Ah ilahiyat(çı) ah!

SUHEYB ÖĞÜT

VAN 18.09.2013 11:54:43 0
Ah ilahiyat(çı) ah!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ah ilahiyat(çı) ah!

'Sözüm odun olsun, yeter ki doğru olsun!'

Herkes bana ilahiyatlar üzerine yaz deyip duruyor. İyi güzel de neresini yazayım? Neresinden başlayayım? Devenin hangi eğri tarafını kaleme aldığınızda devenin hakkını vermiş olursunuz? Şimdi ne yazsam eksik kalacak... Fakat mesele; tecili imkansız bir âciliyet, tahammülü imkansız bir yakıcılık arz ediyor. Bu yüzden elimden geleni yapacağım inşaallah. Meselenin derûnuna nüfuz etmeyi Rabbim nasip etsin.

1- Ali Fuat Başgil'in söylediği gibi ilahiyatlar din âlimi değil, din tenkitçisi yetiştirmek için kurulmuşlardır. Gördüğümüz kadarıyla da bu minvalde oldukça başarılı olmuşlar, kuruluş ideolojilerine uygun mebzul miktarda akademisyen yetiştirmişlerdir.

2- Bilhassa 28 Şubat'ta, ilahiyatların kuruluş amaçlarına mâtuf olarak, Arapça hazırlık sınıfları kaldırılmış, fıkıh ve diğer temel ilimlerin saatlari azaltılmış; bütün bir müfredat, kadim gelenekle alakası olmadığı gibi hem onu tahrif edip hem de günümüz tartışmalarına dair de hiçbir şey söylemeyen ne idüğü belirsiz kelam dersleriyle; Kıta Avrupası Felsefesi'nin yanından bile geçmeyen, kahir ekseriyeti gayr-ı ehil hocalar tarafından verilen saçma sapan felsefe dersleriyle; bir de kadük güdük mantık dersleriyle doldulurmuştur.

3- Bazı üstatlar 'İlahiyatlardan felsefe derslerini kaldırmak cinayettir' diyor ya, asıl bütün müfredatı felsefe derslerine boğmak bir cinayetti(r).

4- Şayet ilahiyatı müstakil ilmî bir saha değil de müstakil bir fakülte olarak kabul ediyorsan güzel kardeşim, o zaman, bütün hepsi birbirine göbekten bağlı olan fıkıh, hadis, kelam/akaid, tefsir, siyer gibi ilimlerin her biri için müstakil bölümler ihdas edersin. Talebe, ilahiyat fakültesini değil, mesela fıkıh ya da tefsir bölümünü kazanmış olur. Fıkıh bölümünü kazanan genç, bu bölümün rabıtalı olduğu diğer ilimlerin derslerini almamazlık etmez ama ağırlıklı olarak fıkıh mevzularını tahsil eder.

5- Kimse bana 'Sen bu şekilde bir departmanlaşmayı teklif ederek bütün dinî ilimlerin bir arada tedris edilmesini vaaz eden kadim geleneği nakzediyor, modernitenin o fragmantasyoncu sekülerist mantığını ilahiyatlara sokmuş oluyorsun' falan demesin. Şayet böyle bir fragmantasyonun ve segregasyonun hakikaten önüne geçmek istiyorsan güzel kardeşim, bunun yolu, çocuğu daha 6 yaşından itibaren dinî ilimler tedrisatına başlatmaktır. Hakikaten din âlimi yetiştirmek istiyorsan, o zaman çocukların en geç 15 yaşına kadar en az 20 tane (bütün sahalardan) temel kitabı ezberlemiş olmalarını sağlayacak medreseler kuracaksın (ezbere karşı olanlar benden uzak dursun. Elbette sırf ezberle ilim olmaz ama ezbersiz ilim hiç olmaz! Hele söz konusu olan dinî ilimlerse). Medresedeki çocuk, başta Kur'an olmak üzere temel eserleri hıfzedip mevcut ilahiyatlarda esamesi bile okunmayan sağlam bir Arapça (sarf, nahiv, mantık, belâgat, münâzara, vaz) tahsil ettikten sonra kendisine bir 10 sene de (sosyal bilimler ve felsefe de dahil) bütün ilimlerde daha sofistike metinler okutursun. Böyle bir tedrisattan sonra talebe; fıkıh ya da kelam gibi müstakil bir sahada uzmanlaşmak istese bile artık fragmante bir fıkıh ya da kelam tahsil etmesi mümkün olmaz. Zira kendisi holistik bir perspektife ve ilme sahip olmuştur artık.

6- İlahiyatlarda felsefe, sosyoloji, edebiyat ve psikoloji derslerini, mesela iktisadi-idari bilimler fakültesinde olduğu gibi felsefe bölümden, sosyoloji bölümünden, edebiyat bölümünden, psikoloji bölümünden almıyor talebeler (sinema, psikanaliz, kültürel çalışmalar, Avrupa Edebiyatı dersleri ise hak getire!). Onun yerine, bu sahalarda kahir ekseriyeti gayr-ı ehil olan akademisyenlere tâbî olmak mecburiyetinde kalıyorlar. Neden? Neden ilahiyatlar hep bağlı bulundukları üniversitelerin en uç köşelerinde, tekinsiz tenhalarında, ıssız çöllerinde olurlar Allah aşkına? Neden bir fıkıh profesörü, sanki bütün bir cemiyetten tecrit edilmiş askerî lojmanların, garnizonların, restoranların, otellerin içinde kaybolmak zorunda bırakılan bir subaymışçasına ömrünü (bilhassa seküler) bir siyaset bilimciyle, felsefeciyle ya da sosyologla üniversite bünyesinde ilmî bir muhavere tesis etmeden tamamlamak zorunda bırakılır?

7- Din sosyoloğu, din psikoloğu ve hatta din felsefecisi ilahiyatta yetişmez! Yetişenler istisnadır, kâide değil. Din sosyoloğu sosyoloji bölümünde, din psikoloğu psikoloji, din felsefecisi felsefe bölümünde yetişir esas olarak. Diyeceksiniz ki 'Din sosyoloğunun da, din psikoloğunun da din felsefecisinin de dinden anlaması gerekir; dinden bîhaber seküler akademisyenlerin arasında tahsil gören bir sosyolog nasıl kâmil bir din sosyoloğu haline gelir?' Cevabım şu: Şayet ilahiyatlar üniversitelerin kalan bölümlerinden tecrit edilmezlerse, din sosyoloğu olmak isteyen bir talebe, tahsilinin daha ilk yıllarından itibaren temel dinî ilimleri ilahiyatın fıkıh, hadis, kelam gibi bölümlerden alabilir. Nitekim din sosyoloğunun dinî ilimlerden ziyade -akademik seviyede- sosyoloji bilmesi lazımdır.

8- Şayet ilahiyatlar, bağlı oldukları üniversitelerin gurbetteki 'garip' mülhakları, sürekli bastırmaya çalıştıkları huzursuz semptomları olmaktan kurtulurlarsa, inkişaf edecek asgarî kurbet sayesinde bilhassa sosyal bilimler ve felsefe bölümünde bulunan hoca ve talebelerin din konusundaki cehaletlerini de bir nebze olsun telâfi etme imkânı hâsıl olacaktır ki Kemalist'in asıl korkusu/kâbusu tam da budur.

9- Şu anda ilahiyatlardan en basit ilm-i hâl bilgisine bile sahip olmayan, doğru dürüst hadis bilmeyen yetersiz talebeler yetişiyorlar. İlahiyat talebelerine bütün ilimleri vereceğiz diye uğraşanlar, çocukları dönemde 8-10 derse boğuyorlar. Halbuki çok ders hiç derstir gülüm! Az ama ÖZ ders verilmeli ilahiyatlarda (ve ilahiyat haricindeki bütün akademik bölümlerde).

10- Bana kalırsa Türkiye'de birkaç üniversite hariç bütün üniversitelerde felsefe bölümlerinin kalkması lazım. Hiçbir şey olamayanların felsefeci olduğu bir ülkede felsefe bölümlerinin hâli içler acısı. Peki sosyal bilimlerin değil mi? Onların da. Ama onlar felsefenin sofistikasyonuna ve bu nispetteki tesir gücüne sahip olmadıkları için felsefe bölümleri kadar tehlike arz etmiyorlar. 'Tasımlama', 'özdeksel', 'saltık' 'imgelem', 'eyitişim' tikel', 'ilinek' gibi piç sözcüklerle; hiçbir ontolojiye sahip olmayan ve Kemalizm'i tahkim etmek dışında hiçbir siyaset üretmeyen faşist 'gösteren'lerle; ölüleri yeniden öldüren, cinayetlerinin dışında hiçbir tedâisi olmayan aşağılık kâtillerle felsefe yapıla(maya)n bir ülkede (her üniversitede) felsefe bölümlerinin bulunması yarar değil zarardır.

11- Bugün fakir; hadis ve kelam gibi derslerde imanlarında kudûret ârız olan ilahiyat talebelerinin imanlarını, verdiği Kıta Avrupası Felsefesi seminerlerinde onlara 'Lâ' demesini öğreterek kurtarıyor elhamdülillah. Marx, Hegel, Heidegger, Levinas, Derrida, Foucault, Deleuze, Zizek gibi filozofların yaptıkları felsefe temel olarak dini değil, dinin ve onun mukaddeslerinin yerine geçmeye çalışan (post) modern kurumların, söylemlerin ve pratiklerinin tenkidini yapıyor. Tabiri caizse, umumiyetle 'Lâ ilâhe!' diyorlar ve orada susyorlar. 'İllâ Allah' demeyi ya da dememeyi de sana bırakıyorlar. Vahyin ve hikmetin adem olduğu bir dünyada faillerin ne kadar derin siyasî, ahlakî, varoluşsal ve estetik krizlerle boğuşmak zorunda kaldıklarını bir güzel tavzih ve ifşâ ediyorlar. Hem vahyin azâmetini hakikaten idrak etmek hem de günümüzün nevzuhur dini olan sekülerizme ve onun mü'minlerine cevap vermek istiyorsan ilahiyatçı kardeşim, bu isimleri hakkıyla öğrenmen lazım. Öğrenmediğin takdirde pek çok arkadaşın ve hocan gibi tarihselci, feminist, liberal, milliyetçi, Kemalist veya daha kötüsü İhsan Eliaçıkçı falan olursun. Bugün bütün bu lâ-dinî ideolojilerin esaslı bir tenkidini yapmak ve 'Lâ' deyip hepsini nefyetmek istiyorsan, o zaman münhasıran Kıta Avrupası Felsefesi'ni ciddi bir şekilde okuyacaksın. Ama ciddi hocalardan! Bunu söylerken bu felsefenin her söylediğini vahiy gibi kabul etmen gerektiğini kastetmiyorum elbette. İslam'ı nakzeden bir söylem gördüğünde ona da 'Lâ' demesini bileceksin.

12- 'Ben felsefe bilmiyorum, hangi hocanın ehil olduğunu nereden öğreneceğim?' demeyeceksin. Tıptan da anlamıyorsun ama ciddi bir rahatsızlık geçirdiğin zaman, ehil olan hekimi arayıp tarayıp, sorup soruşturup buluyorsun mutlaka.

13- Şu kadar zamandır sözümona 'felsefe' okudular da ihyâ mı oldular ilahiyat talebeleri? Dini çok daha iyi anlayıp çok daha iyi mi anlattılar? Yoksa mezkur ideolojilere çok daha fazla dûçâr mı oldular?

Netice-i kelam: Benden daha fazla hiç kimse ilahiyat talebelerinin felsefe okumasını isteyemez! Fakat mevcut ilahiyat teşkilatında okutulan seküler felsefeden de hiçbir halt çıkmaz. Çıkmıyor da zaten. İlahiyatları yeniden baştan teşkilatlandırıp hepsini, o ait olup bir türlü dâhil olamadıkları üniversitelerin öz evlatları haline getirmeden, hakikî bir felsefe dili inşa etmeden, sahalarında gerçekten uzman olan 'faydalı' felsefecilerden istifade edilmesini mümkün kılacak bir tedrisat sistemi tesis etmeden, kimse benden ilahiyatlarda felsefe okutulmasını desteklememi beklemesin.