Yakup Aslan Yazdı

Yeni Dünyaları Keşfeden Korsanların Egemenliği

VAN 20.07.2012 23:43:45 0
 Yakup Aslan Yazdı
Tarih: 01.01.0001 00:00
Yeni Dünyaları Keşfeden Korsanların Egemenliği
 
Yakup Aslan
 
İngilizler, “Yeni Dünyalar” keşfetmek maksadıyla ülkelerindeki suça karışmış, kirlenmiş korsan sıfatlı insanları görevlendirdiği zamanlarda, insanlar tabii bir yaşamla mutlu varlığını sürdürüyordu. Hayatları sıradan olaylarla renkleniyordu. Derme çatma evlerde yaşıyor, ihtiyaçlarını tabiattan, avlanarak ve verimli toprakları keşfettikleri tohumları ekerek gideriyorlardı. Gençleri av peşinde koşarak olgunlaşıyorlardı. Özgüven, aşiret bağlarındaki tabiilik içerisinde formüle edilen bir ritüel halini almıştı.
Yabancılar bu bakir toprakları keşfettiklerinde gemileriyle, yeni icat ettikleri toplarıyla, tüfekleriyle geldiler. Yerlilerin ilkel silahları karşısında, bunlar bir üstünlük sağlıyordu. Yabancılar korsan gemilerini demirleyip kayıklarla sahile çıktıklarında, orada yaşayan yerliler şaşkınlık, panik ve endişe içerisinde onları karşıladılar. Yeni gelenler, yerlilerin zararından emin olmak veya onlara güçlü olduklarını göstermek için, silahlarıyla kan dökmeye başladılar. İlk başlangıçta, yerliler topraklarını, geleneklerini, yaşadıkları özgür atmosferi korumak maksadıyla canları pahasına direndiler. Yerli savaşçılar ateş kusan toplara, silahlara rağmen çapulcu korsanlara galebe çaldı. Sonralarında gemiler yenilerini getirdi. Hayatları kan dökmek, kundakçılık ve yağmacılıkla geçmiş olan bu yeni güçler, önce sahillere ve daha sonrasında bölgeye hâkim tepelere karakollar, ahşap kaleler kurdular. Kimi zaman bu kalelerinde ölümüne muhasara altında kaldılar, yılmadılar. Geri dönmeleri halinde giyotinler onları bekliyordu. Geldikleri topraklar yüz millerce uzaktaydı. Şartlara, açlığa, salgın hastalıklara, muhasaraya karşı direnmekten başka çareleri yoktu. Muhasarayı kırmak için büyük bedeller ödendi. Çatışmalar esnasında yakalanan esirlere, bu topraklarda durmalarının yanlış olduğu anlatıldı. İlkel kabilelerin en insani duygularıyla misafir edilen bu esirler, kendi kimliklerini terk etmedikleri ve geleneklerinde direndikleri için o toplumun içerisinde hep yalnız kaldılar. Bilgi ve keşifler onların üstünlük taslamalarına, kibirlenmelerine vesile oluyordu. Şartlara, geleneklere, kültüre karşı gururun, kibrin, benliğin hisarında kendilerini hapsederek direnmek suretiyle muhalefetlerini sürdürecekleri anlaşılınca, çözüm arayışları başlar. Kabilenin sırlarını öğrendikleri gerekçesiyle öldürülmek istenmeleri üzerine, büyükler, vicdanlar buna izin vermez ve geldikleri yere geri gönderilmelerini isterler.
Geri gönderilirler. Ancak onlar, yerli kabilelerin bütün sırlarını, zaaf noktalarını, kırılmaya müsait yanlarını öğrenmişlerdi. Vebanın, koleranın, açlığın sonun başlangıcını hazırladığı ortaya çıktığında, ağır bedeller ödeyerek muhasarayı kırmaya karar verirler. Kan dökerler. Gördükleri her canlıyı öldürürler ve yerlilerin derme çatma yerleşim alanlarını işgal edince her tarafı ateşe verirler. Ormanlar yanar. Evler, ahırlar, otlar, ahşap damlar yandıkça içindekiler de yanar. Yanan canlı kokusu yoğunlaştıkça onlar vahşileşir, canileşirler.
Sömürgeci, vahşi ve küstah yağmacılar, talandan sonra öldürmedikleri her canlıyı esir alırlar. Esirleri kale içerisindeki mahallelerde, birbirlerinden irtibatsız bir halde tutarlar. Herbiri kendi alanında bu yeni hayata, direnir. Yalınayak ve bir deri parçasıyla örtülen bedenleri, yeni elbiselerle, ayakkabılarla tanışır. Herbirine bir eğitimci verilir. Vahşi hayattan, kültürden kopmaları için sosyal etkinliklerin, yaşam tarzının içerisine sürüklenirler. İlkel yaşam şeklinden, modern dünyaya geçişte dünyevileştiklerinin farkında olmazlar. Daha fazla direnemezler. Onların dilini öğrenir, koca kitaplarda yazılan tarihlerini, kültürlerini, edebiyatlarını okuyarak büyürler. Bayraklarla, ulusal marşlarla, ulusların üstünlüğüyle tanışırlar. Etnik fenomenlerini reddetmek zorunda kalarak, dönüşme, dejenere, değişme, asimile politikalarını benimsemekten başka çareleri kalmamıştı. Geçmişten kopmalarına çalışılmış, yeni bir kültürün, modern hayatın içerisinde kendileri olmalarına izin verilmemiştir. Biryandan ruhları geçmişte kalmışken, cisimleri, bedenleri başka bir kişiyi var etmiştir. İnsanlar arasında ruhsuz bir beden gibi dolaşmaktadırlar. Şartların zorlamasıyla içine girdikleri bu yeni kalıbı, istedikleri gibi şekillendirmelerine izin verdiklerinden beyaz tenli yabancı efendiler, onu şekilden şekle sokar. Yabancı efendiler, her şeyi katlettikten sonra zulüm sarmalı atmosferinde farklı özellikleri olan insanları aynileştirmeye, tek tipleştirmeye çalışarak dünyanın en büyük cinayetini işlemekten çekinmezler. İnsanları aynileşmeye zorlamak en büyük cinayettir… Özgür alanlarda yaptığı ayinlerin yerine, inancını değiştirmeye ve kilise ayinlerine zorlanırlar. Değişirler, efendilerine, katillerine, şeytanlarına benzemeye çalıştıklarının farkında olmadan kendilerini ispatlama kompleksiyle etraflarını da dağıtırlar. Şeytanlarına, katillerine benzemeyecek kadar asil olanlar, kişilikleri/fıtratları kişiliksizleşen atmosfere karşı direnmiş olanlar bu zillete rıza göstermediler ve başkaldırdılar. Her başkaldırışta en şiddetli şekliyle imha edilmeye çalışıldılar. Bunun için bütün yöntemler kullanıldı ve sesleri kesilmeye çalışıldı. Değişim ve dönüşüm prangasını, kirli/yoz paradigmaları karşılığında kabullenen zavallılar, efendilerinin takdirini kazandılar. Kralların sarayında ağırlanarak takdir edildiler, çocukları saray mekteplerinde eğitildi. Medeniyetin, köhnemiş imparatorluk kültürünün büyüsüne kapılıp böyle bir değişime fırsat verdiler. Verimli topraklarını, zenginliklerini işgalci yabancılara terk etmek zorunda kalıp göç edenler, daha uzaklara, tabiatın derinliklerine, dağlara, yaylalara gidip yeni bir hayata başladılar. Ancak orada rahat bırakılacaklarından emin değillerdi. Medeniyetlerini savaş barbarlığı üzerine kurmuş olanların, insanlığın başına getirmiş olduğu felaketin hikâyesiydi bu.
“Bunlar geride kaldı, dünya medenileşti, globalleşme sınırların kaldırılmasını zorunlu kılıyor. Herşey değişti…” iddiası ne kadar yavan ve yalan. Koca bir masal, kırmızı ironi. Hiçbir şey değişmemiştir, sadece yöntemler biraz daha teknik, modern argümanlar da içeriyor. Bu insanlık paradoksu bütün tarih boyunca hiç değişmiyor, tarih tekerrür ediyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de savaş yöntemlerini, araçlarını, teknolojiyi insan aklı üretiyor, ancak bunu üretenler, sadece kendi toprakları üzerinde mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdüren insanları katledip, yerlerini yurtlarını yakıp, kendi hâkimiyetlerini geliştirmek için kullanıyorlar. Barış demagojileriyle, algıyı yönlendiren ironileriyle gerçek maksadı kamufle eden korsanlar, yalana dayalı bir enstrümanla aynı şekilde cinayet işliyorlar, işgal ediyorlar. İnsani değerleri referans alan kavramların ait oldukları ontolojik bağlamından koparılarak zalimlerin hizmetine sunulması misyonunu üstlenenler, şeytanına benzeme çabasında histeri nöbetlerinde çapulcuların, yağmacıların, deniz korsanlarının işgallerini meşrulaştırdıkça zalimler daha rahat bir alan buluyorlar. Belki eskisi gibi gelip buralara yerleşmelerine ihtiyaç kalmamıştır, ama onun yerine o toprakları kendileri adına yönetecek pusulasız, kişiliksiz, kimliksiz, hegemonik ve operasyonel kadroları getirip yerleştiriyorlar. Her yıl bu beyaz tenli yabancıların, yalancıların kan dökmek, yeni toprakları işgal etmek ve oralara yerleşmek için ne büyük yatırımlar yaptığını düşünürsek, geçmişte korsan gemileriyle gelip önce sahillere ve daha sonra en verimli topraklara yerleşen yabancıların zihniyetinin henüz bile dünyayı kana buladığını anlarız. Yerleştiği topraklar üzerinde, uygulamalara, adaletsizliklere, yok sayılmaya isyan edenler bugün de en şiddetli bir şekilde sindirilmeye, susturulmaya çalışılıyor. Gülünç bahanelerle zindanlara atılıyorlar, kendi yasakladıkları silahlarla bu muhalefeti imha etmekten çekinmiyorlar. O zaman değişen ne? Tarihi anakronizm içerisinde, modernizm adına, medeniyet adına yapılan bunca propaganda, batılılaşma serüveni, Avrupalılaşma adına oluşturulmaya çalışan bu algı, dezenformasyon, uyutmadan, eşekleştirmekten, yanıltmaktan, kandırmaktan başka hangi hedefe hizmet ediyor. Yabancı işgalcilerin geliştirdiği roterik ve genel formasyonu onun yapısal durumuna ilişkin bazı ipuçları vermeye yetmektedir. Evet, bazı argümanların dışında dünden bugüne değişen hiçbir şey yok. Çapulcuların zihniyeti egemen ve buna muhalefet eden vicdanların duruşu devam ediyor. Zilleti, uşaklığı, aşağılanmayı, ihaneti, zulmü, haksızlığı, adaletsizliği kabul etmeyen insanların duruşları zalimlerin önündeki en önemli engel olmaya, tarih boyunca olduğu gibi devam edecektir…