Varlığının farkında olmayan İlahiyat mezunları

Taha Furkan

SİYASET 20.12.2019 20:26:57 0
Varlığının farkında olmayan İlahiyat mezunları
Tarih: 01.01.0001 00:00

Bir İmam Hatipli, mezun olduğu İmam Hatip Okullarında 2 bin 500 ile 3 bin saat arasında dini içerikli ders alıyor.

Hem de bu dersleri 60 ile 90 farklı hocanın tedrisatından geçerek hemen hemen tüm fikirleri kendi erbabından görme ve dinleme imkanına sahip oluyor.

Üstüne üstelik Allah’ın kevni ayetlerine dair pozitif bilimler alanında aldığı dersler ise adeta nur üzerine nur…

Dünyada hiçbir yerinde yazılı-yoklamalı, devam zorunluğu içinde pozitif bilimleri de en âlâsıyla bu şekilde eğitim verebilen tek bir cemaati göstermeniz imkansızdır.

İlahiyat Fakülteleri ise başlı başına bir ilim merkezi…

Bir ilahiyat mezunu haftalık 22 saatten yılda 704; 4 yılda 2 bin 800 saat dini eğitim alır. Buna 700 saat hazırlık sınıfında gördüğü Arapça eğitimini de kattığınız takdirde bir ilahiyatçı 5 yılda toplamda 3 bin 520 saat dini eğitim almış olur.

İlahiyat Fakültesinde alınan dersler ise öyle cemaatlerin azımsadığı küçümsediği türden dersler değil…

Tabiri caizse Cübbeli Ahmet’i kıskandıracak, rüyasında dahi görme imkanı olmayan türden derslerdir, bu dersler.

Ve bu dersler öyle tarikatlarda olduğu gibi şeyh isimli cahillerin elinden de değil, yıllar içinde o alanda hemen hemen tüm kitapları özümsemiş alanının uzmanı hocaların verdiği enfes derslerdir.

İlahiyat Fakültelerine göre küçük değişiklikler olmakla birlikte genelde tüm İlahiyatlarda okutulan dersler şu şekilde sıralanabilir:

  • Kur’an okuma ve Tecvid
  • Arapça
  • Siyer
  • Tefsir
  • Hadis
  • İslam Tarihi
  • İslam Medeniyet Tarihi
  • Türk İslam Sanatları Tarihi
  • Dinler Tarihi
  • İslam Ahlak Esasları ve Felsefesi
  • İslam Mezhepler Tarihi
  • İslam İbadet Esasları
  • Dini Musiki
  • İslam İnanç Esasları
  • Arapça Edebi Metinler
  • Arapça Dili Belagatı
  • Mantık
  • Din Psikolojisi
  • Din Eğitimi
  • Din Felsefesi
  • Din Sosyolojisi
  • Kelam Tarihi
  • Felsefe Tarihi
  • İslam Felsefesi Tarihi
  • Sistematik Kelam
  • Türk İslam Edebiyatı
  • İslam Hukukuna Giriş
  • İslam Hukuku
  • İslam Hukuk Usulü
  • Tasavvuf
  • Yabancı Dil (Tercihe göre İngilizce/Fransızca/Almanca/Rusça vs)

Bunlar sadece İlahiyat mezunu öğrencinin okulda aldığı dersler...

Bir de bunun Yüksek Lisansı, Araştırma Görevliliği, Doktora, Yardımcı Doçentlik ve Profesörlük aşamaları var ki her bir aşamasında 3-5 hocanın önünde dökülen alın teri ile onlarca kitaptan binlerce sayfanın okunması ve yazılmasıyla elde edilebilen her biri diğerinden kıymetli ünvanlar. 

Buna uluslararası eğitim ve toplantıları da katacak olursanız bir İlahiyat öğretim üyesinin hiç de kolay yetişmediğini anlarsınız.

ŞEYHE TABİ OLAN İLAHİYATÇI BU İHANETİN HESABINI VEREMEZ

Şimdi bu kadar dersi alan bir İlahiyat mezunu, bu derslerin tamamından habersiz; kendi okulunda beğenmediği bir hocanın binde biri ilme sahip olmayan şeyh müsveddesinin önüne çöküyor ve ona tabi oluyor.

Fotoğrafa bakıldığında aslolan şeyhin, İlahiyat mezununa tabi olmasıdır. Çünkü İslam'da Kur'an ilmine en iyi vakıf olanların imamet hakkı vardır. Ve dahi Allah, Kur'an'da arkasında koyun sürüleri olan şeyhleri değil ilim sahiplerini övmüş ve kendinden en çok korkanların da ilim sahipleri olduğunu belirtmiştir. 

Ne büyük hadsizliktir ki bu şeyh müsveddesi de ilmi olarak kendi fevkinde olan öğrenciyi emrine alıp ona talimatlar verebiliyor.  

Hatta şeyh müsveddesi ve cemaat üyeleri içten içe gülüp “İmam Hatip ve İlahiyat mezunu ama bak bizim şeyhimize tabi oldu. Şeyhimiz ne büyük insan…” deyip kendilerine paye çıkarabiliyorlar.

İşin gerçeğine bakmak gerekirse şu an en geniş ve en iyi tarikat liderinin bilgisini kıyas etmek isteseniz; bırakın İlahiyat Fakülteleri ile yarışmayı seviye olarak İmam Hatip ortaokul 7. sınıf öğrenci seviyesinde olduğu görülecektir. Bunu bir iddia veya tarikat eleştirisi olarak söylemiyorum. Hele Menzil'in Gavs dedikleri elamanının okuma yazma dahi bilmediği göz önüne alındığında tarikatların ilimden öte soy ve menfaat bağından başka bir işlevlerinin olmadığını anlamak için fazla akıllı olmaya gerek yoktur.

Gerçekten ekranlarda görülen tarikat liderlerinin konuşmalarını dikkatlice dinlediğinizde..!

Bilgilerinin kuru fıkıhtan öte geçmediği, ictihat edecek düzeyde bilgiye sahip olmadıkları, dünya alimlerince muhatap bile kabul edilmedikleri, ilahiyat öğretim üyelerinin bunlarla program yapmayı dahi kendilerine zul kabul ettikleri görülecektir.

Bakmayın tarikatların öyle hadis, fıkıh, mezhep savunuculuğu yaptıklarına. İctihat edecek bilgi, kıyas yapacak akıl, kaynaklardan süzme yapacak mantık da olmayınca tekkede okutulan 3-5 Arapça kitap okumakla kendilerini ilim postunun sahibi sanıyorlar. 

Birileri diyebilir ki, ne var bunda İlahiyatta verilen bu dersler tarikatlarda da bal gibi verilebilir. 

İddia ediyorum!

Verilemez...

Çünkü İlahiyatta verilen bilgiye sahip olan biri zaten şeyh denen bir makamın İslam'ın ruhuna aykırı olduğunu bilir. Ve işin posttan öte alimlik vasfında yattığını bilir. Yani bilgi, insanı şeyh değil otamatikman alim yapar.

Birileri tarikat liderlerini gözünde büyütebilir. Lakin gerçekten arkalarında kuru kalabalık dışında bulundukları yaşa bağlı edindikleri tecrübe ile yaratılıştan gelen laf cambazlığından ibaret iyi bir pazarlamacı oldukları görülecektir. Bir defa tarikat liderlerinin tabi olduğu ve savunduğu kaynaklara bakıldığında bu eserlerin Kur'an ve sünnete taban tabana zıt olmasına rağmen bu eserlerin yanlışlarını dahi görmek ve anlamaktan aciz oldukları açıktır.

ARAPÇA BİLMEKLE ALİM OLUNMAZ

Tarikatların milletin gözünü boyadığı en güçlü enstrüman ise Arapça bildikleri ve öğrettiklerine dair yaptıkları piar çalışmasıdır. Emin olun bu konuda da araştırma yaptığınızda Arapça eğitiminin kendi boş iddialarına bir kaç ayet ve hadis delil getirmek ile milletin gözü önünde bir Arapça metni okumaktan öteye geçmeyen cemaat liderleriyle sınırlı bir dil becerileri olduğu görülecektir.

İlahiyatçı Arapça bilmez mi?

Yukarı da görüldüğü gibi İlahiyatçı, Arapça'yı bütün incelikleriyle bilir. Ama İlahiyatçı tebliğde şekilcilikten öte manaya bakar. Arapça metin okuyarak milletin gözünü boyamak yerine mesajının muhatapta uyandığı tesire bakar. İlahiyatçı Arapça'yı ilim edinmede kullanır. Mesajını Arapça metinlerden süzdüğü hikmetle verir.

Bir defa marifet Arapça bilmekte olsa zaten dünyanın en zelil insanlarının şu an Araplar olmaması gerekirdi.

Nihayetinde Ebu Cehil ile Ebu Lehep Arapça'nın alasını bilmelerine rağmen Arapça bilmeleri onları cehennemlik olmaktan kurtaramamıştı.

HİÇBİR CEMAAT, İSLAM'IN TEMSİLCİSİ DEĞİLDİR

İlahiyat Fakülteleri ilmi anlamda tüm imkanları öğrenciye sunmasına rağmen birçok mezununu ilmine yaraşır bir şekilde hayatın içinde bulamıyor. Bu duruma en büyük sebep ise toplumun kafasına nakşedilen “Cemaatler Ehli Sünnetin temsilcisi / Cemaatler İslam’ın temsilcisi” şeklindeki yanılgıdır.

Bu yanlış şablonlama çalışması nedeniyledir ki toplasanız on tane bile çıkmayacak şeyh müsveddesi ülkenin dini işlerinden sorumlu görülür ve dini  her konuda görüşüne başvurulması gerektiğine inanırlır.

Hal bu iken ümmeti bir araya getirmekten aciz, önüne geleni tekfir eden ama kendi sorunları içinde kıyasıya eleştirilen bir topluluğun İslam'ın temsilcisi olması elbette beklenemez. Bu anlamda Cemaatler ne kadar Kur'an'a uyarsa uysunlar asla İslam'ın temsilcisi olamazlar. İslam'ın tek ve yegane temsilcisi, Kur'an'ın da örnekliğini işaret ettiği Allah Resulü Muhammed (as)'dır. 

DİYANET'E YAPILAN OPERASYONUN AMACI TARİKATLARA CAN SUYU VERMEKTİ

İki hurafeci grubun Diyanet'e yaptığı operasyonun amacının "Tarikatları İslam'ın temsilcisi" yapma adına güç devşirme çalışması olduğu görülür.

Prof. Dr. Mehmet Görmez nezdinde puan toplayan Diyanetle birlikte değer kaybeden tarikatlara cansuyu vermek amacıyla siyasetten devşirilen güçle ilim sahiplerine dolaylı olarak bir operasyon gerçekleştirildi.

İlim erbabı Diyanet Başkanını makamından indirip ilmiyle amil olmayan bir başkan üzerinden aşağılanan Diyanet ile "Cemaatler İslam'ın kalesi / Ehli sünnetin temsilcisi tarikatlardır" fikrini topluma empoze etmek Vatikan ve operasyonun ardındaki Yahudi medya patronunca iyi planlanmış sinsi bir tezgahın işletilmesinden başka bir şey değildi. 

Bu tezgahın bir devamıdır ki  bir cemaate ünsiyeti olan öğrenci gerek İlahiyat Fakültesi’ne gelirken gerekse mezun olduktan sonra o cemaati yüceltme ve o cemaatin menfaatlerinden ödün vermeme inancı içinde ancak sırtındaki yükü artıran eşek misali bilgiyi sırtlayıp ümmete hizmet edeceği yerde cemaatinin propagandacısı olup çıkıyor.

Konuyla ilgili olarak özellikle iktidarların, "Tarikatların İslam'ın bayraktarlığını yaptığı" inancını yok etmesi, bilinçte oluşan bu kirli propagandadan ümmeti kurtarması gerekiyor. 

Bu nedenledir ki gizli bir el, iktidarların tarikatlara yapacağı operasyonu her zaman engelliyor ve bir şekilde iktidarları, tarikatlarla pazarlık masasına oturtabiliyor. Oy kaygısı içindeki siyasetçi de oynanan oyunun parçası olduğundan habersiz, tarikat liderlerini ziyaretle bu şer yapıların meşruiyyetine alet oluyor.