Tökezleme Korkusu ve Tökezletme Umudu

SİYASET 5.03.2019 10:30:49 0
Tökezleme Korkusu ve Tökezletme Umudu
Tarih: 01.01.0001 00:00

Daha önce dokuz büyükşehir için başkan adayı göstermeyeceğini ilan eden HDP dün itibariyle tüm ilçeleriyle birlikte Muğla’daki seçimlerden de çekildiğini beyan etti. Manisa ve Denizli için de benzer bir durumun yarın öbür gün ilan edilebileceğine dair henüz doğruluğu teyid edilmemiş haberler dolaşıyor ortalıkta. HDP’nin başka illerde de peyderpey başkan adaylarını çekmesi sürpriz olmaz. Çünkü seçim atmosferine hâkim olan gerilim giderek artıyor. 

Peki, bu gerilim artması kime yarayacak ve ülkeye ne kazandıracak? Beklendiği üzere Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği arasında değil çok bariz ve başat bir biçimde muhafazakâr-demokrat AK Parti ile Kürt-ulusolcu HDP arasında cereyan etmesi bazı açılardan anlaşılabilir olsa da pek çok açıdan normal gözükmüyor. Hassaten MHP’nin bu gerilimde hiç olmadığı kadar geride durması, önceki söylem ve teamüllerini adeta AK Parti üzerinden sahaya hâkim kılabilmiş olmasıyla ilgili olabilir mi acaba? 

HDP’nin halefi olduğu öncülü partilerden daha fazlasıyla PKK’ya müzahir çalıştığı sır değil. Oslo sürecini, barış sürecini nasıl sabote ettiğini hepimiz biliyoruz. Demokratik özerklik, özyönetim projesi, 6-7 Ekim provokasyonu ve nihayet Rojava Devrimi aşkıyla bölgeyi toptan yakıp yıkmaya kalkışarak emperyal ve despotik rejimler hesabına lejyonerliğe soyunarak bütün bir bölgeye nasıl ağır bir fatura yüklediğini de biliyoruz. 

Kazanamaz Ama Kaybettirebilir

31 Mart yaklaştıkça seçim zaferine dair hemen bütün söylemleri HDP’nin kaybetmesiyle ilişkilendirerek elde etmeye endekslenmiş bir manzara çıkıyor karşımıza. Eş zamanlı olarak Cumhur İttifakı’nın seçimi kaybetmesini HDP ve PKK’nın zaferi olarak takdim eden negatif, kaygıyı büyüten söylemler de devrede tutuluyor. Seçimlerin kazanılması veya kaybedilmesi bağlamında beka meselesi işte tam da bu zemin üzerine inşa ediliyor. Bu zemin, sadece CHP’yi ve İYİ Parti’yi değil Saadet Partisi’ni de mezkûr beka sorununun adresi olarak işaretlemek hatta doğrudan etiketlemek suretiyle seçimin mihveri haline sokuluyor. 

Çözüm sürecini sabote eden, şehirleri mayınlı hendeklerle savaş alanına çeviren, şehirlerin ortasında patlattıkları bomba yüklü araçlarla kadın çocuk demeden yüzlerce insanın canına kıyan üstelik bütün bu kıyımları emperyalist devletler ve işbirlikçi despotik rejimler namına icra eden PKK’ya bağlı olarak HDP de hızla irtifa kaybetti bölgede. İlaveten kayyım atanan belediyeler, yargılama sonucu cezaevine giren veya firar eden parti kadroları esasen HDP’nin iddia ve heyecanını epeyce düşürdü. Klasik parti tabanında dahi ciddi kırılmalar, soğumalar, sorgulamalar yaşandı. 

Bu düşüş trendi kendisini resmen ve açıkça değil ama dolaylı ve örtülü olarak CHP ve İYİ Parti ittifakının bir parçası olmaya doğru sürükledi. Öyle ki HDP Meclis’te 70’e yakın vekili bulunan, % 11’i aşkın toplumsal desteği olan bir parti olmasına ve AK Parti-MHP ittifakına karşı son derece kritik bir partner olmasına rağmen kimse yan yana gözükmek istemedi. Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı’nın en açık ve en derin zaaf noktası burası olarak tespit edilince bütünüyle buraya yüklenerek sağlam bir sonuç alınacağı öngörüldü herhalde. Hakikaten de bu noktaya yüklenmek akıllıca ve kazandırıcı mıydı acaba?

Sandıkta Kazansa da Gönülde Kaybedebilir

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli çıktı ve dedi ki: “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz.” Bu sırada Artvin, Trabzon, Rize, Giresun, Ordu gibi Karadeniz şehirlerinde üst üste ve son derece yoğun miting çalışmaları yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan da son derece sert bir karşılık verdi: “İstiyorsanız Kuzey Irak’ta Kürdistan var. Defol oraya gidin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “Cumhur İttifakı’nı bir tökezletirlerse…” diyerek Amerika’da, Avrupa’dan, PKK’dan, Fetö’den bahsederek Türkiye’nin üzerine çullanacak güçlere dikkat çekiyor. Beka meselesi bu meyanda seçimlerin nirengi noktası şeklinde takdim ediliyor. Ne var ki bu süreçte kullanılan dil ve üslubun aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı temsil eden bir çizgi olmaktan bir hayli uzaklaştığını, epeyce yabancılaştığını da ifade etmemiz gerekiyor. Mesela “Kürdistan, Kuzey Irak’ta. Çok seviyorlarsa oraya gitsinler. Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok” veya “Yallah oraya! Git Kürdistan’a!” gibi söylemler AK Parti’nin kurucu iradesini temsil eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi kimliği ve çizgisini temsil etmiyor. Hatta gelinen nokta itibariyle MHP ve lideri Bahçeli’nin dahi bu söylemi çok çok geride bıraktıklarını teslim etmemiz gerekir.

Ya sev ya terk et” mottosuna benzer bir perspektifin siyasal rekabetin merkezine yerleşmesi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti açısından değil bütün ülke ve toplum açısından sıkıntıdır, kırılmayı tetikleyecek fay hattı üzerine zafer inşa etmeye kalkışmaktır. “Seni Başkan yaptırmayacağız!”la zirve yapan sabotaj misyonu şimdilerde “Batı’da AK Parti’ye kaybettirme” misyonuyla devam edecek görüldüğü üzere. Lakin bu misyonu boşa çıkarma, başarısız kılma hatta tersine çevirme yolunun “yallah Kürdistan’a” usulü ve üslubuyla mümkün olamayacağını adım gibi biliyorum. HDP’nin kirli ve yıkıcı rolüyle mücadele yönteminde Kemalist dil ve pratiklere benzeşen dil ve pratiklerden zerre miktarı olsun fayda gelmez. HDP’yle hatta PKK’yla mücadele ederken milliyetçi-ulusalcı devlet dilinin sorunu küçültmek bir tarafa tırmandırıp kangrene çevirdiğini bizzat tecrübe etmiş bir toplumuz.

AK Parti 31 Mart’ta tökezlemek istemiyorsa, HDP’nin CHP ve İP’le bir olup kendisini tökezletmesine zemin hazırlamak istemiyorsa Müslüman Kürt toplumunun kardeşlik hukukunu ve duygularını korumak hususunda yine en önde olmak zorundadır. AK Parti’yi devletin değil toplumun, bir etnik unsur veya bölgenin değil bütün toplumun ve her bölgenin partisi yapan temel saik de budur zaten. 

Aklın yolu belli: Türk milliyetçiliği duygularını okşayarak Kürt milliyetçiliğiyle mücadele edilemez. İslam kardeşliği vurgusu ve hukukunu ihmal eden AK Parti’nin Türkiye haritasındaki yeri MHP gibi Karadeniz ve İç Anadolu’ya sıkışıp kalmak olur ancak. Tarih ve coğrafyayı değiştirmek mümkün olmadığına göre siyaseti aklın ve ahlakın belirlediği istikametin dışına çıkarmamak gerekir. Hem gönüllerde hem sandıklarda kazanmak için ucuz ve basit popülizmden özenle kaçınmak, hızla kaçmak gerekiyor.