"Gavs" Hazretlerinin İşleri

Psikiyatrist Dr. Hamdi Kalyoncu

SİYASET 23.10.2019 16:40:42 0
"Gavs" Hazretlerinin İşleri
Tarih: 01.01.0001 00:00

Kendisini dinleyenlere “vahdeti vücut” inancını telkin eden, yani yaratılmış her şeyin Allah’ın bir parçası olduğuna inandıran ve kendilerinde “Nuri Muhammedi” bulunduğuna inanılan bu zatlar nasıl işler yaparlar?

İnsan ve eşya üzerinde kendilerine verildiğini iddia ettikleri yetkilerle ne iş görürler? 

Tasavvufta en büyük “kutup”  olarak görülen ve ‘Gavs’ diye adlandırılan “eşyada tasarruf sahibi” olduğuna inanılan bu zatların yaratıcı adına iş gördüklerine inanılır. 

Veliler örgütünde en yüksek makam sahibi olan gavs, bir çok işi yapmayı Yaratıcı adına üslenmiştir.

Kendisinden, kimsenin yapamayacağı konularda “yardım istenen bu zatlar yani veliler örgütünün başında bulunan, bu en büyük kutup “Katbu-l-aktab” olan “gavs” hazretleri bakalım nelere kadirdirler?

  1.   Kainatı Yönetmek

Değirmen taşı nasıl ki bir mil etrafında döner, gavslar da kainatın mili (kutbu) konumundadırlar.. bu sebeple kainat onların etrafında döner. Kainatı yönetmek onların birinci işidir. Bu etki ve yetkileri ile kainat üzerinde kimsenin sahip olamayacağı yetkilere sahiptirler. Allah adına kainatı yönetirler.

Allah yarattığı kainatın işleyişini onların aracılığı ile devam ettirir.

Yaptıklarına inanılan bu işten dolayı da kendilerine ‘halife, sahib-i  zaman (zamanın sahibi), mir’at-ı hakk/(hakkın aynası), Cenab-ı Allah’ın kendisine tecelli ettiği kişi gibi adlarla da anılır.

“Bunlar manevi düzeni korurlar, hayırları celbeder, şerleri defederler. İnsanların imdadına koşarak onlardan belaları savar, sıkıntıları giderirler.”

  1. İki cihanda yetkili olmak

Molla Cami, “Nefahatu'l-Uns MinHadarati'l-Kuds” isimli kitabında Şeyh Muhyiddin Arabi'den nakille de bu konuları anlatır.

Kutbu'l-Aktab’ın görevi halifetullah olup, iki cihanın tasarrufu bizzat kendisine ihsan buyrulur ve dilediği gibi tasarruf eder.

Kutbu'l-Aktab'ın iki cihanda tasarruf edemeyeceği hiçbir şey olmaz..

İki cihanda iyi veya kötü, her ne ki olursa, onun bilmesi ve dilemesi ve kalbinin onaylamasıyla olur ve memuriyetinin icrasıyla vücud bulur.

“İyi ve kötü neler olursa, hem de her iki cihanda, yani bu dünyada ve ahrette her ne olursa olsun, ister iyi, ister kötü, her iş gavs hazretlerinin bilmesi, dilemesi ve onaylaması ile olur” denirse mantık şöyle işler;

  

“Güzel bir kelebeğin kanat çırpmasından, susuz kalmış toprağın gökten yağmur indirilerek doya doya sulanmasına.. Ateşler, sancılar içinde kıvranan bir hastanın şifa bulmasından, gırtlağına kadar borca batmış birinin imkanlara erişip borcunu eda etmesine kadar her iyi şey gavs hazretlerinin bilgisi, himmeti, yardımı ile..

Her kötülük de onun bilmesi, dilemesi ve kalbinin onaylaması ile olur deniyor. Yani küçücük bir kız çocuğunun gözü dönmüş bir sapık tarafından kirletilip, sonra da boğularak kuyuya atılması da.. Kadın, çoluk çocuk, ihtiyar, zavallı insanların sırf Müslüman oldukları için bir barakaya doldurulup ateşe verilmesine kadar tüm kötülükler de gavs hazretlerinin bilmesi, dilemesi. Kalbinin onaylaması ile..!

Büyük mutasavvıf Molla Cami’nin dediklerinden mantıken çıkan bu.. Ama unutmamak gerekir ki bu bu işlerde akıl ve mantık söz konusu değildir. İnanırsanız böyledir, inanmazsanız siz bilirsiniz.

Ve yine görüyoruz ki bütün gavslar böyle.! Çünkü, kainat onların etrafında dönüyor..

Onlar kainatın mili, kutbu.! Onların bilgisi, dilemesi ve kalplerinin onaylaması olmadan yaprak bile kımıldamaz.. Deprem olmaz, yanardağlar lav püskürtmez.. Rüzgarlar esemez.. Gökten yere bir damla yağmur düşmez.. Düşemez.. İnanç bu! 

Sadece bunlar mı? Bunlar bu cihanda olanlar.. Onlar iki cihanda etkili, yetkililer.. Ahrette hesap gününde… Cennette ve cehennemde olacaklar da onların yetkisinde.. Dilediklerini cehennemden kurtarmayacaklar mı? Kurtaracaklar elbette! Kurtarmayacak olsalardı, neden onlara burada hizmet edelim ki?! Burada ve orada yardım edemeyecek, şefaat etmeyeceklerse niye rabıta yapıyoruz ki?! 

  1. Müridin İmanını Garanti Etmek

Bu hayat bittiğinde giderken “iman üzere ölmek” inanan her insanın en önemli dileğidir. Bu, gönüllerin duasıdır; bunun garantisini kimse veremezken sufilerde durum farklıdır. Gavs hazretleri iman üzere ölmenin garantisini verir.

Sufiler inanır ki, gavs hazretlerine bağlandılarsa o, onların ölürken iman üzere ölmelerinin garantisini verecektir..

Müridinin ölürken iman üzere ölmesini garanti etmek gavsın eline verildiğine inanılan bir yetkidir. .

Bunu kabul ettirmek için şöyle bir gaybi hikaye anlatılır;

“Şeytan, kişinin ölüm acısıyla sarhoş gibi olduğu anda insana musallat olur, can çekişirken gelir. Elinde bir bardak su ile onu kandırmaya çalışırmış. Ona imanı karşılığında suyu vereceğini söyler, kişi o suyu alır, karşılığında imanını verir, kafir olarak ölür.” (Bekir Topaloğlu, Ölüm md, DİA, C.34, s.34)

Bu hikaye hadis diye anlatılır, ama delil verilmez. Uydurma hadis olduğu ifade edilmesine rağmen gavs hazretlerinin devreye gireceğine dair çok önemli bir inanç zemini teşkil eder.

İşin ilginç tarafı tam da burada ne derece şiddetle uyarıldığımıza dair şu ayet nedense hiç yokmuş gibi düşünülür.

"Nihayet (ömürleri tükendiği zaman) elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken: 'Hani Allah’tan başka yalvardıklarınız nerede?' dediklerinde..” (A’râf, 7/37).

Ayetler böyle diyor ama, mutasavvıfların inancı biraz farklı; meşhur Şa’rani şöyle bir olay anlatıyor:

“Biri, Ahmet Bedevi’nin mevlidine katılmayı reddettiği için imanından olur. Ne yapacağını şaşırınca çareyi Şeyh’e istimdat etmede bulur.

Şeyh de, “Bir daha aynı hataya düşmemek kaydıyla imanını geri vereceğim” der ve  imanını geri verir.” (Şa’rani, Tabakat, 1/181) (   ) Abdulcelil Candan, Dinde Aşırılık ve İtidal, Düşün yay. 2011, İst. s:172                                                                                     

  1. Kabir Sualinde Yardımcı Olmak

Kur’an’da açıkça mevcut olmamasına rağmen var olduğuna inanılan kabir hayatı da gavsların yetki alanında.  

Henüz hesaba çekilmeden “kötülükte ileri olan ve “çirkinlikte zirveyi tutturan” gibi garip anlamları ile isimleri “Münker” ve “Nekir” olduğu söylenen meleklerin gelerek sual sorması ile başlayacak bir kabir hayatı.. İşte bu zor anda gavs hazretleri gelecek ve sorulara cevap vermeyi kolaylaştıracak..

Gavsın çok önemli işlerinden biri de budur. Bazıları bu işi daha da ileri boyutlara götürerek, yardım toplamaya çıkacak elemanları motive etmek için gavs adına söz verme yetkisini kendinde bulur.

Bir “büyük abi” şu sözlerle konuşmasına başlıyor;  

“Kabirde sual melekleri geldiğinde, Üstaz hazretleri gelecek, meleklere; “Çekilin, gidin! Bu benim evladımdır! Siz buna hesap soramazsınız!” diyecektir.

Bu grupta gavs hazretlerinin lakabı “Üstaz” hazretleri.!

  1. Kulunu Allah’a Ulaştırmak

Kulu Allah’a ulaştırma görevi de gavsların işlerindendir.

Rabbe ulaşmak! Rabbinde “fena bulmak” yani Allah’ta yok olmak. Hindularda “Nirvana’ya ulaşmak” gibi..

Konuyu inceleyenleri. “Fenafil Şeyh”, “fenafil Resul” ve “fenafillah” diye üç mertebede ifade edilen bu işin Hinduizm’den ilham alarak geliştirildiği ve ancak bir şeyh ile gerçekleşeceği, bu sebeple de şeyhin son derece önemli ve vazgeçilmez olacağı fikri…

Bu hedef tasavvufta vazgeçilemez bir amaçtır ve tek yolu da şeyhten geçer.

Kulu, daha doğrusu “müridi Allah’a ulaştırmak” için de şeyhe Rabıta yapmak gerekir. Önceleri görüşleri birbirinden pek de farklı olmayan ama sonraları Muhittin Arabi’ye şiddetle karşı çıkacak olan İmam Rabbani 187. Mektup’ta Hace Ahrar isimli zatın ağzından şöyle der;  

“Hz. Hace Ahrar; ‘Delilin (mürşidin) gölgesi, Hakk’ın zikrinden evladır.’ Çünkü, şeyhini hayal etmeden yapılan zikir  yüce Zat ile tam bir münasebet kurmaya yetmez..

Konu bu kadar önemli olunca kim Gazali’nin şu sözüne itiraz edebilir ki

“Beyazıt-ı Bistami’yi bir defa görmen, Allah’ı yetmiş defa görmenden daha hayırlıdır.” (Gazali, İhya, c.4, s.610)

  1. Allah’ın Yardımına Aracılık Etmek

Kul Allah’tan doğrudan doğruya yardım isteyemez. Araya birinin girmesi gerekir. O biri ki, Allah’ın yanında hatırı vardır. Allah onun hatırını kırmaz. Madem o aracılık yapıyor, istekler geri çevrilmez..

Kişinin doğrudan istemesi halinde olmayacak iş, mübarek zatın hatırı için oluverir. Bu mübarek zat, gavs hazretleri hayatta yada ölü, fark etmez. Zaten onlar ölmüş olsa da ruhaniyetleri iş görmeye devam eder.

Şu sözlerde ifade edildiği gibi; 

“Biz Allah ile kullar arasında evliyaullahın .. ruhlarının vasıta olduğuna inanırız. Onların ruhaniyetinden istimdat eder (yardım ister), istianede bulunuruz.” (Mahmut Ustaosmanoğlu, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, s.25)

Tasavvufun getirdiği inanç sisteminde Allah ile kul arasında bir aracı olmadan olmaz.

Aracı olmadan Allah’tan herhangi bir şey istenmez.

Çünkü “Allah'tan ne olursa olsun, yaratıklara (ondan gelecek) her şey ancak kutbun yani şeyhin hükmü ile ulaşır. Zerresine varıncaya kadar alemdeki her varlığın varlığını sürdürmesi kutbun ruhaniyeti ile olur.

Kutupsuz bütün kainat, ruhu olmayan hayaletlerden ibaret olur.

Bütün varlıkların ruh ve hayat kazanmaları ancak kutbun onlarda hakim olmasıyla mümkündür.

Bütün alem onun sayesinde rahmet görür. Varlıkların varlıklarını devam ettirmeleri ancak onun sayesindedir.

Alemde var olması, külli ruh için bir hayattır. Allah, ulvi ve süfli alemleri onun nefesiyle destekler. Onun zati aynadır. Herkes istediğini onda görür. (Cevahir'ul Maani, 1/81)

Durum böyle olunca da, Güneydeki tarikatın ileri gelenlerinden bir zatın dediği gibi “Biz gavs hazretlerinin kapısında köpek olacağız” sözü yadırganamaz.

  1. Kulların İşlerine Yardım Etmek

Mürid sıkıştığı vakit gavsı yardıma çağırır. O da nerede olursa olsun gelir. Dünyanın neresinde ise gelir, ölmüşse ruhaniyeti ile gelir ve müridin müşkilini halleder.

Sufi kültürün zamanımızda etkin temsilcilerinden biri olan Said Nursi Risaleleri bunu çok açık anlatıyor:

Kendisinin Abdülkadir Geylani’nin ruhaniyetinden ömür boyu istimdat dilediğini ve himmetini gördüğünü, bunu defalarca tecrübe ettiğini söyler.

"Ben sekiz-dokuz yaşında iken, nahiyemizde ve etrafında bütün ahali Nakşî Tarikatında ve orada Gavs-ı Hîzan adıyla meşhur bir zattan yardım isterken, ben akrabama ve bütün ahaliye aykırı olarak "Yâ Gavs-ı Geylanî" derdim.

Çocukluk itibariyle ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şeyim kaybolsa, "Yâ Şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur" derdim. Şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hazret-i Şeyh, himmet ve duasiyle imdadıma yetişmiştir". (Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sözler Neşriyat s. 120)(Sekizinci Lema s.299)
 

“Hazret-i Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları tasarrufları ehl-i velayetçe kabul edilen üç büyük evliyanın en büyüğü o Hazret-i Gavs-ı Gaylani’dir. Vefatından sonra dahi hayatındaki gibi daimi tasarrufu bulunduğu tasdik edilmiş olan bir kahraman-ı velayet…

Sekizinci Lem’a  Ruhaniler alem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren, hatta ölmüş evliyaların çoklarının ruhlarını benzer cesetleriyle dünyaya gönderen bir Hakim-i Zülcelal (15. Mektub)

Said Nursi; Abdulkadir Geylânî’nin aşağıdaki beytini kendisi için 8 asır önce yazdığını söyler;

“Bizi aracı yap, her korku ve darlıkta.
Her şeyde her zaman, candan koşarım imdada
Ben korurum müridimi korktuğu her şeyden.
Koruyuculuk ederim ona, her şer ve fitnede.
Müridim ister doğuda olsun ister batıda
Hangi yerde olsa da yetişirim imdada” (Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Sözler Neşriyat, İstanbul 1991, s. 119)

 Bir başka grubun itibar sahibi kişisi de

“Melekler ve Peygamberlerin ve Evliyânın rûhları ve Sâlih mü’minlerin rûhları, herkim nerede ve ne zamanda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler.” (Osman Ünlü, Kitaptan Alıntılar, Hakîkat Kitâbevi, Doksan sekizinci Baskı, s.743)

Ölü gavslar yaşayan gavsların işlerine bile yardıma gelirler.                   

“Halid-i Bağdadi, Hindistan dan Nakşi tarikini Bağdat’a getirildiğinde Bağdat, Abdülkadir Gaylani’nin ölümünden önce olduğu gibi, ölümünden sonra da tasarrufu altındaydı.

İlk başta Halid-i Bağadadi’nin manevi tasarrufu kabul görmedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam Rabbani’nin ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Abdülkadir Gaylani’nin ziyaretine giderek, rica etmişler. Demişler ki; ‘Halid-i Bağdatlı senin evladındır, kabul et!‘

Abdülkadir Gaylani de onların iltimasını kabul ederek Halid-i Bağdadi’yi kabul etmiş ve bundan sonra birden parlamış. Bu ruhani olayı bazı veliler müşahede etmiş, bazısı da rüya ile görmüş.” (Sikke-i Tastik-i Gaybi s:16)

O zaman Bağdat gavs hazretlerinin koruması altındaydı, ama bugün durum sıkıntılı.. Koruma kaldırıldı herhalde..

  1. Doğa Olaylarını Yönetmek

Allah’ın insan şeklinde tecellisi olarak görülen gavs hazretleri için “yok” yok.! Öyle ki, doğa olaylarının bile onlara verilmiştir.

Onlar bunu şöyle ifade ederler

“Gavs  ya da kutb’ul-aktab; Allah’ın nasutu yani insan şeklindeki tecellisidir.  

Gavsın yönettiği veliler örgütünün üst kademelerinde önemli bir yer tutan ‘Abdal’ denilen yardımcılar, diledikleri zaman diledikleri yerlere giderler. Bunlar evrenin kozmik işleyişine müdahale ederler… Bol yağmur yağdırır, zalimleri cezalandırır, belaları kovarlar. Bunlar Allah’tan ne dilerse asla geri çevrilmez.

İbn-i Arabiye göre de Allah evrenin yedi bölgesini yedi abdal ile korur. Yedi semanın ruhaniyeti bu kimselere bağlıdır.” (Süleyman Uludağ, Abdal Md.DİA, C.1, S.59)

  1. Allah gavs hazretlerinin bakışı ile bakar

Gavs hazretlerinin müridi olsun, olmasın, Allah insanlara gavsların bakışıu ile bakar.

Aslında bu zatlardan bu sebeple biraz da çekinmek gerekir. Allah, bunların bakışları ile merhamet ediyor ve bunların bakışı ile gazap ediyorsa durum ciddi demektir...

Allah’ın merhemeti ya da gazabı.!

Onlar bize merhametle bakarsa Allah merhamet edecek, gazap ile bakarlarsa gazap edecek.!

Tehlikeli bir durum.. Eğer biz onları memnun edemez isek ya da bize öfkelenirlerse kötü olacak demektir.

F.Gülen’in ifadesi ile; “Hz. Muhammed (sav) dar-ı bekâya irtihal edince, onu bu dünyada temsil eden, Allah ile irtibatları kavi büyük insanlar… mazhariyetleri ve misyonlarıyla bir bakıma yeryüzünde âdetâ Kâbe konumunda bulunmaları kabul edilmiş..”

Ve yine Gülen’in ifadesi ile “Allah böylelerinin bakışları ile kâinata bakar, merhamet veya gadap eder..”