Yine elleriniz boş döneceksiniz!

Ömer Altaş

VAN 18.06.2014 11:05:08 0
Yine elleriniz boş döneceksiniz!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Ekmeleddin İhsanoğlu örnekliğinde temel çelişki ve baş çelişki:

Ünlü bilge Beydeba, Kelile ve Dimne adlı eserinde, insana ve günlük hayata dair akıl dolu öğütler vermek için fabl türü öyküler anlatır.

Benzer bir öyküyü güncel siyaset için konu edebiliriz.

Karganın biri, çok beğendiği güvercin gibi yürümek istemiş.

Beceremediği gibi eski yürüyüşünü de unutmuş, karga bu nedenle paytak olmuş.

Karga sadece onun gibi yürüdüğünde güvercinin asil, cazibeli görüntüsüne kavuşacağını hesaplamış olmalı.

Oysa bilindiği gibi karga ne akıllı bir kuştur!

Türkiye politikasının güncel sıcak olayları içinde karganın düştüğü bu tuhaf mahcubiyetin benzerini kim ya da kimler yaşıyor?

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu çatı adayı olarak seçenler kötü bir öykünme ile içinde yeni bir drama yazdıklarının farkındalar mı?

Onlar, neden ne yaparlarsa bir türlü olmuyor?

İhsanoğlu’nun, Cumhurbaşkanlığı seçimine çatı adayı olarak belirlenmesi sonrasındaki süreçte en temel soru bu olacak.

Bu sorunun cevabı bir şekilde bilimsel veriler ışığında cebirsel testlerle sunulsa dahi onlar meselenin özünü yine anlayamayacaklar.

Öyleyse düzünden bir kez daha izah etmek gerekiyor.

Bakışlarındaki mikroskobik açı bozukluğu, sırtlarını yasladıkları kaidenin çaprazı, fikri yaratılış kodları nedeniyle bazı şeyleri görmekte güçlük çekiyorlar.

Bu nedenle yanlış teşhis koyuyorlar. Tabii sorunlar oluşuyor. Fıtratlarının bu yeni durumu taşımaya elverişli olmadığını kabullenmek istemiyorlar.

Yeni Türkiye oluşumunu taşıyan söylemin “İslami terminoloji” olduğunu görerek onu taklit ettiklerinde meselenin özünü çözmüş olacakları sevincini yaşıyorlar.

Hızlı bir sonuçlandırma ile ifade edecek olursak geriye döndüklerinde eski söylemlerinin de içinin boşaldığını acı bir şekilde fark edecekler.

Ne eskide kalabilecekler ne de yeni de yer bulabilecekler!

50 yıl sonra bu sınıfların neden paytaklaştığını retrospektif yöntemle araştıran akademisyenlere şimdiden bir iyilik yapalım.

Onlar Türkiye’nin temel çelişkisinin İslamlık- anti İslamlık üzerinden okunması gerektiği tezini (ve tezimizi) yanlış anlamış görünüyorlar.

Bu temel çelişkinin siyaset arenasında da geçerli olduğunu düşünerek daha doğrusu zorunlu olarak kabul ederek hem ayaklarına kurşun sıkıyor hem kişiliksizleşiyorlar.

Türkiye’de temel çelişki tam da budur.

İslam’a karşı “savaş açıldığında” başka olgunun tutunma şansı yoktur.

Bu temel çelişki ülkenin bütün zeminini, bütün atmosferini ve bütün sularını, baydan boya, varlığı fark edilmeyecek şekilde, sıradan, normal, serbest bir şekilde kapsamış bulunuyor.

Örneğin; her vatandaşın ruhu ister-istemez İslamlık ritüelleriyle doludur, beş vakit ezan, fenni sünnet, cenaze, doğum, şehitlik benzeri mevhumlar, inşallah, merhaba, selam gibi yaşamsal diyalogların tamamı, herkesin isminin İslami isimler olması, Ertuğrul (Özkök), Ekmeleddin (İhsanoğlu), Kemal (Kılıçdaroğlu), Kenan (Evren), Tayyip (Erdoğan), Devlet (Bahçeli), Yılmaz (Özdil), Rahmi (Koç), Aydın (Doğan), Dursun (Karataş), Abdullah (Öcalan), Fethullah (Gülen), Hüseyin (Aygün), hatta Türklük ve Kürtlük..

İslamlık havzası bu topraklarda doğanların kaçabileceği bir olgu değil.

Karaya kara, havaya hava, suya su demenin anlamsızlığı gibi bu gerçekliğe de durup dururken İslam diyenlere toplum sadece bir tek şey söyler: “Hayır mı?”

Normal olana anormal yaklaşanlar en azından kınanırlar.

Temel çelişki Türk siyasetinin de ana yönlendiricisi.

Ancak ülkenin “baş çelişkisi” ile korelasyonu olmalı.

Türkiye siyasetinin baş çelişkisi ise bugün; eski Türkiye ile yeni Türkiye’dir.

Siyasal İslamcılık ve siyasal Kürtlük kendini yeni Türkiye tarafına atmayı başardı.

Temel çelişki nedeniyle Alevilik ve Ermenilik diğer bitişik-nizam eski düzen unsurları gibi olgusal olarak ayak diriyor. Onların yeni Türkiye geçişini engelleyen hiçbir şey olmamasına rağmen eskide kalarak konuşmayı tercih ediyorlar hala.

Özellikle 30 Mart seçimlerinin travmasında sonra bütün eski düzen yapıları bir muhasebe sürecine girdi.

Onlar yeni Türkiye sürecini, yeni Türkiye sürecini taşıyan siyasal İslam olgusunu taklit ederek durdurabileceklerini sanıyorlar.

Oysa baş çelişki tam karşılarında duruyor ve “enselerinde soluyor.”

Tek tipçi Kemalist TC ile demokratik yeni Türkiye ayrımında yanlış yerde durdukları için İslamlık söylemlerinin tamamı da boşluğa düşecek.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için çatı adayıyla masaüstünde planladıkları projelerin çoğunun gerçekleşmediğine gözleriyle tanık olacaklar.

Ekmeleddin bey için bir kere ilk toplumsal refleks “eski düzenin din adamı” olacaktır.

Alt tepkilerde şunlar bile var olacak; Kravatlı din adamı mı olur? Niye sakalı yok? Dindar ise neden eşi açık?

Üst tepkiler ise şöyle gelişebilir:

Eski küresel düzeninin, BOP tarzı din adamı.

Ortadoğu’daki Siyonist vesayet paradigmasının İslami yüzü.

Eski Türkiye oligarşik rejiminin uygun zamanlar ve koşullar için yedeklediği din adamı.

Bunların her biri yeterince sorunlu tanımlamalar olmasına rağmen..

Hatta İhsanoğlu figürü, abartılı da olsa dini terminolojinin en önemli politik üç argümanında biri olan “Belam” kalıbıyla ele alınacak. Siyasi dini gelenek iktidarı Firavun-Karun-Belam üçlemesinde kral-sermaye-din şeklinde tercüme ederek tanımlamış ve bunu temel içgüdü haline getirmiştir.

E. İhsanoğlu olgusu, tabii olarak, zorlanmaksızın bu öğretiye dayandırılacak.

Hizmet Hareketi’nin üst yapısının piyasalaştırdığı din-iman dünyası referansını arkasına almasına rağmen böyle tahakkuk edecek.

Sempatik gelmeyecek.

Öyle görünüyor ki yine elleri boş dönecekler.

Bundan sonra kendileri de olamayacaklar.

İdeolojik ve politik yapıların günü gelince mutlaka kendini inkar etmesi bir kader mi?

Neden önce kendi kendilerini bitirirler sonra toplum içinde eriyip giderler?

Onlar ana kapıdan girselerdi ve kendi “öz kimlikleriyle” siyaset yapsalardı Recep Tayyip Erdoğan’ı yenebilirlerdi!

İşin doğrusu, akıllı bir stratejist çıkar da muhalefeti bu yönde sevk ederse, yeni Türkiye’ye emek vermiş kurucu unsurların demokratik seçimde kayıp yaşama olasılığı mümkün olur diye tedirginlik yaşadığımızı itiraf edelim.

Görünen o ki bu stratejik akıl artık ne İngilizlerde kalmış ne de Amerikalılarda.

Öyle görünüyor ki büyük efsane bitti, kurnaz İngiliz efsanesi bitti.

Kesif evham dağıldı, her şeyin arkasında CİA var kuruntusu gerçeğine koşuyor.

Eğer İngilizler efsanelerde bahsedildiği gibi akıllılarsa bu yeni durum nedeniyle geriye tek bir şey kalıyor: Recep Tayyip Erdoğan onların adamı(!)

Dramatik komediyi bir kenara bırakacak olursak, bu topraklarda oyun kuruculuk özelliğini yetiren Anglo Sakson ekseni yeni kurucu unsurun bizatihi “toplum” olduğunu henüz anlamadı.

Gerici Türk aydınları ve özellikle Solcular ise bunu yine en son anlayacaklar.

Bu sosyolojik tahlili yapıp yeni Ortadoğu düzenini kabul ederek kendi elleriyle eski düzen platformunu dağıtamayacaklar.

Yeni jeopolitiğe ayak uydurmakta gecikiyorlar.

Bu gerçek küresel eski düzen kurucu güçlerinin izafi güç kaybına işaret ediyor.

Bu ölümcül stratejik boşlukta mahalle terminolojisiyle “biz daha çok ekmek yeriz.”

Kimse detaylara takılmasın; oluşan yeni jeopolitik ve hatta kültürel rahim yeni bir evrenin ve yeni bir düzenin en güçlü habercisidir.

“Düşman” uyanmadan biraz yol almak gerekiyor.

Zira onlar bülbülü taklit etmek için gecenin geç saatlerine kadar oyalandıkların için ağır uykudalar.

omeraltass@gmail.com

twitter.com/omraltas

www.facebook.com/Ömer Altaş