Zanaatkâr sınıfı eleştirisi: Elçin Sangu ile Hüsnü Arkan nasıl aynı kişi oldu?

İsmail Kılıçarslan

SİYASET 18.05.2019 13:31:20 0
Zanaatkâr sınıfı eleştirisi: Elçin Sangu ile Hüsnü Arkan nasıl aynı kişi oldu?
Tarih: 01.01.0001 00:00

Zanaatkâr sınıfı eleştirisi: Elçin Sangu ile Hüsnü Arkan nasıl aynı kişi oldu?

Önce, İngilizcenin bize sağladığı imkânla şunun adını doğru düzgün koyalım. Ardından “biz”deki ayrımına da bakarız.

“Artist”, doğrudan “sanatçı” demek İngilizcede… “Ürettiğinin sanat değeri taşıdığı kişi… Sanatsal üretim yapan birey” demek kabaca… Bir de “entertainer” var. “Şovmen, eğlendirici” gibi anlamlara geliyor. Daha çok “kamusal alan ünlüsü” oyuncular, pop müzisyenleri, komedyenler vesairenin karşılığı olarak kullanılıyor.

Bizdeki “zanaatkâr-sanatkâr” ayrımı biraz daha çetrefilli bir mesele olsa da çıktığı kapı aşağı yukarı aynı…

Bize lazım gelen anlamı bakımından zanaat, malum “nitelikli emeğe dayanan, belirli bir ustalık gerektiren meslek” demek… Zanaatkâr ise, zanaat sahibi insana deniliyor. Sanatkâr kelimesi ise -yine bize lazım gelen anlamı bakımından- “işini ustalıkla yapan, ürettiğinde sanat değeri aranan kişioğlu”na deniliyor.

Bu yanıyla opera eğitimi alıp (mesleğini yapmayarak) mankenlik ve dizi oyunculuğu yapan Elçin Sangu, kelimenin gerçek manasıyla bir “entertainer, zanaatkâr, eğlendirici”dir. Televizyon dizilerinde kendisine o gün verilen metinleri ezberleyip tekrar ederek geçim temin eden bir “eğlendirici.”

Hüsnü Arkan’ın durumu ise daha karışık. Türkiye’nin en civcivli zamanında, 1970’li yılların sonunda okuduğu mimarlığı bırakmak zorunda kalmış, sol örgüt davasından 6 ay kadar içerde yatmış, hukuk bitirse de müziğe ve edebiyata yönelerek “başka bir hayatı” seçmiş biri o.

12 yıl üyesi olduğu Ezginin Günlüğü hemen hepimizin ortak hafızasında yer alan şarkılara sahip bir müzik grubudur. Ardından Arkan, solo bir kariyer de yürütmüştür tabii. Son yıllarda ise daha ziyade “roman yazarı” olarak temayüz etmiştir.

“Bugün günlerden güzellik, sefa geldin, hoş geldin / Ah bu yağmur yalnızlığımmış, dindim efendim” dizelerini yazabilmiş Arkan’a “zanaatkâr” demek ayıp olur. Bir iki romanını karıştırıp “Türkçe bakımından tıknaz”, “gereğinden fazla süslemeci” bulmuşluğum olsa da ortalama bir yazar olduğuna da kanaatim vardır. Sanatçıdır elbet. Ya da şöyle düzelteyim: Düne kadar sanatçıydı.

Hüsnü Arkan’ı Elçin Sangu’nun tam yanına düşüren şey ne peki?

Zanaatkar Elçin Sangu, sosyal medyanın gündemine “kendimi adresimde bulamıyorum, ben yokum, seçim için mi bu oyunlar?” minvalinde şeyler yazarak gelince nüfus idaresi tarafından tabiri caizse paçavraya çevrildi. Nüfus idaresi Sangu’ya “29 Martta adresini yeni evine taşımışsın ya apla” diye cevap verince Sangu “Bir yıl önce taşınmış olduğum evim bla bla” dedikten hemen sonra yapıştırdı: “Bu hassasiyetinizi seçim kararlarında da gösterseydiniz her şey çok güzel olurdu.”

Yani şunu diyor kabaca Elçin Sangu isimli eğlendirici. “Yahu ben çok ciddi bir yanlışlık yaptım. Bu yanlışlık üzerinden de nüfus müdürlüğünü, seçimi düzenleyen idareyi falan töhmet altında bıraktım. Fakat yaptığım yanlış için özür dilemek yerine ‘her şey çok güzel olacak” diyeyim, siz de -sevgili siyaseten konsolide kitlem olarak siz de- beni idare edin. O kadar kusur kadı kızında da olsun yani.

Hüsnü Arkan’ın olayı ise bambaşka. Bir takipçisi, Arkan’ın Erkan Oğur ile yaptığı şarkıyı birinci dinleyişte değil de ikinci dinleyişte beğendi diye şunu yazdı: “Evladım, şans verdiğin adamın adı Erkan Oğur, 32 takipçin var, bu ne moral la?”

Aslında “y kuşağı ile yeni tanışmış uzaylının haklı serzenişi” olarak değerlendirdiğim bu tweete birçok tepki gelince Arkan bu sefer şunu yazdı: “Bu çocuklarda bir tepeden bakma morali var ki bana doğrudan Cumhurbaşkanını hatırlatıyor. Bu kadar kibri kaldıramıyorum.”

Al gözüm seyreyle, üç kısım tekmili birden bizdedir. Hadi adını adam gibi koyalım. Sen Hüsnü Arkan’sın. Özür dilesen kapanacak bir meseleyi, hem de çok haksız şekilde, Cumhurbaşkanına bağlayıp kitleyi imdada çağırmak, dokunulmazlık talep etmek nedir? Ayrıca söz konusu kibir ve tepeden bakmaksa hem ilk tweetinde hem ikincisinde kibrin de tepeden bakmanın da şahikasını yapmışsın.

Yazık ki tam yazık! Bu güncel politika meselesi eğlendiricilerimizi delirttiği gibi sanatçı bildiğimiz koca koca adamları da delirtti sonunda. Biri kitleden yardım ister, öbürü “bugün 17 Nisan neşe doluyor insan” yazar.

Yahu sizi biz dinliyoruz, biz okuyoruz, biz ciddiye alıyoruz. Radyoda ne zaman Düşler Sokağı şarkısı çıksa kızım “babamın şarkısı çıktı” diyor mesela.

Nedir biliyor musunuz öfkem? Seneler önce gittiğim Erkan Oğur - İsmail Hakkı Demircioğlu konserinden çıkma nedenimdir. Salonun en az yarısı başörtülü, muhafazakar v.b iken Demircioğlu’nun bir CHP Mahalle Temsilcisi gibi sahneden güncel politika yapmasıdır.

Kutuplaştırma, bir arada yaşama refleksimizi kaybetme gibi şeyler hep buradan kaynaklanıyor işte. Operaya giden Binali Yıldırım’a posta koymaya çabalayıp sonra da “çok kutuplaştık be abi” goygoyu çeviriyorsunuz. Çevirin tabii çevirecekseniz de sonra “vallahi sizinle sonuna kadar kutuplaşacağız” cümlelerine bakıp hayıflanmayın boşuna. Hepiniz oradaydınız çünkü.