24 Haziran’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?

Merve Şebnem Oruç

VAN 24.06.2018 11:20:32 0
 24 Haziran’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 24 Haziran’dan sonra Türkiye’yi neler bekliyor?
Türkiye bugün sandığa gidiyor. Bugün Türkiye’de sistem değişiyor; artık 16 Nisan 2017 Referandumu ile kabul edilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile yönetileceğiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta yeni sistemin ayrıntılarını açıkladı. Daha etkin koordinasyon ve yeniliklere hızlı adaptasyon için bakanlık sayısının azaltıldığı yeni sistemin, insan kaynağının gelişmesine ve dijital dönüşüme imkan sağlaması, karar alma süreçlerini hızlandırması, küresel rekabet gücünü yükseltmesi, yetki ve sorumlulukları net bir yapı ortaya koyması hedefleniyor.

Yeni sistemin şeması “Dev ekonomi, dijital dönüşüm, bilimsel atılım, sosyal devlet ve lider ülke” anlayışıyla oluşturulmuş. Güçlü bir Türkiye için hükümeti güçlendirmeyi, karar alma ve uygulama mekanizmasını hızlandırmayı amaçlayarak referanduma götürülen yeni sistemin hedefinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında küresel güç olma yolunda yeniden şahlanma var.

Hatırlarsanız 2019’da yapılacak olan seçimlerin öne çekilmesinin nedeni, bölgede ve dünyada yaşanan gelişmelerdi. Halihazırda belirsizliklerle dolu küresel gelişmeler ve bölgedeki çatışmalar, önümüzdeki aylarda türbülansın daha da artacağını işaret ettiği için seçimler ‘aradan çıkarılmak’ istenmiş; Avrupa, Asya ve (seçim yapılan) Orta Doğu ülkeleri seçim süreçlerini geride bırakırken, işlerin kızıştığı bir noktada seçime gitmek yerine, şimdiden bu işi tamamlayıp sonrasında yapılması gerekenlere odaklanmak tercih edilmişti. Bu hem Devlet Bahçeli’nin erken seçim çağrısında hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçim kararında belirtilmişti. Bahçeli’nin erken seçim çağrısından üç gün önce ABD, İngiltere ve Fransa, Şam rejiminin kimyasal silah depolarının yer aldığı askeri noktaları vurmuştu.

Partilerin kısa ve yoğun bir takvime sıkıştırdığı seçim kampanyalarının gündemine ekonomi damga vurdu. Ak Parti ve MHP’nin adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmiş projeleri göstererek gelecekteki yeni projeleri anlatırken CHP’nin adayı Muharrem İnce de 2200 lira asgari ücret ve Suriyeli sığınmacıları geri göndermeyi vaat etti. İyi Parti’nin adayı Meral Akşener de Suriyelileri geri göndereceğini söyleyerek ekonomik gelişmeler üzerinden gitmeleri gerektiğini iddia etti. Muhalefetin, popülizm ve yabancı düşmanlığının tüm dünyada arttığı bir dönemde, küresel ekonomik gelişmeler nedeniyle dolarda yaşanan artışı da Suriyeli mültecilerin sırtına yüklemek kolaycılığı dikkatlerden kaçmadı. İnce’nin son vaadi ise, seçilmesi durumunda yapacağı ilk işlerden birinin “Şam’a büyükelçi atamak olacağı” oldu. Yani Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinden İngiltere’nin AB’den ayrılma kararına ve bugün İtalya’da popülist, faşist ve aşırı bir koalisyonun iktidara gelmiş olmasına pek çok küresel gelişmeyi tetikleyen göç dalgasının nedeni olan Suriye İç Savaşı’nın baş sorumlusu ve yüz binlerce insanın katili Beşar Esad’la iyi ilişkiler geliştirmek, muhalefet cephesinde Türkiye’nin ‘refahı ve geleceği için’ belirleyici bir vaat oldu.

Bu sırada vatandaşın da gündeminde ekonomi ön plandaydı. Dolardaki yükselişi konuşarak başladığımız kampanya sürecini, kuru soğan, patates ve yaz meyve-sebzeleri gibi işlenmemiş gıdadaki fiyat yükselişlerini tartışarak bitirdik. Merkez Bankası uzun süredir, enflasyondaki yükselişin ana nedeni olarak işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışı gösteriyor. Mayıs ayı enflasyon artışı açıklamasında da, işlenmemiş gıda fiyatlarında belirgin bir artış gözlendiğine vurgu yaparak özellikle sebze, patates, beyaz ve kırmızı et ile yumurta gibi bazı kalemlerdeki fiyat artışlarına dikkat çekmişti. Merkez, döviz kurlarında gerçekleşen artışların temel mal ve enerji kalemleri başta olmak üzere, enflasyon üzerinde baskı oluşturmaya devam ettiğini belirterek gıdada fiyat artışında kurdaki yükselişin etkisine değişmişti.

Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere tüm dünyayı etkileyen doların yükselişi, seçim sonrası yeni dönemde de konuşmayı sürdüreceğimiz konuların başında geliyor. Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikasının bir sonucu olarak yılın başında açıklanan Ulusal Güvenlik Stratejisinde bile Amerikan ekonomisi vurgusu yapmasından, 2018 yılının böyle geçeceğini tahmin etmiş ve bu köşede birkaç kez buna değinmiştik. Çelik ve alüminyuma getirdiği gümrük vergileriyle başlattığı ve devamı gelen ticaret savaşları, Çin gibi sanayi devlerinin “anlaşmaya gitmek ya da misillemeye gitmek” arasında gidip gelmesi, İngiltere’nin Brexit’i ve AB içinde başlayan yeni rekabetlerin göbeğinde de ekonominin yatması, küresel ekonomik gelişmeleri seçim sonrası çok yakından takip etmemiz, bu gelişmelerin pazardaki meyve-sebze fiyatına dahi etki edecek kadar kritik bir önemde olduğunu anlamamız gerektiğini gösteriyor.

Trump yönetiminin Kuzey Kore’yle medya üstünden yürüttüğü sert pazarlıktan sonuç alarak anlaşmaya gitmesi, hem de bunu İran nükleer anlaşmasından çekilerek yapması, Afganistan’da Taliban’la hükümet arasında ateşkese ciddi anlamda yaklaşıldığı sinyalleriyle beraber okunduğunda, küresel çatışmaların odağının Suriye ve çevresine döneceğini de çok net tahmin edebiliriz.

Türkiye Trump’ın başkan olmasından da önce ABD liderliğindeki mevcut çok taraflı (multilateral) ilişkilere dayalı küreselci sistemin çözülmeye başladığını görmüş, Rusya ile stratejik ilişkiler kurmak gibi yeni ikili ilişkilerin adımlarını atarak otonom bir aktör olarak oynamaya başlamıştı. Dünyanın bugün içinde bulunduğu türbülansı en erken fark eden ve değişime yönelik cesur adımları atan belki de tek ülkeyiz. Örneğin Suriye gibi, küresel güçlerin kapıştığı bir alanda İdlib’de Rusya ve İran’la çatışmasızlık için çalışırken, ABD’yle Menbiç’te anlaşmaya varıyor, ama öte yandan Cerablus’tan El Bab’a ve Afrin’e gereken yerlerde tek başımıza operasyon yapıyoruz. Dünyada yeni bir düzen kuruluyor ve sancıları en çok tarihin göbeğinde, bu coğrafyada hissediliyor. Herkes bu yeni düzendeki rolünün telaşına düşerken, biz tüm geciktirme ve geride bırakma çabalarına rağmen değişime çoktan dahil olmuş durumdayız. Elbette bunca sarsıntı kolay değil ama dönüm noktaları hep böyle sıkıntılı olmuştur. Yarın sabah yolumuza durmadan devam edebilmek dileğiyle...