Cevşen hiçbir hadis kitabında geçmeyen Şii kaynaklı bir duadır

Said Nursi ile birlikte Anadolu da yaygınlaşan Cevşen tamamıyla Şii kaynaklı bir dua olup hiçbir hadis kitabında da geçmemektedir. Hadis kaynaklarında olduğu iddia edilen Cevşen her konuda olduğu gibi Hristiyan misyonerlerince Müslümanlara

SİYASET 23.10.2019 16:49:31 0
Cevşen hiçbir hadis kitabında geçmeyen Şii kaynaklı bir duadır
Tarih: 01.01.0001 00:00

Cevşen Farsça asıllı bir kelime olup sözlükte “zırh” ve “savaş elbisesi” anlamına gelir. Te­rim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilip Cevşen-i Kebîr ve Cev­şen-i Sagir diye bili­nen, metinleri birbirinden farklı iki dua­nın ortak adıdır. (Mehmet Toprak, “Cevşen”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1993, cilt: 7, sayfa: 462.)

Dikkat edilecek olursa İmamı Rabbani temelli tüm tarikat ve cemaatlerde Cevşen gibi dualar, vird ve hatmelerle ümmet oyalanırken Kur'an ve Hadisler ikinci plana atılmaktadır. Yine aynı yapılar dikkat çekici bir şekilde Hz. İsa beklentisi içinde gaybe iman konusunda ümmeti kendi emellerine alet etmektedirler. Hareket halinde bulunması gereken müslümanlar dualarla meşgul edilirken Yahudi ve Hristiyana karşı oldukça şefkatli olan bu yapıların Müslümanlara gelince gayet hiddetli olmaları bu işte bir gavur elinin olduğunu göstermektedir. 

Oysa Kur'an'da Peygamberlerin dilinden bir Müslümanın nasıl dua edeceği öğretildiği gibi peygamberimizin de örnekliğinde dualar kayıtlıdır. Şiilerle birlikte Yahudi ve Hristiyanların sünni (Ehli Sünnet) dünyadan intikam olarak kullandığı batıl tasavvuf dininin sadece dualarını bir araya toplasanız zaten hayatınıza Kur'an ile Hz. Muhammed (as)'ın girmesinin imkansız olduğu görülecektir.  

Rahmetli Aytunç Altındal'ın bir papaz olarak Vatikan'da mezarının olduğunu iddia ettiği Said Nursi ile birlikte Sünni Anadolu da yaygınlaşan Cevşen, aslı itibari ile Sünni değil, Şii kaynaklarda bulunmaktadır. Peygamberimize ait olduğu iddia edilen bu dua, hadis kitaplarının hiçbirinde yer almaz. Peygamberimizin onu boynuna astığı veya sahabilerine astırdığı şeklindeki rivayetlerin hiçbiri doğru değildir.

“Cevşen-i Kebîr, bir kısmı naslarda yer alan, mâna ve muhteva bakımından Al­lah’a nisbetinde hiçbir sakınca bulunma­yan kelime ve cümlelerle münâcât ve ni­yazlardan ibaret bir metin olup bu tür metinlerle duada bulunmak, dinî hayat bakımından tavsiyeye şayan bir davranış olarak görülür. Ancak Cevşen-i Kebîr di­ye bilinen ve Mûsâ el-Kâzım’dan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih ol­ması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı ve­ya tarihî bir vakayı anlatan, hafızada tu­tulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir ti­tizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Pey­gamber’den alınıp rivayet edilmesi im­kânsız denecek kadar güçtür. Duanın Sünnî hadis mecmualarında yer almama­sı, aynı şekilde Şiî hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki kütüb-i erbaada da bulunmaması, sadece dua mecmua­ları gibi ikinci derecede bazı kitaplarda mevcut olması da bu görüşü destekle­mektedir.” (Mehmet Toprak, “Cevşen”, DİA, cilt: 7, sayfa: 463.)

Cevşen-i Kebîr özellikle Şiî dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmış ve Muhammed Bâkır el-Meclisî, Hâdî-i Sebzevârî, Muhammed Necef el-Kirmânî el-Meşhedî ve Habîbullah b. Ali Meded es-Sâvecî el-Kâşânî gibi müelliflerce şerhedilmiştir. Bunlardan Sebzevârî’nin Şerhu’l-esmâǿ adıyla bilinen eseri defalarca basılmıştır. Cevşenin Şiî dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur. Dua bazı Şîa bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır. Türkiye’deki Ca‘ferî gruplarından Kerbelâ veya Meşhed’e gidebilenler böyle bir kefen alıp gelmekte ve bunun cenazelerine sarılmasını vasiyet etmektedirler. Cevşen-i Kebîr aynı gruplar tarafından Kadir gecesi ümidiyle kutlanan ve “ihya geceleri” adı verilen ramazanın 19, 21 ve 23. gecelerinde de kendi camilerinde topluca okunmaktadır.

Dua, boyna asmak için değil, onunla Allah’a yalvarmak için öğrenilir veya yazılır. Cevşenin içinde güzel dua ve zikirler bulunmaktadır. Ama hurafelere inanarak ve aslı astarı olmayan beklentiler içine girerek onları okumak ve üzerinde taşımak caiz değildir.

Kişi duayı, bir şeyi boynuna asarak değil; içten, samimi bir şekilde  Allah’a yalvararak yapmalıdır. Peygamberimiz böyle yapmıştır. İlgili hadisler şöyledir:

Ebû Saîd radıyallahu anh’den rivayete göre o şöyle demiştir:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem göz değmesinden ve cinlerin şerlerinden dolayı Allah’a sığınır ve dualar okurdu. Muavvizetân sûreleri denilen Nâs ve Felak sûreleri nazil olunca diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki sûreyi okumaya başladı.” (Tirmizi, Tıbb 16; İbn Mace, Tıbb 33)

Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor:

“Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm her gece yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Nas ve Felak surelerini ve Kul hüvallahu ahad’i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.” (Buhari Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50; Tirmizi, Daavât 21; Ebu Dâvud, Tıbb 19)

Kaynak: DiNiHABER.C0M / Özel İçerik