Amerika'nın İran’a Lozan’da Çizdiği Rota

Korku Plağı Oyun Havası Çalıyor

VAN 6.04.2015 10:02:22 0
Amerika
Tarih: 01.01.0001 00:00
 İran ‘inkılap’ sevdasını çoktan kara toprağa gömmüş ve mezhebi nüfuz hesaplarına odaklanmış bir devlet olarak ‘Büyük Şeytan’la ilan edilmemiş ama fiilen yürürlükte olan bir işbirliğini derinleştirmenin ve resmileştirmenin hesabı içindeydi.

Kenan Alpay / Haksöz HaberLozan’da İran ve P5+1 aras
n
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ifadeleriyle İran için “İşbirliği anlaşmasıyla yeni bir dönem başlıyor. Kazan-kazan durumu sağlayan, karşılıklı saygıya dayanan yaklaşımı benimsiyoruz.” Çerçeve anlaşma uyarınca uygulanan ambargonun tedricen kalkması ve bloke edilen servetinin serbest dolaşıma girmesi gerekiyor. P5+1 süreci zaman yaymak, İran ise hızla yürürlüğe sokmak üzere stratejik planlar yapıyor.

Korku Plağı Oyun Havası Çalıyor

ABD Başkanı Obama’nın çerçeve anlaşmaya ilişkin yaptığı konuşmayı İran televizyonlarının naklen yayınlaması da eş zamanlı olarak ülkenin her tarafında sokaklara dökülerek renkli kutlama törenleri yapan İran toplumu da “dünya ile yeni bir sayfa açmaya” ne kadar meraklı bir ülkeyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Hemen her konuda olduğu gibi Batı’yla sürdürülen nükleer müzakereler konusunda da bütün aşamaları talimatlarıyla yönlendirenRehber Hamaney’di elbette. İran doğru yolda mı, hayırlı bir rota mı izliyor peki?

Nükleer enerji ihtirası olsa da olmasa da İran, çoktandır üstlendiği askeri ve siyasi misyonlar itibariyle bölgede ama özellikle de İslam coğrafyasında ciddi bir endişe kaynağı durumundadır.Rusya’yla uzun bir mazisi olan ittifak ve eşgüdüm stratejisi Afganistan ve Irak işgalleri sürecinde ABD’yle de benzer bir tabloyu ortaya çıkardı. Suriye ve Yemen’de sergilediği işgalci siyaset tarzı İran’ı İslam toplumlarından uzaklaştırdığı oranda Batı’ya daha bir yaklaştırdı, yakınlaştırdı ve sempatik kıldı.

2010’un Aralık ayında Tunus’ta başlayan ve İslam coğrafyasının önemli bir kısmına yayılan despotizm karşıtı halk ayaklanmaları süreciyle birlikte İran statükonun muhafızı gibi konum almaya başladı. Aynı süreçte BMGK’nde Türkiye ve Brezilya’nın İran’a nükleer çalışmaları dolayısıyla uygulanmak istenen ambargoyu reddetmeleri hatırlayacak olursak büyük bir tepkiyle karşılaşmıştı. Brezilya’dan ziyade Türkiye’nin üzerine yoğunlaşan tepkiler en berbat haliyle “eksen kayması” ve “seküler dünyaya karşı dinci bloklaşma” gibi formülasyonlarla dolaşıma sokulmuştu. Şimdilerde ömürleri ‘irtica tehdidi, İranlaşma riski, dinci kuşatma” korku plakları çalmakla geçen CumhuriyetAydınlık ve Doğan Medya’nın İran güzellemeleri için seferber olmalarında şaşılacak bir şey yok.

Türkiye’yi uzun yıllar İran’a yaklaşmaması için uyaran Batı bloğu şimdi köklü bir stratejik dönüşüme girişerek İran’ı Türkiye ve Suudi Arabistan’a karşı güçlü bir tahdit/sınırlama unsuru olarak konuşlandırmanın hesabını yapıyor. Zaten İran ‘inkılap’ sevdasını çoktan kara toprağa gömmüş ve mezhebi nüfuz hesaplarına odaklanmış bir devlet olarak ‘Büyük Şeytan’la ilan edilmemiş ama fiilen yürürlükte olan bir işbirliğini derinleştirmenin ve resmileştirmenin hesabı içindeydi.

Onlar Eriyor Muradına, Siz Çıkın…

Bu süreç ve sebepler dizisi İran’ı Batı’ya, Batı’yı İran’a mecbur kıldı. Sonuçta ağır ağır her iki taraf da dümeni kırdı ve şiddetli bir çarpışmanın önünü almak için yeni bir rota tayin edildi. Yeni bir denge ve buna bağlı olarak yeni bir siyaset biçimi daha açık bir biçimde devreye sokuluyor. Batı’yı tedirgin eden İran’ın yeni bir umut ve partner olma ihtimali belirince ufukta, Türkiye’deki Batıcılar, uzun yıllar İran hesabına çalışanlardan bile daha hızlı bir biçimde yeni pozisyona adapte oldular.

Siyasetin bölgesel ve küresel ölçekte istenildiği gibi kurulma ihtimali o kadar da yüksek değil. Mesela daha geçen hafta İran Meclis Başkanı Laricani "Yemen'e düzenlenen saldırıların ülkedeki Müslümanların ölümüne ve ülke altyapısının çökmesine sebep olduğunu" ifade etmişti. İlaveten Yemen’e askeri müdahalede bulunan Suudi Arabistan ve koalisyon güçlerini kast ederek şunu hatırlatmıştı: "İşgalci devletler, eski Sovyetler Birliği'nin, daha sonra da ABD ve NATO'nun Afganistan'ı işgalinden ders almalılar. Yemen'e saldıran ülkeler de başarılı olamayacak.”

Bu gibi sözlerin sahibi olanlar tuhaf ve çirkin bir biçimde Suriye ve Irak’ı işgale girişen İran devletini temsil ediyorlar. İran şu dönemde “radikal İslami terörle” mücadele konseptinde P5+1 adına Batı’nın en muteber ortağı olmak vasfıyla nükleer müzakerelerin ‘uzlaşılabilir’ tarafı payesiyle taçlandırılıyor. Lozan’da sürdürülen çerçeve müzakerelerin 30 Haziran’da nihayete erdirilip erdirilmeyeceğini, ne kadar uyum ve çatışma yaşanacağını zaman gösterecek. Fakat kim ne derse desin İran, siyasetiyle toplumuyla, mezhebiyle stratejik hesaplarıyla ABD ve Batılı müttefikleri tarafından yeni bir rotaya sokulmuştur. Bu süreçte kimler muradına erdi, kimler muradına erenlerin kerevetine çıkacak göreceğiz.