Akıl Tutulması

Yağmur Yaz

VAN 25.11.2017 07:20:35 0
Akıl Tutulması
Tarih: 01.01.0001 00:00
 “Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”(Enfâl/22)

 

Aklını kullanmak konusundaki korkaklığı insanı atıl bırakıyor. Bir yandan yersiz eleştirilerle karşımızdakinin fikirlerini çürütmeye çalışırken bir yandan da birçok konu hakkında bilgi sahibi değil de fikir sahibi oluşumuz çoğu zaman abesle iştigal oluyor. Halbuki araştırmak, sorgulamak, çoğunluk tarafından kabul görmüş fakat akla yatkın olmayan yanlış ve yozlaşmış kalıplardan sıyrılmak çok da zor olmasa gerek. Ama burada da birincil şart kişinin akletmeye başlama zorunluluğu oluyor. Kimi çevrelerce düşünmek, düşündüğünü ifade edebilmek en nihayetinde ‘akletmek’ büyük bir problemmiş gibi lanse ediliyor. Kişiler adeta aptal olduklarına ısrarla inandırılmak isteniyor.

 

“İyi ama, onlar hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar? Bu sayede kendisiyle akledecekleri bir kalbe ya da işitecekleri bir kulağa sahip olsalardı ya! Ama şu da var ki; gözler kör olmaz, fakat asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir.”(Hacc/46)

 

Bir kesimin, aptal sürüsü yetiştirmek istemesinin en önemli sebebi akıllarını egemenlik altına aldıkları bireyleri, tek bir aklın hükümranlığına boyun eğdirmek istemeleridir. Öyle ki bu çevrelerde kişiler çoğu zaman işleyen bir kafaları olduğunu bile unutur hale geliyorlar. Düşünmek, akıl yürütmek, gerektiğinde reddetmek öylesine korkunç bir durummuş gibi gösteriliyor ki dolayısıyla düşünen bireyler ile kafalarından habersiz yaşayanlar arasında dağ gibi bir uçurum meydana geliyor. Bu fikir uçurumunda iki taraf istese dahi birbirine kavuşamıyor. Dolayısıyla akıllarını bir başkasına kiraya veren beyinler, fikir üretmek yerine başkalarından devşirdikleri fikirleri hayata geçirmeye çalışıyorlar. Durum böyle olunca devşirilen her fikir, devşirenin üstünde eğreti durmaya mahkum oluyor.

..

“Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder!”(Yunus/100)

 

Tarihi biraz incelediğimizde İbn-i Rüşd’ün Latinceye çevrilen eserlerinin batıda çok uzun yıllar okutulmasının en önemli sebeplerinden biri, onun aklı ön plana çıkaran düşünceleri ve bu düşüncelerinin kitaplarında vuku bulmuş olmasıdır. Nakilci bir anlayışa sahip olan Gazali’ye karşı akılcı tarafı temsil eden İbn-i Rüşd, Gazali’nin Tehâfütü’l Felâsife eserine karşılık Tehafüt-üt Tehafüt adlı kitabını kaleme almıştır. Gazali’nin aksine felsefenin insanı dinden çıkarmayacağını, akletmenin bir sorun değil Allah’ın bir emri olduğunu savunmuştur. Elbette bu durum günümüzde hala tartışılmaktadır. Fakat tartışan taraflar birbirlerini dinlemek yerine eleştiri oklarını atmaya başladıkları sürece kimse kimseyi anlayamayacaktır.

 

Uzun yıllardır gördüğümüz, tanık olduğumuz en önemli gerçeklik, en büyük korkunun yine en büyük fikir adamlarına karşı beslendiğidir. Şeyh Ahmed Yasin’i de 70 küsür yaşında tekerlekli sandalyesinin üstünde katlettiren şey, bu korkunun bir tezahürüdür.

 

“Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz.”

 

Ahmed Yasin ve onun gibilerin sahip olduğu bu düşünce yapısı öteden beri bazılarını hep korkutmuştur. İleriye gitmenin doğru kullanılan bir akıl, irade ve çabayla olacağını savunan Ahmed Yasin gibi ilim insanlarının aslında yaptıkları, Allah’ın ayetlerine uygun yaşamaya çalışmaktır.

 

“Eğer söz dinleseydik, yahut aklımızı kullansaydık, şu çılgın ateş halkı arasında bulunmazdık” diyecekler.

(Mülk/10)