Türkiye’nin seçimi...

Nedret Ersanel

SİYASET 14.04.2019 11:34:26 0
Türkiye’nin seçimi...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Türkiye’nin seçimi...

ABD’nin ‘elinde ne varsa’ kullanma tehdidiyle Ankara’ya yürüyüşü nasıl sonuçlanabilir?..

Türk yönetici ve yetkililerine yaptırım/yasak uygulama tehditleri, buna ilişkin Senato’ya yasa sunulması, F-35’lerin önünü kesme hatta ödenmiş 1 milyar $’ın üzerinde paranın üzerine yatma, NATO’nun askeri girişimlerinden dışlanma, askeri think-tanklerin savaş oyunlarında Türkiye’yi alenen ‘düşman’ diye tarif etme, Türkiye’nin, ‘Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası’ gereğince yaptırım altına alınması, buna ilişkin bir düzine yaptırım maddesi içinden ‘ya kırk katır ya kırk satır’ hesabıyla 5 maddeyi seç haberleri, Türk havacılık ve savunma sanayiini sakat bırakma, Türk firmalarını imalat ve arz zincirinden çıkarma, ekonomıyi mahvetme, zamanınızı hiç almayayım, böyle uzayıp giden bir liste...

Sonuç?..


Bunların toplamı Türk kamuoyunda yerleşik ABD algısını pekiştirmekten öteye geçmiyor...

***

Ankara ve Moskova’nın S-400’ler üzerinden koparılan bu fırtınayı analiz etmekte ilk cümlesi, “Washington’un bu işin bittiğini, geç kaldığını anlamamış olması imkânsız olduğuna göre...” diye başlıyor...

Bu yüzden arada ABD medyası veya hükümette görevli olmayıp Amerikan siyasi sistemi içindekilerden gelen, ağır tehdit paragrafları altında ezilen kimi cümleleri çekip çıkarmalıyız...

Mesela... “Türkiye’nin Rusya’yla, Suriye, enerji, tarım, turizm gibi alanlarda gereklilik esasına dayanan bir ilişkisi olmasını anlıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan S-400’lerden vazgeçerse Putin, bu alanlarda misillemeye girişebilir. Böyle bir durumda Türkiye’ye yardım etmeyi taahhüt ediyoruz“...

Büyük palavra elbette ve Türkiye bu türden ‘ahlaksız tekliflerle’ anlaşmalarını zaten satmaz ama, bağışlayın, ‘yersen diplomasisi’...

Biz devam edelim, bu misallerden muradımız başka; “Türk dostlarımıza zarar verme arayışında değiliz. Tersine, Suriye, Karadeniz, terörle mücadele konularında Türk-Amerikan işbirliğini ilerletmeyi umuyoruz”...

Suriye-Karadeniz-Terörle mücadele (Güneydoğu, İran, Irak, Kuzey Suriye demek) bir üçgen, harita sunuyor aslında. Bu alan Balkanlar, Doğu Akdeniz ve Hazar havzasını da doğal olarak kapsıyor. (ABD daha dört gün önce NATO’nun talebi üzerine, yani ABD-ABD’ye söylemiş, Romanya’ya en gelişmiş Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi kabul edilen THAAD konuşlandırma kararı aldı.)

Bu coğrafyada Amerikan nüfuzunun seyrelmesi, Ortadoğu’da İsrail merkezli stresin istiap haddini aşma tehlikesi yaratıyor...

Oysa sıcak gelişmeler, İsrail seçimlerine kadar Kudüs, Golan Tepeleri ve İran devrim muhafızlarının terör örgütü ilanı ile girişilen sürecin, Suriye-Irak-İran-Pakistan-Afganistan hattında yeni aşamasına geçeceğini, bunun da Mısır gibi “travmalarla” baygın düşen ama bu sefer tam GDO’lu Arap Baharı’nın dönüşüyle buluşacağı, oluşacak vakumun kimi sınır ve iktidarları yutabileceğini gösteriyor...

Türkiye’de bunun farkında ve günlük gaileler içinde Cumhurbaşkanı’nın en fazla şu cümleleriyle kendine yer bulabiliyor; “... ama bu arada bölgede bir çok şey de değişiyor. İşte İran devrim muhafızlarının ABD tarafından terör örgütü ilan edilmiş olması, İran’ın da aynı şekilde CENTCOM’u terör örgütü ilan etmesi. Tabi enteresandır İsrail’de seçim var. Seçimle ilgili olarak bunların böyle denk gelmesi, getirilmesi, diğer taraftan Batı Şeria meselesi. Bunlar sıradan olaylar değil. Her şey bir yerden bir yere doğru savruluyor. Yakından takip ediyoruz”...

***

Türkiye’nin içine dokunan açıklamalardan biri NATO üyeliğine ilişkindir...

ABD eski NATO Büyükelçisi Nicholas Burns: “Türkiye’nin S-400 satın alması NATO’ya ihanettir. S-400’lerin Türkiye’ye gelmesi halinde Türkiye ittifak içinde askeri olarak dışlanacak. Türkiye kendisini NATO içinde Erdoğan’ın liderliğinde bir parya konumuna düşürecek”...

Bundan öte, NATO’nun varlık sebebi meşhur 5’inci maddesine gönderme yapan, “yarın öbür gün Rusya ile kötü olursunuz, yardım etmeyiz” mealindeki tehditler de aynı çirkinliktedir.

İhanet meselesine Çarşamba akşamı Ak Parti Sözcüsü Ömer Çelik tarafından açıklık getirilmiş görünüyor, “iade” diyebiliriz...

“Türk-Amerikan ilişkilerinde esas mesele S400 meselesi değildir. Tartışılması gereken, bir NATO müttefikinin bir başka NATO müttefikine karşı terör örgütünü desteklemesidir. Esas konuşulması gereken budur. Teröristlerin eğitim aldığı Suriye’deki kamplarda ABD bayraklarının olduğunu, teröristlerin başındaki kişilerin ABD’li komutanlarla fotoğraf çektirdiğini görüyorsunuz. Halen 15 Temmuz’da Türkiye’yi işgal etmeye çalışan FETÖ’nün başındaki kişinin ABD’de bir karakola dahi çağrılmadığını görüyoruz. Gönderilen Patriotlar çekildiği zaman Türkiye’ye dönük terör tehdidi daha da yoğunlaşmıştı. NATO müttefikliği içerisinde Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygılarına önem verilmediği görülmüştür. Dolayısıyla Türkiye’nin müttefikliğini tartışmak aslında NATO’nun tamamını tartışmak anlamına gelir.“

İki ülke arası krizin zirve noktası burasıdır. S-400 ve etrafında dönen diğer konular önemsiz; Türkiye-ABD-İsrail’in dış politikaları çatışıyor. Bu yüzden Erdoğan-Trump görüşmesini bekleyenler de ümitlerini yüksek tutmamalı.