Kurucu ruhun ‘Meclis’i, fikriyatı ve sosyolojisi

Ergün Yıldırım

SİYASET 24.04.2019 10:33:11 0
Kurucu ruhun ‘Meclis’i, fikriyatı ve sosyolojisi
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kurucu ruhun ‘Meclis’i, fikriyatı ve sosyolojisi

23 Nisan 1920 yılında, Cuma günü yeni bir ruh doğdu. Meşayih, müderris ve münevverler Mustafa Kemal ile beraber önce Hacı Bayram Veli Camii’nde cumalarını eda ettiler. Sonra Bayram-i Tarikatının Postnişini ile beraber Sancak-ı Şerif altında Ulus’taki TBMM binasına yürüdüler. Kurbanlar kesildi, dualar okundu.

 

Büyük bir inanç, ruh ve duygu seli vardı. Meclis’in en yaşlı vekili konuşma yaptı. Hilafetin ve hükümetin esaret altında olduğunu söyledi. Milletin ruh temeli bu büyük Meclis’te atıldı. İstanbul’un işgaliyle beraber Meclisi Mebusan ruhu buraya taşınmıştı. II. Başkanı, Balıkesirli Melami şeyhi, ulamadan Abdülaziz Mecdi Tolun sonuna kadar Meclis’i beklemişti.

TBMM, Ankara’da Milli Mücadele’yi yürüten bir otorite idi. Mebuslar karar veriyordu. Başkomutanlık yetkisi Mustafa Kemal’e verilmişti. Hüseyin Avni gibi münevver dava adamları vardı. Mehmet Akif, bu Meclis ruhunda İstiklal Marşı’nı yazarak Milli Mücadele’yi sürdüren mübarek orduya adamıştı. Balıkesir’de Kuva-i Milliye’yi başlatan ulemadan, büyük alim ve Akif’in dostu Hasan Basri de bu Meclis’teydi.

1920 yılının kuruluş ruhu, milletin bağımsızlık ve yeniden var oluş ruhudur. Ana uzlaşma temeli din u devlettir. Din ve devlet ilişkilerinin “çağdaş idraki” burada ikame edildi. Anasır- İslam yaklaşımıdır bu. Bu büyük Meclis, Anasır-I İslam sosyolojisini temsil eder. İçinde farklı İslam unsurlarını taşır. Bunun sözcülüğünü yapar. Bu unsurları, kavmiyetçilik yapmadan ortak millet tahayyülü içinde yeniden tanımlar. Millet, hem bir tarihi devamlılıktır hem de çağdaş bir yoruma ulaşarak yeniden ayağa kalkar. Milleti yok etmek isteyen emperyalizme karşı anasır- İslam bütün uhuvvet, vahdet ve tevhidi ile direnir. Emperyalizm, TBMM’de alınan kararlar ve geliştirilen mücadele ruhuyla yenilgiye uğrar.

Anasır-ı İslam’ı kurtarmak bir cihattır. Bu nedenle Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı olan Ankara Müftüsü Rıfat Börekçinin de imzaladığı cihat fetvası yayınlanır. Bütün Müslümanlar vatanını, dinini ve namusunu kurtarmak için cihada çağrılır. Akif, askerleri cephede verdiği vaazlarla bu cihadın nefesi olur. Hutbelerde milleti vatan için cihada davet eder. Anadolu cihadı ile millet yeniden doğar.

1920 yılının 23 Nisan’ında Hakimiyet-i Milliye düşüncesi politik bir realiteye döner. Meclis, milletin hakimiyetini temsil eden en önemli yerdir. Farklı siyasal görüşler burada millet hakimiyetini temsil ederler. İşgale karşı direnmek için vardırlar. Milleti, yaşatmak için vardırlar. Anadolu cihadını yürütmek için vardırlar.

Hakimiyet-i Milliye, TBMM’nin en görünen yerine, başkanlık kürsüsünün üstüne “onların işleri şura iledir” kutsal kelamın prensibinden ilham alır. Artık tek hanedan, tek kişi ya da tek sınıf yok. Bunun yerine şura yönetimi vardır. Hakimiyet-i Milliye bununla tecelli edecek.

Milli Mücadele’yi, istişare içinde, hakimiyet-i milliyeye bağlı kalarak yürüten bir Meclis mübarektir. Çünkü en zor ve güvenliğin en zirve yaptığı zamanda bile Meclis çalışır. Milletin iradesi işler. Mebuslar rey bildirir, tartışır, itiraz eder, tenkit yapar. Meclis siyasi katılımın ve siyasi çoğulculuğun çatısıdır. Ümmetin son ruhunu eline alarak kaldıran ve onu Batı emperyalizmine yem olmaktan kurtaran bir varlıktır. Onu mübarek kılan bu asil ruhtur, bu anlamlı hareketidir.

Milletin büyük fitneler ve ihtilaflarla yüz yüze kaldığı bu tarihi dönemde hakimiyet-i milliye ruhunu taşıyan kurucu ruhumuza yeniden ihtiyacımız var. Bizi kuşatmaya yönlen emperyalizmi püskürtmek için yeniden bu ruhla kanatlanmamız gerekir. Parçalanmaya da, işgale de, fitneye de karşı koyacak bilinç bu kurucu ruhun sırrındadır.