Tesadüfün bu kadarı! Banka, cinsellik, tüketim, ideoloji ve ekran...

2012 yılında ortaya konan istatistiklere göre Türk halkının yüzde 76'sının yerli dizi bağımlısı olduğunu belirten Çalışan Sen ve Din Bir-Sen Genel Başkanı Yusuf Özdemir, kadın ve erkeklerin hepsinin taklit ettiği bir rol modelle

SİYASET 21.07.2019 13:59:59 0
Tesadüfün bu kadarı! Banka, cinsellik, tüketim, ideoloji ve ekran...
Tarih: 01.01.0001 00:00

Çalışan Sen ve Din Bir Sen Genel Başkanı Yusuf Özdemir, son yıllarda reytingi artan TV dizi, film ve moda sektörünün toplum üzerindeki etkilerini değerlendirdi. 
RTÜK’ün 2012’de yaptığı bir araştırmadan yola çıkarak konuyu değerlendiren Özdemir, Türkiye halkının yüzde 76 gibi bir çoğunluğunun yerli dizi bağımlısı bunu sırasıyla yüzde 74 ile haberler, yüzde 49 ile Türk filmleri, yüzde 42 ile yarışma programlarının izlediği istatistiklerini açıklayarak günümüze kıyasla şunları dile getirdi:
 

2012’li yıllardan bu güne köprünün altından çok sular aktı. Pazarlama teknikleri değiştiği gibi insanların hangi tür davranış kalıplarından hoşlandığı ve ona göre sunum yapıldığı göz önüne alındığında bugün dizi film, yarışma ve yarışma programlarının 2012 yılına göre daha fazla rağbet gördüğü söylenebilir.
Ben olayı biraz daha açmak istiyorum.

Malum Televizyon daha çok dışarıda işi olmayan ve akşam evine dönen 35 yaş üstü aile bireylerine hitap ediyor.


Öğrenci ve dışarda bir şekilde vakit geçirenler için televizyonun ötesinde onları kendine bağımlı kılan internetten söz etmezsek bu konuyu eksik bırakmış oluruz. Televizyonda insanlar sadece anlık seyredip geçerken internet ortamında aradıkları her şeyi bulabildikleri gibi tekrar tekrar izleme imkanına da sahip olmaktadırlar. 
İzlemenin ötesinde beğenilen müzikler, filmler, yazılar ve resimler sosyal medya iletişim araçlarıyla bir anda milyonlara ulaşarak insan ve toplum üzerinde var olan etki alanını internet, televizyona göre kat be kat arttırmaktadır. 


Tabi artan bu kitleyi elde tutmanın yolu da onların güdülerine hitap etmekten geçiyor. Aşk, cinsellik güdüsel hareketin ana motoru olurken bunu dikkat çekme, beğenilme, kendini ifade edebilme adına kamçılanan tüketim izliyor. 


Bu noktada bu dizi ve programları finanse eden, reklam veren kuruluşlara bakmamız ortadaki döngünün kimlerin işine yaradığı ve kimlerin arzularına göre toplumun şekillendiğine dair bize ipuçları veriyor. Banka, kozmetik sanayi, iç giyim, dış giyim, mobilya, araba, ev ve bunlar arasında dolaşan insanın yeme ve içmesine yönelik reklamlar…


Daha çok tüketmenin yolu değerlerine bağlı, birbirine saygılı, adaletin ve merhametin öncelendiği, aile bağlarının güçlü olduğu toplumda gerçekleşmesi imkansız olduğuna göre bu değerlerin bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyor. 


Konuyu sadece televizyon ve internet ile sınırlı tutarsak bizi ekranlara kilitlemek isteyen insanların tuzağına düşeriz. Kitleleri kitle yapan değerlerden uzaklaştırılan ideolojiler burada devreye giriyor ve insanın zihin dünyasını tarumar ediyor. 


Doğru bilgi ve doğru dinden mahrum olan kitleler içinde, ruhunda, zihninde hissettiği eksikliği televizyon programlarıyla doldurmaya çalışıyor. Bir noktada kendi kendilerini kandırıp oyalamış oluyorlar. 


İçlerindeki boşluğu doldurma adına televizyon ve internet dünyasına teslim olan insanı nikâhsız hayat, aldatma, çarpık ilişkiler, lüks hayat, emeksiz kazanç, din ve değerlerden soyutlanmış vur patlasın çal oynasın bir dünya bekliyor. 


Bu dünyada acıma, merhamet, kıskanma, vefa, sevgi, adalet, vatan, bayrak, din, namus gibi insanı insan yapan değerlerin tamamı sıradan, çağdışı şeyler…
Ekrana kilitlenen tüm insanlar birer zombiye dönüşüyor. Tüm toplumun yönü bu programlar olunca kitlesel olarak orada seyredileni taklit başlıyor. Dikkat ederseniz insanlar eskisi gibi doğal değil.


Erkeklerimiz ve kadınlarımızın hepsinin yaşına göre bulduğu ve taklit ettiği bir rol model var. Öyle bir model ki gülmemizden gözyaşımızı silme şekline, evimize alacağımız eşyadan duvardaki boyaya, tabak modelinden tabağın içine konacak yemeğe ve çeşitlerine, sofrada oturma şeklimizden yeme şeklimize kadar her şey artık karşısında oturulan ekranın bir taklidi…


Öylesine bir taklit ki artık anne-babaya, yakın akraba ve komşuya, öğretmen ve arkadaşa varıncaya kadar herkese yönelik davranma şekli bile ekranlardan öğreniliyor. Böyle güçlü bir öğrenme ve öğretme aracı tüketimle de bırakılmıyor tabi ki…


İstanbul sözleşmesinin her bir maddesi, LGBTİ’nin tüm plan ve projeleri, Büyük Ortadoğu Planının kapsama alanından tutun mesih beklentisine kadar her şey toplumun şuur altına bu programlarla bir bir nakşediliyor. 


Yusuf Özdemir olarak bu duruma kızıyor muyum? 


Hayır…


Adamlar ahlaksızlıkta olsa üretiyor ve malını, ideolojisini, dinini, geleceğini, yıkacağı devletleri ve kuracağı devleti (Büyük İsrail) bir şekilde pazarlıyor. 
Biz ise hala bu pazara küfretmekle bağırıp çağırmakla meşgulüz. Maalesef biz bu pazarın karşısına daha güçlü kendi pazarımızı sunamadığımız sürece de çocuklarımızı torunlarımızı bu pazara kurban vermeye devam edeceğiz. 


Nasıl üretmediğimiz için ithal malların hışmına uğruyorsak televizyon ve internette de üretmediğimiz sürece biz bu adamların hışmından kurtulamayacağız. Müslüman toplumlarda çıkarılan savaşlar ile eksik olmayan gerek dini gerek ladini boş tartışmaların tamamının altında kavga ile meşgul edilerek üretmekten alıkonulma planı vardır. 


Aklımızı başımıza alıp doğru bilgiye Kur’an ve sünneti seniyyenin rehberliğinde ulaşıp bir ve beraber olmadığımız sürece, bitmeyen bu çekişme ortamında da asla üretemeyeceğiz.