday olacaklar.

Anayasa mahkemesi zor da olsa yeni sürece ayak uydurması gerektiğinin bilincindeydi.

Unutulmasın -ki gördüğümüz kadarıyla ihmal edilen buydu- Anayasa Mahkemesi bildiriyi kamuoyuna eski düzenin bir unsuru olarak değil “yeni düzenin bir unsuru” olarak yaptı.

Dikkat edilirse; konuşma metninin dili yeni düzeni onaylayarak ve “içeriden konuşarak” yeni Türkiye müktesebatının daha iyi, daha soft, daha muteber, daha sempatik ellere geçmesi gerektiğini anlattı.

“Yol verin biz gelelim, devrim devam etsin ama biz yönetelim, Recep Tayyip Erdoğan da gitsin ve memleket rahatlasın.”

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye’nin yeni düzenine “karşı olmayanlar” sahaya çıkacaklar ve hiç bilmedikleri sosyal alana inecekler.

Sürece seve seve katılmış bu “yandaşlar” ülkeyi/emaneti yine batının bir başka başkentine bağlamaya çalışacaklar.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ekibi içinden parlak simalar son bir kez daha cesaretlerini toplayacaklar.

Ülkenin dönüşümünü domine eden Erdoğan’ın metaneti karşısına çıkacak olan tatlı su serhatları; kamuoyunda boy gösterdiklerinde, tarih denen ya da zamanın ruhu denen illetin kendilerine iktidar hediye edeceğine bir zavallı gibi inanıyorlar.

Buradan artık ilan etmekte sakınca yok. Daha iyi tanımlayan bir metafor arayışını sürdürebiliriz ama Anayasa Mahkemesi’ni kendine maske yapan ruh bir tür İngiliz ruhudur.

Malikle birlikte hareket edip mülkün sahibi olmak.

Ülkeyi 100 yıl önce teslim ettiği Kemalist ekiplerin tasfiyesini acıma/burukluk hissetmeden izleyip kimseye yük olmadan “mülayim mülayim” gelerek yine “jeopolitik mülayim nöbetçi bir ekibe” teslim etmek. Devlet, büyük ve gıcırdayan bir kale kapısı, bu kapının kaya ağırlığındaki anahtarını sandığa kendi elleriyle yeniden saklamak. Bir asır daha Key-man’lerle ülkeyi idare etmek.

Bu ülkede; Güney küre yenildi, Telaviv’den Washington’a Güney ekseni yenildi.

Anglo-Sakson aklı, bu ülkeyi Neo-Con’lara teslim etmemek için yeni Türkiye’ye lojistik yaptı, destek verdi, alan bıraktı.

Demokratik Türkiye devriminin onlara bir sürprizi var; bu ülke, Kuzey yarım küreye, Anglo Sakson eksenine, Londra aklı ve kurnazlığına da teslim olmayacak.

Bu ülke sadece kendi ekseni etrafında jeopolitik yapacak.

Aynı ağaçtan yapılan baltalarla saldıranlar da başaramayacaklar, hatta ola ki yenilecekler!

Onların da çaprazı bozuk, bilmedikleri, analiz edemedikleri bu.

Yanlış çıkış yaptılar, suni ateşle köpürdüler, sentetik muhalefet araçlarına sarıldılar.

Ülkenin arkasındaki rüzgâr şu koridordan ve bu çaprazdan esiyor; ya devam eden devrimde verilene razı olurlar ya da tozlu arşiv odalarında kendilerine dokunacak ‘lütf-u ilahi’ elleri beklerler.

Bunu bir kez daha tekrar etmekten hicap duyarız, söyleme makamı biz değiliz ama toplum kendi devrimini Recep Tayyip Erdoğan ve “samimi” ekibi üzerinden inşa etmeye behemehâl devam edecek. Fotoğraf bu. Bunun bir temenni olup olmadığını birlikte göreceğiz.

7 Şubattan 17 Aralığa korkusuca savaşanlarla, sadece onlarla..

Her ne ise o, determinizmin (tabiat kanunları) bizzat kendisi Türkiye devriminin garantisidir.

Buna rağmen yeni figürler neden hala savaş arabalarının tekerleklerine iliştirilmiş mızrakların önüne kendilerini atmaya bu kadar heves ederler bilinmez.

Yeni dönemde de devrim terminolojisi ile konuşmayan her köşe yazısı boşlukta uçuşan ve düşmek için yer arayan bir yapraktan farksız olacaktır.

Bu makale sadece genç dimağların ilgisine arz olunur.