"Kürt halkının gerçek niyet ve taleplerini dinlemenin tam zamanı!"

Yasin Aktay, Kürtçe eğitim meselesi üzerinden milliyetçi teamülleri aşmanın imkanlarını sorguluyor.

SİYASET 10.03.2022 16:43:31 0
"Kürt halkının gerçek niyet ve taleplerini dinlemenin tam zamanı!"
Tarih: 01.01.0001 00:00

Türkiye'nin içine girdiği milliyetçi saiklerden uzaklaşması için eldeki her türlü imkanı kullanmak gerekiyor. Kürtçenin normalleşmesi ve eğitim kanallarının oluşturulması bu bağlamda oldukça önemli. 

Yasin Aktay, Kürtçe eğitiminde medreselerin önemine dikkat çekerken Kürt halkının taleplerinin dinlenmesi için çok doğru bir zaman olduğunu vurguluyor. Devletin Kürt halkı üzerinde yıllarca estirdiği despotizm Türkiye toplumunda büyük bir kırılmaya sebep oldu. Bu çatlağı doldurmak isteyen PKK gibi zalim örgütler ise Kürt halkının hassasiyetleriyle çatışarak bazı değerleri aşındırdı. 

Bugün artık normalleşmenin ve milliyetçi hezeyanların dışında bir yolun imkanını tartışmamız gerekiyor. Kürtlerin dindar-muhafazakar çevrelerle uzaklaşması ihtimali dahi gelecek adına yıkıcı bir tabloya dikkat çekiyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Kürtçe eğitimin imkanına dair sorular

Medreselerle ilgili yazdığım son yazıya hiç beklemediğim bir yerden, “Kürtçe eğitim” meselesi üzerinden gelen tepkiler, nedense beni hiç rahatsız etmedi, aksine bazı konuları konuşmak için iyi bir vesile oluşturduğu düşüncesine sevk etti beni.

Benim yaptığım şey “Kürtçe eğitim için bir öneri” değildi, ama kelli felli birçok yayın kuruluşu benim Kürtçe eğitim için yaptığım öneri şeklinde görmüş. Tabii ki bunu sansasyonel bir ihbar gibi, Cumhuriyet değerlerinden ve programlarından bir sapma gibi yansıtmaya çalışmış. Hiç önemli değil. İstedikleri gibi yansıtsınlar, ama Kürtçe eğitim konusuna karşı sergiledikleri aşırı tepki, ne kadar aksini iddia ederlerse etsinler bariz ırkçılıklarını ortaya koyuyor.

20 yıldır yaşanan bunca reforma, bunca demokratik açılıma rağmen hala birilerinin içlerindeki ırkçı ateşi söndürememiş olduğu görülüyor. Dahası ifade özgürlüğünde oluşan yeni marjlar içinde yasak listelerinde bir güncelleme yapmamış oldukları da görülüyor.

Hala haberleri olmamış sanki, Türkiye’de Kürtçe eğitim zaten artık yasak değil. Şartlar oluştuğunda, yeterince talep örgütlendiğinde devletin okullarında bile Kürtçe eğitim istenebiliyor ve devlet bunu karşılayabiliyor.

Medreselerinse, yasakların geçerli olduğu zamanlarda bile Kürtçe eğitimi hiç kendini kasmadan, tamamen halk ile medreseler arasındaki alabildiğince organik ve otantik ilişki içinde yürütüyor olduğuna sadece dikkat çekmiş olduk. Bir tespitte bulunmuş olduk. Yani medreseler Kürtçe eğitimi zaten vermekteydi, vermektedir. Bugün Kürtçe eğitimin imkanları konusunda bir yol arayanlara bunun zaten pratik olarak tarih boyunca uygulanmış olduğunu söyleyerek bir cevap vermek mümkün.

Medreseler elbette Doğu’dakilerden ibaret değil. Farklı yerlerde farklı medrese eğitimi pratikleri ve müfredatları mümkün olabilmiştir. Ancak Doğu medreselerinde neredeyse resmi eğitim Kürtler arasında Kürtçe, Araplar arasında Arapça olmuştur. Arapça eğitimi bile Kürt medreselerinde Kürtçe üzerinden yürütülmüştür ve bu hiçbir zaman hiçbir rahatsızlık konusu olmamıştır.

Tabii devlet özellikle Tek Parti’li yılarda Kürtçe diye bir dil tanımadığı gibi medreseleri zaten hiç tanımıyordu. Bu noktada Kürtler çifte bir yasağa maruz kalmış oluyorlardı. O yüzden, bu kurumlar ülkenin farklı yerlerinde İslami temel eğitimi verme noktasında çok önemli bir rolü deruhte ederlerken Doğu’da, ilaveten, Kürtçe dilinin belli bir edebiyat düzeyinde korunmasında ve yeniden üretilmesinde de ayrı bir görevi yerine getirmiş oluyorlardı.

Bu kurumlar demokratik hayata geçildikten sonra da varlıklarını gayrı resmi olarak, devletin desteğini almadan, tamamen sivil oluşumlar olarak, halkın desteğiyle sürdürdüler. Ancak son yirmi yıldır bu kurumlar devlet tarafından belli ayarlamalarla da olsa tanınmaya ve desteklenmeye başladı. Özellikle Doğu’daki medreseler bu dönemde nispeten çok daha rahat eğitimlerini sürdürmeye, bir kısmı kendi içlerinde İmam-Hatiplere uygun bir denkliği yakalamaya çalışırken kendiliğinden de olsa belli bir yenilenmeye tabi oldular. Ancak Doğu medreselerindeki eğitim Kürtçe olmaktan çıkmadı ve bu devlet tarafından da görüldü ve tanındı. Böylece Kürtçe eğitimi açısından da ortaya üzerinde konuşulabilecek, istendiğinde geliştirilip modellenebilecek bir pratik çıktı.

Hiç kimsenin böyle bir şeyi konuşmaktan korkmasına gerek yok. Ülkenin milli birlik ve bütünlüğüne halel vermeyecek şekilde, burada eğitim görecek olanların daha fazla ilerleyebilecekleri eğitim süreçlerine de ket vurmadan bir yol açılabilir mi? Üzerinde durmaya değmez mi?

Esasen felsefe olarak, inanç olarak bir insanın ana diliyle eğitimi meselesinin bir hak olmaktan çok ve ancak bir imkân olarak tartışmaya açılabileceğini düşünmüşümdür hep. Bugün tektipleşen kültür aynı zamanda dil eğitimini bir statü ve toplumsal tabakalaşmada ve fırsat eşitliğinde üst seviyelere çıkmanın bir anahtarı haline getirmiştir. Resmi dilin ve genel-geçer dilin Türkçe olduğu bir yerde başka bir anadil eğitiminden geçmiş birinin fırsat eşitliğine ne kadar sahip olabileceği meselesi… Bu, zannedildiğinin aksine Kürt çocuklarının aleyhine değil, lehine değerlendirilebilecek bir sorudur. Bunun üzerine hak mı değil mi gibi kısır bir döngüden çıkıp, bunun Türkiye’ye, Kürtlere ve birlikte büyük bir ülke olmaya ne kadar yarayıp yaramayacağı açısından, getirecekleriyle, götürecekleriyle soğukkanlı bir biçimde tartışmak mümkün.

Üstelik bugün bunu tartışmak için çok daha rahat ve çok daha iyi bir durumdayız. Terör sorunu büyük ölçüde çözülmüştür ve bu konuyu Kürt halkına karşı bir baskı konusu olarak kullanabilecek mihraklar geriletilmiştir. Türk devleti ile Kürt vatandaşı baş başa kalmıştır. Aradan herkes çekilmiştir. Bu baskılardan kurtulmuş Kürt halkının gerçek niyet ve taleplerini dinlemek için tam zamanıdır.

Bugün mültecilerin uyum sorunları çerçevesinde yaşadığımız bazı tecrübeler birçok konuya ışık da tutabilir. Anadilleri Türkçe olmadığı için kendi anadilleriyle, Arapça veya Peştuca kendi ülkelerinde çok iyi yetişmiş bazı doktorlar, mühendisler, sosyal bilimciler, hatta ilahiyatçılar Türkiye’de mesleklerini icra edebilecek bir iş bulamıyorlar. Çünkü toplumda herkesin ortak dilinden koptuğunuzda mesleğinizi de kaybedebiliyorsunuz. Çünkü eğitildiğiniz dilin yaygınlığı mesleğinizin ve statünüzün gücünü de artırıyor ve kendi dilinizi konuşan dünyanın sınırlarının dışına çıkıp daha geniş kitlelerin konuştuğu dillere açıldıkça mesleğinizde de daha iyi oluyorsunuz. Herkesin harıl harıl İngilizce öğrenmeye çalışması salt bir emperyalizm meselesine bağlanamaz. Bütünleşmeyle (küreselleşmeyle) çok daha alakalı bir konu.

Bunlar bile işin erbabınca tartışılabilir ve çok farklı tezler ileri sürülebilir. İşin aslı Kürtçe’den veya başka bir dilden korkmamak.

Bütün diller Allah’ın ayetleridir ve bir Müslümana bütün dillere ve bütün insanlara saygı göstermek yakışır.