Musafaha ve kucaklaşma mı, yumrukla(t)ma dönemi mi?

Kenan Alpay

SİYASET 23.04.2019 11:22:01 0
Musafaha ve kucaklaşma mı, yumrukla(t)ma dönemi mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00

Cumhurbaşkanı Erdoğan Memur-Sen’de yaptığı bir konuşmada seçim sonuçlarına ilişkin yasal itirazların hepsini sonuna kadar takip edeceklerini vurguladıktan sonra iki konunun altını özellikle çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk vurgusu şuydu: “Sonuna kadar mücadelemizi vereceğiz. YSK noktayı koyduğu zaman bizim için de mesele bitmiştir. Ondan sonra yola devam.” İkinci vurgusunu ise şu cümlelerden okuyabiliriz: “Dönem kızgın demiri soğutma, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir.” 

Hangi Durumu Perçinleyeceğiz?

Üstünkörü bir bakışla bile fark edileceği üzere ne sandık darbesi ve kumpası ne de seçimleri hile ve şaibe söylentileriyle birlikte zikretme vardı bu konuşmada. Dikkat çekici diğer önemli bir husus ise Erdoğan konuşmasında nefret ve düşmanlığı körükleyecek, bitimsiz bir polemik ve gerilime zemin hazırlayacak bir çağrı veya temenni imasında bile bulunmadı. Aksine Cumhurbaşkanı Erdoğan gayet açık ve anlaşılır bir biçimde tane tane musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliği yeniden perçinleme vurgusunu kızgın demiri soğutma metaforu üzerinden yaparak izlenmesi gereken makul ve yapıcı yol haritasını işaret etti. 

Erdoğan’ın çağrısı AK Parti’yi ve Cumhur İttifakı’nı aşan bir mahiyetteydi ve mesajı bütün toplumaydı: “Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde, siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak, 82 milyon hep birlikte Türkiye İttifakı olarak hareket etmeliyiz.” Bu vurgular olan biteni unutma, muhalefetin üstlendiği olumsuz hatta yer yer yıkıcı siyasal pozisyonu görmezden gelen safça bir tutumdan kaynaklanmıyor elbette. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YSK’nın kararına saygı belirten ve kucaklaşmak için kızgın demirin soğutulması yönünde çağrı yapan konuşmasına ertesi gün MHP Genel Başkanı Bahçeli cevap ve tekzip mahiyeti taşıyan bir açıklamayla karşılık verdi. MHP lideri Bahçeli bir taraftan “milletimizin verdiği karara saygı duyarız, gerekli neticeleri çıkardık” diyordu ama diğer taraftan “İstanbul’daki seçimlerin tekrarı beka meselesidir. Türkiye düşmanlarına çalınmış oylarla hiçbir vatan köşesini veremeyiz” diyordu. 

Sandıktan Savaş ve İşgal Çıkarmak

Asıl sıkıntılı, hukuki ve ahlaki zemini tartışmalı olan husus ise Bahçeli’nin YSK’ya tarihi sorumluluğunu hatırlatırken zuhur ediyordu. Bahçeli’ye göre YSK seçimi isabetli bir biçimde sonuçlandırabilmek üzere İçişleri ve Adalet Bakanlığı’yla, MİT ve Emniyet’le işbirliği yapmalıydı. MİT ve Emniyet’in vazife ve salahiyetleri arasında seçim sonuçlarını belirlemek gibi bir alan var mı, şimdiye dek hangi seçimlerde bu vazife ve salahiyete göre hareket ettiler acaba? 

Bahçeli’nin seçimleri FETÖ, PKK, Soros ve Geziciler tarafından organize edilen bir işgal amaçlı bir saldırı olarak nitelemesi normal midir? “Biz bu vatanı sandıkta değil, savaş meydanında kurtardık” gibi kıyasları esasen Türkiye’deki çok partili hayatı ve Hükümeti seçimle belirleme kanun ve geleneklerini inkârdan başka bir anlama gelmiyor. “Türkiye seçimler yoluyla işgal edilebilir ve sömürge durumuna sokulabilir” manasındaki her cümle hiç tevil götürmeyecek bir biçimde “seçimler emperyalizmin tuzağıdır” mesajını içermektedir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim tartışmalarıyla birlikte yükselen gerilimi düşürmek isterken, Cumhur İttifakı’nın diğer temsilcisi Bahçeli hiç de oralı olmuyordu mesela. Bahçeli’nin şu cümlelerine dikkatle bir bakalım: “Kızgın demiri soğutalım ama ısınan tehditleri ağırdan almayalım. Aklı kiralık, vicdanı karanlık, değerleri bulanık olanlarla sırf arıza çıkarmasınlar diye Türkiye ortak paydasında nasıl buluşacağız?” Dahası tereddüt belirtir gibi hafif yollu sorgulamaya girerek, “Türkiye ittifakından bahsetmek kafamızdaki soru işaretlerini çoğaltmıştır” diyor Bahçeli. 

Bütün bu tartışmaların ortasında PKK’yla girilen bir çatışma sırasında dört asker hayatını kaybetti maalesef. Allah-u Teâla’dan rahmet ve mağfiret diliyoruz kendileri için. Bu kayıpların acıları yaşanırken Ankara’da düzenlenen cenaze merasiminde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun uğradığı saldırı son derece tehlikeli gelişmelere işaret etmektedir. CHP ve Kılıçdaroğlu’nun PKK-PYD ve HDP’yle ilişkilerinin son derece ilkesizce ve sorunlu olduğu muhakkak. Ancak eleştiri ve muhalefeti hedef göstermeye ve bizzat terörün, yıkımın ve ölümlerin müsebbibi ilan etmeye kadar vardırmak yanlıştır. 

Şu siyasi partiler şehidlerin cenaze namazlarına katılamazlar, az oy aldıkları ilçelere gidemezler yok eğer giderlerse sopayı yiyip otururlar aşağı” söylemi, Türkiye’yi bataklığa doğru sürükler. Yine “acıdan öfkelerini kontrol edemeyip, toplaşıp biraz dayak atmışlar” tarzı yaklaşımlar meseleyi hafife alıp teşvik etmekten öteye geçer, linç kültürünü makbul bir davranış modeli olarak toplum takdim eder. Güya Hükümet’i destekleyen medya ve trollerin Kılıçdaroğlu’nun yumruklanması karşısında sergilediği kışkırtıcı yayınlarıyla AK Parti sözcüleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyanlarını yan yana getirebilmek mümkün değil. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan musafahalaşma, kucaklaşma ve kızgın demiri soğutacak girişimlerin önünü açmaya çalışırken, medya ve troller; Bahçeli ve Soylu’ya sahip çıkma adına hangi akla hizmet ediyorlar acaba? Evet, Bahçeli’nin dediği gibi ortada bir sabotaj var ama bu sabotajın hedefi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’yi İttihat ve Terakki’den kalan Kemalist Ergenekon ruhuyla kuşatarak, Türkiye’yi yeni bir alaca kuşak karanlığına sürüklemek olmasın! Güvenlik ve özgürlük dengesini koruyarak hukuk devleti etrafında bütünleşmiş bir ülke hedefimiz varsa eğer musafaha ve kucaklaşmayı engelleyen yumrukla(t)ma siyasetine hiçbir düzeyde ve menzilde müsaade etmemek lazım.