Fatih Mutlu
“90’lar Türkiye’sinin” belirgin özelliklerinden biri, evet, PKK’nın peşpeşe kanlı eylemlere imza atması ve buna devlet tarafının faili meçhuller zinciriyle karşılık vermesiydi. Fakat en belirgin özelliği bu değildi.
“90’lar Türkiye’sinin” en belirgin özelliği, bu atmosferi de doğuracak şekilde süregiden siyasi belirsizlik/istikrarsızlıktı.
Sandığın dertlere derman olamaması, koalisyon görüşmelerinin ve koalisyon hükümetlerinin yönetim boşluğunu giderme çabasından çok koltuk pazarlığına dönüşmesi, milletvekili transferleri, cumhurbaşkanı ile hükümetlerin krizleri derinleştirecek derecede ağır görüş ayrılıkları… halkın siyasetçilere, siyasi partilere olan güvenini yitirmesine neden olmuştu.
Bu hayati güven çatlağı, doğal olarak, askerin sürekli devreye girdiği; cumhurbaşkanının, kendisini seçen meclisin de fevkinde bir siyasi otoriteye dönüştüğü, yolsuzlukların ve ekonomik krizin sıradanlaştığı, mafyanın/çetelerin söz sahibi olduğu; mafyanın/çetelerin “derin devlet” denen, aslında halkla da devletle de alakası olmayan karanlık organizasyonla kolkola yürüdüğü, PKK ve diğerlerinin geniş hareket imkanı bulduğu… bir Türkiye’yi doğurmuştu.
Var gibi görünen meclisin ve hükümetin aslında olmadığından, Türkiye’nin filanca bölgesinin falanca grup tarafından yönetildiğinden, falanca alanının filanca oluşuma bırakıldığından kimsenin şüphesi yoktu. “Benim verdiğim oy hiçbir şeyi değiştirmiyor” diyordu herkes, “Oy verdiğim adama da güvenmiyorum zaten.”
AK Parti’nin sardığı en büyük yara buydu. Bu ağır yaranın sarılmasıyla diğer yaralar da iyileşmeye başladı. Meclis yeniden güçlendi, sandık yeniden itibar kazandı, halk yeniden siyaset kurumuna güvenmeye başladı. Adı geçen askeri/sivil vesayet unsurlarıyla, yolsuzlukla ve ekonomik krizle mücadelede siyaset kurumunun eli güçlendi. Nihayet, hem adaletin tesisi noktasında, hem de uzun süre ihmal edilmiş hizmetlerin gerçekleştirilmesi noktasında büyük icraatlara imza atıldı.
Bugün PKK’ya dönük operasyonlardan yola çıkarak “’90’lar Türkiye’sine’ mi dönüyoruz?” diye soranlar, aslında “90’lar Türkiye’sine” dönmeyi arzu edenlerdir. Dün “PKK ile mücadelede zaafiyet var” deyip, bugün PKK ile mücadele eden Hükümet’i barışa kast etmekle suçlamaları ve Hükümet gemi azıya alan PKK ile mücadele etmese(ydi) bu sefer yine “PKK ile mücadelede zaafiyet var” ezberine dönecek olmaları bunun en büyük delilidir. Amaçları barış, huzur, istikrar, vs değil. Dün “PKK ile mücadelede zaafiyet var” derken de aslında “Türkiye’de kaos var” diyorlardı, bugün “Barışa kast ediyorlar” derken de aslında “Türkiye’de kaos var” diyorlar, dedirtmek istiyorlar.
“Türkiye’de kaos var”ın bir adım ötesi “Bu siyasetçilere güven olmaz”dır, onun da bir adım ötesi “Hoşgeldin vesayet” ve “Merhaba 90’lar…”
7 Haziran seçimlerinden ciddi bir oy kaybıyla çıkmasına rağmen çabucak toparlanıp “Siyaset burada, görevinin başında” diyen AK Parti yönetimi bu manada hayati bir rol oynadı, oynuyor. Seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz koparılan “AKP dönemi bitmiştir, hükümeti yüzde 60’lık blok kurmalı” yaygarasına pabuç bırakmadı AK Parti. “Yüzde 60’lık bloğun” siyasi belirsizlik manasına geleceğini, siyasi belirsizliğin ülkeyi yardan yara savuracağını ve eninden sonunda “90’lar Türkiye’sine” dönüşün başlayacağını öngördü ve “90’lar Türkiye’sini” tedavi eden parti olduğunun bilincinde soğukkanlılıkla devreye girdi.
Devam eden koalisyon görüşmelerine bilhassa bu açıdan bakmakta fayda var. Bahsi geçtiği gibi, “90’lar Türkiye’si” bir çırpıda başlanıp bitirilen, en fazla 2 sayfalık mutabakat metinleriyle ortaya çıkan ve halkın magazinel seviyede “Hangi parti hangi bakanlığı alacak?” sorusuyla oyalandığı koalisyon görüşmelerine şahit olmuştu. Bugünse AK Parti, terörün ve terörle mücadelenin had safhaya çıktığı bir dönemde ve taban tabana zıt olduğu bir partiyle bile 40 saati aşan koalisyon görüşmeleri gerçekleştiriyor. “Siyaset burada, görevinin başında” ciddiyetinin bir yansıması olarak, “Hangi parti hangi bakanlığı alacak?” sorusu şöyle dursun, “Bu 40 saatte neler konuşuldu, hangi başlıklarda uzlaşıldı, hangi başlıklarda çatışma var?” soruları bile şu aşamada bertaraf ediliyor. Çünkü aslolan “siyasetin burada, görevinin başında” olması, aslolan siyasi belirsizliğe, adı şu veya bu olan vesayete çıkacak kapıların sıkıca kapatıldığı, kilitlendiği mesajının verilmesi.
Bu çerçevede, CHP ile veya değil muhtemel bir koalisyon hükümetini, seçim hükümeti alternatifini ve erken/tekrar seçim meselesini nasipse yarın konuşalım.