72 saat...

Nedret Ersanel

VAN 13.01.2018 10:21:05 0
72 saat...
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Suriye’deki Rus üslerine yönelik insansız hava saldırıları ile Şam rejiminin İdlib’e vaziyet etmesi arasında bir ilinti olup olmadığı merakı sürprizler üretebilir...

Önce şunu yazmak gerekiyor: Türkiye-Rusya-İran arasında Astana üzerinden oluşturulan ve Suriye’de gelecek vadeden çözümün eziklediği çok unsur var bölgede...

MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK
İÇİN TIKLAYIN


Fakat mini İdlib krizinde gördük ki, içeride de bu üçgenin bozulması ihtimaline dahi göbek atan/bağlayan hayli kesim varmış. Temennilerini analiz paketinde kamuoyuna yansıtmak moda zaten.

“Temenniciler”, ABD ve İsrail’le aramızın tatsızlığından keyifleri haylidir kaçmış olanlar ki, kuyruklarını dilediğiniz yere bağlayabilirsiniz. Boşa çıkmaz, başka kuyruklara dolanır.

Diğer taraftan bu tespit, İran ve Rusya’nın bir “deneme” yapmış olabileceği gerçeğine de körleştirmesin bizi...

SOÇİ ÖNCESİ EL-ENSE...

Hemen fark edildi ki, Rusya ve İran, Şam’ı İdlib’e itekleyerek ay sonunda Soçi’de yapılacak zirve öncesi Ankara’nın pazarlık marjlarını/sınırlarını tartıyor...

Türkiye yetkili ağızlarından öyle reaksiyon gösterdi ki, Moskova denemeyi kesti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, “Bu basit bir hava saldırısı değil. Rejim ilerliyor İdlib içinde. İran ve Rusya’nın sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Rusya ve İran Esad’ı durdursun” sözlerini açılış sayabiliriz ve “basit bir hava saldırısı değil”; “burada başka plan var, görüyoruz” demektir. “Esad’ı durdurun” da, “siz sürdünüz, kontrolü sizde”dir...

Esasen, Ankara-Moskova ve Tahran’ın mutabık kaldığı garantörlüğü aşarak bir ‘çatışmasızlık bölgesi’ne -Amerika dahil- herhangi bir ülkenin süngü takması mümkün gözükmüyor.

Rusya’ya bile diş gösterebilirler ama -ki üslere yönelik saldırı odur- bu troykayı toptan göğüsleyemezler. Sonuçları bu ülkelerin sınırlarını aşar.

ABD, ‘HASSASİYETİ FARK EDİYOR’...

Rusya basın-yayın organlarında Astana sürecine yönelik “acaba” analizlerinin yayınlanması, bunların içinde Sputnik ya da Kommersant gibi Rus gazetelerinin bulunması ve önemlisi Rusya Savunma Bakanlığı’nın resmi yayın organı Krasnaya Zvezda’nın, İHA’ların Türkiye denetimindeki İdlib’den havalandığını yazması, gelişmelerin Moskova’nın bilgisi dahilinde olduğu hissiyatını uyandırmakta.

Yine Rusya’nın, Milli İstihbarat Teşkilatı ve Genelkurmay Başkanı’nı “göreve davet eden” mektuplar gönderdiğinin söylenmesi, Suriye dengelerinin bağlanacağı Soçi’de Türkiye masasının daraltılması arayışını gösteriyor...

Rus otoritelerin açıklamalarına ve sergilenen materyale bakıldığında, üslere saldırının teknik şaşırtıcılığı bir yana -ele geçirilen İHA’lar maket uçak gibi gözükse de- ”zamanlamayı da gözeten” bir hamle yapıldığını gösteriyor.

İşte bu noktada ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzar’ı Dışişleri’ne davet ediliyor. ‘Kuzey Ordusu’ ifadesi özellikle kullanılarak, Suriye sınırına YPG/PYD terör örgütü mensuplarının eğitilerek/donatılarak sürülmesini, vakti-zamanı gelince “özerk bölge” umuduyla Şam rejimine sunulabileceği aklının farkına varıldığı yüzlerine, “güçlü ifadelerle” söyleniyor.

Washington cephesinden ilginç bir adım daha atılıyor. Bugüne kadar bölgedeki -Irak ve Suriye-varlığını DAEŞ’e yaslayan ABD; 1. Irak’taki askeri varlığının artık sembolik seviyeye düştüğünü, kalanların da muharip askerler olmadığı açıklamasını yapıyor, önemlisi, 2. Suriye’deki Amerikan varlığının devam edeceğini ama bunun sebebinin -DAEŞ değil- İran olduğunu duyuruyor...

Bu da ilk ve kuşkusuz, ‘İsrail de burada olacak’ demek. Son hafta içinde Şam’a yönelik hava saldırıları da bunun ispatı. Keza, ABD’nin varlık nedenini İran’la izah etmesinin “ayarlanmasını”, AB-İngiltere-Fransa-Almanya-İran Dışişleri Bakanları’nın buluşmasına yazılan bir mesaj da saymak gerekiyor.

Başkan Trump’ın İran nükleer anlaşmasına yönelik -bu satırlar yazılırken henüz açıklanmayan- kararı da muhakkak hesap edilmiş olmak lazımdır. Yaptırım kararları gerçekleşirse, İran içine etkileri, bunun üçgenin açılarını bozma beklentisi de listeye eklenebilir. 

KRİZİ BESLEMEK: SOÇİ’Yİ DÜŞÜRMEK!

Nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Perşembe günü yaptığı konuşmadan minik alıntı, aslında sadece ABD’ye değil “garantörlere” de geliyor: “Neresi Misak-ı Milli? İşte şu anda terör koridoru oluşturmak isteyenler var ya Kuzey Suriye’de, işte oralar Misak-ı Milli. Unutmayın!”

Her zaman olduğu gibi final Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerçekleşen telefon konuşmasıyla geldi: “Üslere saldıranın Türkiye ve ‘Türk Ordusu’ olmadığını biliyorlar”dı...

İkinci önemli tespit -taraflar birbirlerine söyleyemeseler de- ’ortak’tır, sürecin ABD tarafından fark edilip zehirlendiğine ilişkindir: İdlib’den Soçi’ye avantaj üretme hamlesinin, üslere saldırı eliyle ABD ve İsrail tarafından suni krizin beslenmesi olarak kıymetlendirilebilir. Yani Soçi ‘düşürülmek’ istendi ve sadece sorumlu ülke değil isim de biliniyordu.

Buradan çıkarılması gereken bir ders olmalı: Tek ülke ile ittifaklar felaketler yaratıyor. Denge sağlamak adına kurulan ittifaklar daha faydalı ama istismar üretiyor...

Bu yüzden ittifak genişletmekten ziyade, “çoklu/ayrı ittifaklar” gerekiyor. ABD’nin Türkiye’yi güvenlik açısından riskli ülkeler arasında göstermesiyle beraber, Azerbaycan’ı da terör riski bulunan ülkeler listesine aldığını anımsatalım...

YENİ ŞAFAK