Her tür yabancılaşma ve çürüme ahlaki bağımsızlığın kaybıyla başlar

Hakikati bilmekle, hakikat adına mücadele etmek kuşkusuz birbirinden çok farklı şeylerdir. Bu nedenledir ki, Müslümanlar olarak hakikatin anlamı etrafında yoğun tartışmalar yaparken, hakikat adına mücadele etmiyoruz.

SİYASET 1.08.2019 09:28:14 0
Her tür yabancılaşma ve çürüme ahlaki bağımsızlığın kaybıyla başlar
Tarih: 01.01.0001 00:00

İslam toplumlarında, İslam’ı araçsallaştırarak, istismar ederek oluşturulan hiyerarşik-katı-sorgulanamaz bağımlılık biçimleri sebebiyle, ilgili toplumların ufku resmi hikayelerle, resmi mitolojilerle kapatılıyor.

Bu toplumlar için resmi ufuklar ve resmi hikayeler dışında hiçbir ufuk, hiçbir başka hikaye söz konusu olmuyor. Düşünsel içerik taşımayan, kurumsallaşmış-resmi anlamlar ve yorumlarla, toplumlarımız bir şekilde kontrol ediliyor.

Sözünü ettiğimiz, hiyerarşik-katı-sorgulanamaz bağımlılıklar sebebiyle, içerisinde yaşadığımız toplumda da, esefle müşahede edilebileceği üzere, büyük muhafazakar (dindar) ve siyasal sayılara, topluluklara, hareketlere, iktidarlara sahip oldukları halde, hiçbir cemaat, hiçbir hareket, parti, vakıf vb. bir tane olsun, eleştirel-bağımsız-üretken-özgün düşünür, entelektüel, filozof ve bilge yetiştiremiyor.

Hangi toplumda olursa olsun, hiyerarşik bağımlılıklar otoriter toplumlaroluşturuyor. Bu tür bağımlılıklar bireylerin sorumluluk duygularını yok ederek, bu toplumları mekanik toplumlara dönüştürüyor.  

Neoliberal baskıların hakim olduğu her şey mübah toplumlarında da, bu yaklaşım özgürlüklerin bayağılaşmasına ve hiççiliğe neden oluyor.

Modernliğin ya da geleneğin vesayeti altında bulunan toplumlardada, hiçbir şekilde İslami bir özgürlük ortamı oluşturulamıyor.

Mehdi beklentisi içerisinde bulunan toplumlarda da, kitleler, temel-varoluşsal-ilkesel-hayati sorumluluklara yabancılaştıkları için bağımsız bir üretkenlik içerisine giremiyor.

Hiyerarşik bağımlılıklar, mitolojiler, modern ya da geleneksel vesayet yoluyla biçimlendirilen toplumlarda, kamusal-toplumsal-siyasal vizyonu olan, büyük düşünce-kültür-sanat-felsefe-hikmet-estetik okulları, hareketleri, kadroları oluşturulamıyor. Bu tür toplumlarda karizmatik ideologlar,karizmatik dini ya da politik figürler bir kurtarıcı rolü üstleniyor.

Hiyerarşik bağımlılığın etkili-güçlü-belirleyici olduğu toplumlarda, Türkiye örneğinde de tecrübe edildiği üzere, toplum-kitleler düşünce özgürlüğünden, bilinç özgürlüğünden gönüllü olarak feragat ederler. Bu tür toplumlarda bağımsız-kişilikli-çok ufuklu, çok boyutlu, eleştirel duruş, düşünüş imkansız hale gelmiştir.

Başkalarının bilincine maruz kalan, başkalarının bilincini taklit-kopya eden, ya da bilinç özgürlüğünden gönüllü olarak feragat eden bireyler ve toplumlar, bu tercihleriyle kendi bilincinin, kişiliğinin, varoluşunun ölümünü seçmiş olur. Günümüzde, büyük ideallerin, ilkelerin, değerlerin dili, anlamını büyük ölçüde kaybetmiştir.

Günümüzde tek geçerli dil, güç ilişkilerinin ya da stratejinin dilidir. Hangi toplumda ya da kültürde yaşıyor olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların propaganda dili ve yapıları karşısında eleştirel bir dikkate sahip olmaları gerekir. Ümmetin soyut bir aidiyet tarzına dönüştüğü günümüzde, politik mülahazalarla ‘ümmet’ kavramının istismarına izin verilmemelidir.

İslam dünyası toplumlarında, dışarıdan sistematik olarak seküler bir gerçeklik, içeriden de sistematik olarak geleneksel/batıni bir gerçeklik dayatılıyor. Hangi yönden gelirse gelsin, bir topluma dışarıdan veya dışarıdan dayatılan baskılarla, ideolojik veya konformist çerçevelerin kabul ettirilebilmesi, ilgili toplumların ahlaki bağımsızlıklarını bütünüyle kaybettiklerine işaret eder. Hangi alanda olursa olsun, her tür yabancılaşma ve çürüme ahlaki bağımsızlığın kaybıyla birlikte başlar. Günümüzde, toplumlarımız, konformizmin, bağnazlığın, batıniliğin tiranlığı sebebiyle evrensel kavrayış-nüfuz-analiz yeteneğini kaybetmiştir.

İslam’ı yeniden inşa çabaları, hiyerarşik bağımlılık geleneği-yaklaşımı-yöntemi yerine, ahlaki bağımsızlığın, ahlaki sorumluluğun önceliği konusunu, İslami gündeme kazandırabilmelidir. Hiyerarşik bağımlılık biçimleri, toplumu-toplumları bir örnek bir kitle haline getirirken, ahlaki sorumluluk temelinde şekillenen bir toplum, bilinç toplumu olur.

Hiyerarşik bağımlılık biçimleri, irade dışı bir tek biçimlilik oluştururken, kolektif bilinç, kolektif sorumluluk ve üretkenlik toplumsal çeşitlilik ve zenginlik oluşturur. Hiyerarşik bağımlılık biçimlerine maruz kalan İslam toplumları, bu bağımlılık sebebiyle, geleceğe yönelik sorumluluklar üretemediği için, günü kurtarmaya çalışıyor ve geleceği kaybediyor.

İslam toplumları, dışarıdan ve içeriden kendilerine dayatılan bağımlılıklar sebebiyle, yapısal bir edilgenlik-teslimiyetçilik içerisinde bulunuyor. Bu edilgenlik sebebiyle, İslam dünyası çapında bir İslami muhalefet gerçekleştirilemiyor. Emperyalizme karşı İslami anlamda bir muhalefet/dayanışma gerçekleştirilemediği için, yirmi birinci yüzyılın Moğolları, Amerika/İngiltere/Fransa/İsrail/Çin iktidar, hakimiyet ve tiranik ihtiraslar adına, beyaz adamın üstünlüğü/misyonu mitolojisi ve ideolojisi adına, militarist bir dış politika yaklaşımı temelinde, gerçekçi amaçları olmayan, tek taraflı askeri güç kullanarak, hukuken bağlayıcı olması gereken uluslararası anlaşmaları yok sayarak, savaş hukukunu geçersiz kılan savaşlar icat ederek, Müslüman halkların eşit varoluş hakkı taleplerini reddederek, bu halkları soykırıma tabi tutmaya devam edebiliyor.

Bugün, milyonlarca masum ve yoksul insanın ölümü, milyonlarca masum ve yoksul insanın muhacereti, milyonlarca masum, yoksul insanın ırkçı ayrımcılığa,  kültürel ayrımcılığa tabi tutulması, sömürgeci ihtiraslar adına aralıksız sürdürülebiliyor. Ulus devletleri, kendi yasalarına tabi kılma iradesini kaybettiği için, ulus-devlet yasalarına tabi kılınan İslami bünye sebebiyle, bugün, maalesef İslam dünyası ölçeğinde gerçek anlamda bir muhalefet bilinci, iradesi, siyaseti ortaya konulamıyor.

Hakikati bilmekle, hakikat adına mücadele etmek kuşkusuz birbirinden çok farklı şeylerdir. Bu nedenledir ki, Müslümanlar olarak hakikatin anlamı etrafında yoğun tartışmalar yaparken, hakikat adına mücadele etmiyoruz. Müslümanlar olarak, bağımsız, farklı, özgün bir gelecek tasarlamak konusunda ciddi bir yetersizlik içerisinde bulunuyoruz. Değerlere dayalı ilişkilerin yerini, çıkara/iktidara/maddi ayrıcalıklara dayalı ilişkilerin almasıyla birlikte, toplumlarımızda, özgür-bağımsız zihinler-ruhlar-kişilikler, sorumluluk ve bilinç alanlarını boşaltmaya başlamışlardır.

Atasoy Müftüoğlu / İslami Analiz