Van futbolunun Şef’i anlatıyor: “Kendime söz verdim, yedek kalırsam futbolu bırakacağım”

Van’ın futbol tarihine “ Şef” lakabıyla adını yazdıran Şahabettin Sönmez futbolculuk yaşamını, acı tatlı anılarını, olayları ve unutmadıklarını İkram Kali’ye anlattı.

VAN 23.08.2023 13:34:00 0
Van futbolunun Şef’i anlatıyor: “Kendime söz verdim, yedek kalırsam futbolu bırakacağım”
Tarih: 23.08.2023 14:17 Güncelleme: 23.08.2023 14:19

Van'ı en iyi tanıyan ve arşivi güçlü gazetecilerden biri olan İkram Kali'nin yaptığı spora dair özel söyleşiler dizisini sizler için yayınlıyoruz…

Van futbolunun Şef’i anlatıyor:

“KENDİME SÖZ VERDİM, YEDEK KALIRSAM FUTBOLU BIRAKACAĞIM”

İsyan ve işgal ile 1915’de yakılıp yıkılan Van, yeniden hayata tutunmaya çalıştığı 1920-1970’li yıllar her alanda yokluklar dönemiydi. Spor yokluklardan payına düşeni fazlasıyla almıştı. Futbol müsabakaları için gerekli soyunma odaları, tribünü olmayan toprak bir saha, dört duvar vardı. Ancak Vanlıların futbol sevgisi büyüktü. Futbola gönül veren Vanlılar ya yönetici ya da futbolcuydu. İşte o günlerde Van’ın futbol tarihine “ Şef” lakabıyla adını yazdıran Şahabettin Sönmez futbolculuk yaşamını, acı tatlı anılarını, olayları ve unutmadıklarını İkram Kali’ye anlattı.

İ KALİ: Evimizin yakınındaki Erkek Sanat Okulu önünde bulunan eski toprak sahada sarı lacivert Şengençlerspor takımında futbol oynarken sizi çocukluk yıllarda izliyorduk. O zaman futbolseverler size "Şef" diyorlardı. Öğreninceye kadar hep neden Şef diyorlar diye merak ettim. Şef, Şahabettin Sönmez kimdir? Van’da hangi mahallede oturuyordunuz?

-Van’da 1944 yılında doğdum. 4 kız, 7 oğlan 11 kardeşiz, ben 4 numarayım. Babam gümrük amiri, annem okuma yazma bilmeyen ev hanımıydı. İlkokulu Van’ın Saray ilçesinde (o zaman nahiyeydi) okudum. Ortaokulu Kars’ta, sanat okulunu Kilis’te okudum, üniversiteye imkânsızlıklar yüzünden gidemedim. Eskiden kimlik çıkarırken nüfus memurları ay ve gün pek yazmazmış, isimleri, soy isimlerini yanlış veya kendilerine göre yazarlarmış. Çocuk oldu, kız ise beş ay, oğlansa üç ay sonra nüfus kaydı yapılırmış. Doğum tarihleri de o yılın mevsimsel gelişmeleri, akıllarda kalan önemli tarihi olayları ile hatırlanırmış. Kimliğimde bu nedenle ay gün yoktu. Bir gün rahmetli anama “ Ana ben hangi ayda doğdum” dedim. Anam da “Valla oğlum sen kirazlar olanda yeni olmuştun” dedi. Nüfusa gittim, doğum tarihimi 10.08.1948 diye kütüğe işlettim. 3 oğlum, 2 kız, 3 erkek 5 torunum var.

İ KALİ: Van’da hangi mahallede oturuyordunuz?

-Ata baba evimiz günümüzde Edremit ilçesine bağlı Eminpaşa Mahallesi Edremit Sokağındaydı. Mahalle çocuklarıyla bazen fırfıra (topaç) çevirme, milav, aşuğ, fanti, melikan ve top oynardık. Mahallede abim birini ölümcül şekilde dövünce sorunun büyümemesi için ailece ayrılmak zorunda kaldık. Bahçıvan Mahallesi Bahçeli Sokakta amcam Kara Silo’dan kalan yerde bir ev yaptırıp oraya taşındık.

İ.KALİ: Öğrencilik dönemine ait hatırladığınız anı veya olay var mı?

-Van’dayım. Sağlık Müdürlüğü’nde çalışıyorum. Bir çocuk geldi “Şef abi Dadaş (Atatürk Lisesi Müdürü Servet Aydınoğlu) bu gün senin kardeşin Mustafa’yı dövdü” dedi.

İ.KALİ: Araya girerek bir bilgi paylaşayım… Şahabettin Bey’in sözünü ettiği kardeşi Mustafa Sönmez benim de doğruluğun olan kıymetli ağabeyim, Van’ın yetiştirdiği önemli isimdir. Van’da doğmuş, liseyi Van’da okumuş yükseköğrenimini Orta Doğu Teknik üniversitesi İdari Bilimler Fakültesinde tamamlamıştır. Siyaset bilimci, sendikacılık uzmanı Mustafa Sönmez, halen televizyonlarda ekonomik analizler yapan, gazete ve dergilerde bilimsel makaleler yazan, çok sayıda kitapları olan iktisatçı, ekonomist gazeteci ve yazardır.

-Ben de “niye” dedim. “Mustafa lisenin önünde domatesli peynir ekmek satan biri var, ekmek alırken zili duymamış, geç kalınca Dadaş da onu dövdü” deyince çok içerledim. Akşam oldu evden ekmek bıçağını aldım memurların gittiği kulüpleri gezmeye başladım. Bir kulüpte Dadaş’ı buldum. O beni tanıyor ama Mustafa’nın kardeşi olduğumu bilmiyor. “Gel” dedim. Öfkeli halime bakınca tedirgin oldu. Beni sakinleştirmeye başladı. Kulübün sahibi Kemal İşcan (Karagöz Kemal) gelip araya girerek beni sakinleştirme uğraşı verdi. Sonra başkaları da araya girdi. Dadaş bana sarılıp öperek gönlümü aldı. Bende sakinleşerek gittim.

İ. KALİ: Futbol sevginiz, topla arkadaşlığınız kaç yaşında,- nasıl başladı?

En büyük eğlencem futbol oynamak, en yakın arkadaşım toptu. Ortaokul öğrencisiyim. Babamın görevi nedeniyle Kars’ta bulunuyorduk. Mahallede top oynarken bir şut attım top komşunun camını kırıp evin içine düşünce çok korktum. Çünkü babamın cezalandıracağını ve biliyordum. Kadın topu aldı vermiyor. Benimde yeni top alacak param yok. Babama söylerse babam bir daha top oynamama asla müsaade etmez. Evimizin az ilerisinde komşumuz Foto Sacit abi vardı ona gittim derdimi anlattım. Yufka yürekli, insan sevgisiyle dolu Cahit amca gel dedi. Kadının evine birlikte gittik, kadınla konuştu. Sonra kırılan cam çerçevesinin ölçüsünü aldı, camcıyı çağırarak camı taktırdı, topumu kadından alarak bana verdi. Topuma kavuştuğum ve babamdan ceza almaktan kurtulduğum için nasıl mutlu ve sevinçli olduğumu anlatamam. Topuma kavuşunca dünyalar benim oldu. Cahit amcanın elini öperek teşekkür ettim. Cahit amca beni uyararak sakın babana bahsetme dedi. Bu dünyada çok iyi insanlar olduğunu çocuklukta yaşayarak öğrendim.

İ.KALİ: Futbol yeteneği olan çocuklar, gençler amatör spor kulüplerine nasıl seçiliyordu?

-Futbolu bilen ağabeylerimiz tarafından gözlenerek seçiliyordu. Van Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü’nde çalışan Zeki Oğuz abi kendisini futbola adamış, çok sayıda futbolcu yetiştirmiş, Van futboluna büyük emekler vermiş saygıdeğer futbolcu, çalıştırıcı ve yöneticiydi. 1950-80’li yıllar arasında Zeki abi mahalle ve okullarda top oynayan yetenekli gençleri arar bulur çalıştırdı. Futbolcu seçerken öncelikle ahlakını, karakterini inceler, ailesini araştırırdı. Futbolda aranan dinleme, uygulama, dikkat, arkadaş ilişkisi, surat, topa vurma, sağ sol ayak, fizik ve kondisyona bakar daha sonra lisans çıkarırdı. Zeki abinin tüm futbolcu arkadaşlarımıza maddi ve manevi desteği de olmuştur. Çok iyilikseverdi. Herkesin okul ve ailevi durumunu iyi bilirdi. Kaç kez bana 10 lira harçlık vermiş. Bunu da asla unutmam. Antrenmandan sonra evimize koşarak yayan giderdim. Zeki abi 10 lira verir lezzetli Van şivesiyle; “ Gubani (kurban olayım) bir paytona bin evine git” dedi. Tabi ben paytona para vermek yerine yine koşarak eve giderdim.

İ.KALİ: Formasını giyme hayali kurduğunuz, taraftarı olduğunuz İstanbul’un büyük takımlarının maçlarını nasıl takip ederdiniz?

-Maçları radyodan, gazetelerden takip eder, hiç bir maçı kaçırmazdım. Daha sonra televizyonlardan izlemeye başladık. Radyodan maç dinlemek büyük keyifti. Özellikle evde, bahçede, arabada, parklarda Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray takımlarının maçları heyecanla dinlerdik.

İ. KALİ: Hangi kulüpte amatör lisanslı futbolcu olarak ilk kez forma giydiniz?

-Amatör olarak futbola Kilis’te başladım. Kilis Karataş kulübünde forma giydim. Galatasaraylı Talat Özkarslı beni Gaziantep Şehreküstü takımına aldı. Şehreküstü’de bir yıl sonra Reyhanlı Gençlik’te oynadım. Van’da Şengençlerspor kulübü ve Vanspor da oynadım. Askerlikte iki yıl Balıkesir Karagücü’nde firma giydim. Hiç unutmadığım bir anımı anlatayım: Balıkesir’den sonra askerde İstanbul Hadımköy’e nakil olduk. Bizim bölükte Adana Demirspor’dan Ali diye bir arkadaşım birde Sivas Demirspor’dan İsmail ile üç samimi arkadaştık. Bir gün komutan üçümüzü çağırdı bir ay saç tıraşı olmayacaksınız deyince olayı az çok kavramıştık. Bizi bir takıma götürüp sahte oynatacaktı. Bir ay sonra bizi çağırdı üç arkadaş Hadımköyspor’da bir maç oynayacaksınız. Bu arada biz üç kişi her gün antrenman yapıyoruz. İstanbul ilçeleri birleşmiş bir kupa bırakmışlar finalle Hadımköy ile Terkos kalmış. Neyse maça gittik, ben 5 numara Ali 9 numara İsmail’de 3 numara. Maça çıktık türbinler tıklım tıklım. Bayanlar çocuklar var. O güne kadar futbol maçı izleyen bayan seyirci görmemiştim doğrusu bir tuhaf oldum. Heyecan bastı maç başladı. Tezahüratlar ile uğultu ses o biçim. Devre bitti hoca İsmail’i alınca ben biraz bozuldum. Çok iyi oynuyorum Ali’de toplara çok iyi vuruyor ama kaleci hep çıkarıyor. Müsabakanın bitmesine 15 dakika kala komutana işaret ettim ileri çıkacağım diye. El işaretiyle yok dediyse de ileri çıktım. Bir korner atışı oldu, yükselerek kafa çaktım top doksan tabir denilen yerde ağlarla buluştu. Gol olunca kendimi yerde buldum, takımın hepsi üstümde altta nefes alamıyorum. Maç 1-0 bitti taraftar sahaya indi ve kupayı aldık. Birliğimize döndük. Komutan ödül olarak bize 10 gün kafa izini verdi.

-İ. KALİ: Büyük takımlarda forma giyme gibi bir hayaliniz var mıydı? Sizin döneminizde Milli formayı giyen Vanlı futbolcular oldu mu?

-Her futbolcunu en büyük hayali Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi büyük takımlarda oynamaktır. Benim de hayalim Fenerbahçe’de futbol oynamaktı. Yeteneğimiz, heyecanımız vardı ama Van’ın ve Vanlı futbolcuların o dönem imkânsızlıkları çoktu. Yokluklar dönemiydi. Profesyonel anlamda Van’a pek antrenör gelmedi. Bizim zamanımızda Zeki Oğuz, Attila Beyaz, Hikmet hoca, iskeleli Fuat Öztürk bunlar takımları çalıştırırlardı. Gerçek şu ki futbolu iyi bilen hocamız, tesislerimiz olmadı. Sağdan soldan bazı kişilerden gördükleri hareketleri yaptırarak özveriyle takımı çalıştırılıyorlardı. Ancak bu onların eksiği değildi. İmkânlar bu kadardı. Nihat Soydan, Metin, Çetin Soydan, Niyazi Gülseven, Fuat Öztürk, Ümit Milli takımına seçildiler.

İ. KALİ: Futbola başlarken kimden etkilendiniz? Hangi takımın taraftarıydınız?

- Fenerbahçeliyim, ama Beşiktaş'ın efsane futbolcu Yusuf Tunaoğlu’nu kendime örnek aldım, hep onun gibi bir futbolcu olmak istedim. Yusuf çok iyi bir libero idi. 3 oğlum da BJK’lidir. Sporda eğitim çok önemlidir. Onun için iyi bir futbolcu olmak için alt yapı şart diyorum. Çocukları amatör futbol oynadılar. Şimdi torunum alt yapıdan yetişiyor.

İ.KALİ: Van, Saray, Kars, Kilis sonra ata baba toprağı Van’a kesin dönüş. Futbol tutkusu Futbol yeteneğinizi Van’da kim, nasıl keşfetti?

-Evden çarşıya gidiyorum, Şehir Parkı diğer ifadeyle çay bahçesinde tek başıma oturup bir iki çay içip eve dönüyorum. Bir iki kişiye futbol sahasını sordum. Sanat okulunun önünde bir toprak saha var maçlar orda oynanıyor dediler. Heyecanla öğleden sonra sahaya gittim. Saha toprak, tribün, soyunma odası hiçbir şey yok. Duvaralar ve maçtan maça file takılan kale direkleri var. Sanki toprak saha çok bozulacak gibi takımlar sahanın yandaki toprak alanda çalışıyorlar. Turuncu siyah renkleriyle Karayolları takımı Yolspor geldi. Antrenmana başladılar. İçim geçiyor şu topa bir iki şut atayım diye. Karayolları takımını şöyle tarif edebilirim: Kalede Yaşar Budak, İrfan Taciroğlu (lastikçi), Enver Ağar, Enver Kaya, Remzi Budak, Attila Kürüm (subay Ercişli), Uçun Orgaç (Füze), Fevzi Koç, Atila Beyaz, İskeleli Engin, Cemil Kaplanoğlu. Bir süre sonra sarı lacivertli Şengençlerspor da geldi. Ayrı ayrı yerde çalışıyorlar. Ahh n'olur beni de aralarına alsalar diye içimden Allah’a yalvarıp dua ediyorum. Karayolları bir saat sonra gitti, Şengençler takımı kaldı. Çift kale oynayacaklar, Eşleştiler, bende taşın üstüne oturup hayranlıkla onları izliyorum. Bir kişi eksik kaldı. Zeki Oğuz abi seslenerek “ Vıle gubani sende kaleye geç” Dedi. Bende hayır ben oynayacağım dedim. “Peki, gel” dedi. Kaleye birini gönderdi. Bende pantolonun paçalarını sıvayıp çoraplara sıkıştırarak sahaya çıktım. İki top istop ettim, iki de top kaptım ve uzun vurdum. Zeki abi yeteneğimi görünce gelip bileğimi tutarak “ Gardaş sen nerelisin” Dedi. Ben de “Vanlıyım” dedim. “İyi de kimlerdensin? “ diye sordu. Zeki abiye aile hikâyemizi anlattım. Daha sonra ilişkisiz belgesi, lisans ve mukavemet belgemi götürüp gösterdim. Benimle ilgilenmeye başladı. “Sana iş bulsak bizde oynar mısın “ diye sordu. “Tabi dedim.” Beni Cumhuriyet Caddesi İş Bankası yanında akü dükkânı olan Şengençlerspor Başkanı rahmetli Nevzat Amiklioğlu’na götürdü. Ona da belgeleri gösterdim, elimdeki belgeleri aldı. “Buralarda bekle” Dedi. Bir süre sonra çağırarak “Belgeler bende kalsın yarın gel işini halledelim” Dedi. Elini öptüm sevinçle, hayaller kurarak oynaya güle tabana kuvvet eve gittim. Evimiz Edremit sokağında, nereden bakarsan 15 km var. Neyse ertesi gün geldim. Nevzat abi evimizi sordu tarif ettim. Bu arada biriyle telefonda konuşuyor karşıdakine “Şamranaltı İlkokulu olsun” dedi telefonu kapattı. Bana da “Milli Eğitim Müdürlüğüne git Kerim Tuncer Bey seni bekliyor” dedi. Rahmetli Kerim Bey’e gittim istediği belgeleri verdim. Sanırım Kerim Bey Şengençlerspor yöneticisiydi. Böylece Van’ın ikinci büyük spor kulübü Şengençlerspor’da lisanslı futbola başladım. O gün kendime söz verdim bir gün yedek kalırsam futbolu bırakacağım diye ama çok çalışarak hiç yedek kalmadım.

İ KALİ: Ailenizde sizin dışınızda sporla, futbolla ilgilenen kimse var mıydı?

-Ailemde futbolla ilgili pek kimse yoktu. Amcamın oğlu rahmetli Baki Sönmez vardı Kurulduğunda renkleri sarı-kırmızı, ismi Akınspor olan daha sonra isimi değişen Erekspor’da oynuyordu. Erekspor şampiyon olmuş, gruplarda Van’ı temsil ediyordu. Beni de takviye olarak çağırdılar. Erzurum’a maça gittik ilik yarı Baki ağlayarak yanıma geldi o forvet ( ileri uç oyuncusu) oynuyor ben defanstayım. “Ne oldu” dedim. 11 numarayı gösteriyor “anama küfrediyor.” Dedi. “ Git topunu oyna” dedim. Tabii ben bu adamı kafaya taktım, bir fırsatını bulunca sançıp (incitip), ona küfür etmeyi göstereceğim. İkinci devre, uzun bir top ona doğru atıldı. Bizde Tepebaşı-Çavuşbaşı mahalleli sizin komşunuz Emoş (Ahmet Yergin) vardı. O topa gitmeye çalışınca Emoş sen dur dedim ve top adama gelince yetiştim. Topla adama öyle bir daldım ki ben, adam ve top birlikte saha dışına çıktık. Kalktım ama adam yerde sedyelik. Hakem hemen geldi sordu bir şeyin var mı yok hocam dedi. Hakem bana “Dikkatli oyna atarım yoksa seni.” Tabi ben yerdeki adama bakıyorum, sedye geldi tam götürüyorlar, Eğildim kulağına “Küfür etmek nasılmış gördün mü şimdi” dedim. Baki’yi maçtan sonra çağırdım “Futbol erkek ve cesur olanların işidir, ya erkek gibi oynar mücadele edersin ya da hiç oynama bırak. Cesareti olmayan adam top oynayamaz” uyarısında bulundum.

İ. KALİ: Van mimarisiyle yapılan kerpiç, bahçeli iki katlı ve tek katlı evlerin sıralı olduğu, her tarafından kehriz sularının aktığı Van’ın en güzel dönemlerini görmüş ve yaşamış bir Vanlı olarak iş hayatına nerede başladınız?

-Lise bitti, Kilis’ten Van’a geldik, ama kimseyi tanımıyorum. Mevsim yaz, iş arıyorum. Şimdiki Merkez Bankası’nın yeri Halkevi’nin ağaçlıklarla bezeli, havuzlu, yaz akşamları konserler verilen Şehir Parkında oturuyorum daha askere gitmemişim. DSİ Şube Müdürlüğü’ne mevsimlik işçi alıyorlar, alacakları üç kişi, müracaat on beş kişi. Bende müracaat ettim. Müracaat sonrası tanıdık ararken aklıma hakem DSİ’de tekniker olan Aydın Arvas abi geldi. Yanına gittim ” Abi iş için yardımcı olurumsun” dedim. “Olamam” dedi. Çok öfkelendim. Ama ümidimi kaybetmedim. Kardeşim Fahrettin de okulda başarılı, dersleri çok iyiydi. Akşam Fahrettin'i dolaşmaya çıkardım. Dolaşırken “Yarın DSİ’de imtihan var, ben müracaat etim ama yerime imtihana sen gir” dedim. Önce “Olmaz abi, sahtekârlık olur” dedi. “Gir diyorsam gireceksin” diyerek biraz korkuttum. Çünkü adamı olan işe giriyor. Benim de başka çarem yok. Sabahleyin sınav yerine gittik, ben uzak bir yerde durdum, Fahrettin imtihana girdi. Bir saat sonra yanıma gelerek “Abi sorular çok basitti” dedi. “Tamam, sana bir gömlek alacam (gülüyor) rüşvet olsun” DSİ’ye gittim, 90 puan almışım. İdareye çıktım, istenen belgeleri vererek işe başladım. Sınavı kazanan diğer iki kişi Fetullah Erbaş daha sonra noter ve Van Milletvekili, Naif Suiçmez ise Gümrük Müdürü oldu. Bende aşık olduğum futbolun peşinde koşmaya devam ettim.

İ. KALİ: Kulüp ve takım arkadaşları arasında arkadaşlık ilişkileri nasıldı? Futbol hayatınızda şampiyonluk yaşadınız mı?

-Kulüp bizim yuvamızdı. Futbolcu arkadaşlarımızla beraber güler, beraber ağlardık. Takım arkadaşlarımın hepsini çok severdim, onlarda beni severdi. Aramızda arkadaşlık çok güçlüydü. İyi günde kötü günde beraberdik. Van’da kim top oynuyorsa hepsiyle o dönem samimi arkadaştım. Saha içinde kıran kırana mücadele eder, maç bitti mi sahada olan sahada kalır, arkadaşlığımız devam ederdi. Öyle centilmenliğe sığmayan vurma, küfür bizde olmazdı. Sarı siyah renkleriyle 1974’de kurulan Vanspor’un amatör döneminde bir şampiyonluk yaşadım. Gerçi her yıl şampiyon oluyorduk. Arada bir başka takımlarda şampiyon oluyordu. Gurup şampiyonluğu yaşadım. Kars’a gittik. Gümüşhane ve Artvin’i yenip şampiyon olduk. Birde Bitlis Güzeldere ve Diyarbakır DSİspor’u yenip iki şampiyonluk gördüm. Birincisinde hesabımıza 100 lira kulüp yatırdı. İkincisinde Saffet Yörük’ün Kuşan mağazasından bir gömlek bir pantolon alındı. En son Malatya’da hakem anamızı ağlattı ve ikisinden de elendik.

İ.KALi: Hakemliğe ne zaman başladınız?

-1960 tan 1982 yılına kadar futbol oynadım. Kendi isteğimle futbolu bıraktım, ama futboldan kopmadım, hakem olmaya karar verdim. 10 yıl Mersin bölgesinde hakemlik yaptım.

İ.KALİ: Futbol oynadığınız dönemlerde düdük çalan, bayrak sallayan Vanlı hakemler kimlerdi?

-Bizim zamanımızdaki hakemler. Aydın Arvas, Nebih Bekiroğlu, Gardaş İhsan, Akkos Güner, İlker Perihan, Ahmet Eriş, Celal Özbahçeci, asker kökenli Ziya hoca, Celil Akan, Tekin Özgüner, Namık Kemal Demiroğlu, İsmet Tan, Şerif Dede, Zafer Korkmaz... Aydın Arvas'tan çok kırmızı kart gördüm.

İ. KALİ: Van amatör lig maçlarını eski toprak futbol sahada izlerken sizi “ Şef” olarak tanıyorduk. Şef lakabı nereden geliyor?

-Van’ın futbol tarihinde önemli yeri olan Şengeçlerspor’da oynarken Van Belediye Başkanlığı yapan rahmetli Tayyar Dabağoğlu bir kişi ile antrenmana geldi, o zaman kaptandım. Hepimizi topladı, “Bu yıl sizden şampiyonluk istiyorum çocuklar. Size Hikmet hocayı getirdim” dedi. Hikmet hoca SSK’da müfettişti. Ankara’da top oynamış antrenörlük yapmış biriydi. Hepimiz "hoş geldiniz” diyerek elini sıktık. Herkes ismini söylüyor, kendisini tanıtıyordu. Hoca soyundu “Ya Allah deyip işe başlayalım” dedi. Antrenman başladı. Isınma, kültürfizik hareketleri 2 saat sürdü. Sonra çift kaleye geçildi ve oyuna başladık. Oyunu durdurdu, beni orta sahaya çekerek “Sen orkestra şefisin. Takımı uyumlu şekilde yönetecek, arkadaşlarına top taşıyacaksın.” Şeklinde görevlendirdi. Benim lakabım o günden sonra şef oldu. Taraftarımız da lakabı sevip sahiplenince yıllarca yukarı şef, aşağı şef denildi. İlginçtir birkaç yıl sonra Van Sağlık Müdürlüğü’nden naklen TRT Van Radyo Müdürlüğü’ne geçtim ve muhasebe şefi olarak görev yapmaya başladım. Böylece futbol lakabım mesleğim oldu. O yıl şampiyon olduk Ağrı’ya gittik Ağrıspor çok kuvvetliydi. O maçta beni hoca defansa çekti. Ağrı’da Vanlıların Camoka dediği bir futbolcu vardı. Aman Allah’ım toplara

öyle bir vuruyor ki topun önünde durabilene aşk olsun. Bu adam bize 2 gol attı. İki golde kalede İkinisansporlu Atilla Telli vardı. İkinci golü yedi yerde bağırıyor elim karıldı diye. Neyse ben koştum biraz teselli ettim. Atilla’nın başparmağı çatlamıştı. Sonra ikinci kaleci girdi oyuna. Hikmet hoca maç sonunda yanıma geldi " Bak oğlum bura sana göre değil, seni Ankara takımlarından birine göndereyim" Dedi. Hem konuşuyor hem 2 sıfır yenildik diye gözlerinden yaş geliyordu. Daha sonra Camoka denilen futbolcu, soyunma odasına gelerek Attila’nın durumunu sordu. "Benim adım Yüksel, Ağrı Şeker Fabrikasında müdürü, ne zaman bir işin olursa beklerim" dedi. Bende adım Şahabettin Sönmez, şef lakabımdır diyerek sohbet etik, dostluğumuz böyle perçinleşti. İki yıl sonra Hikmet hoca gitti. Arada bir beni daireden arayarak Ankara’ya yolun düşerse beklerim dedi. Spor önce dostluk, kardeşlik, dürüstlük demektir. Her aklıma gelince duygulanırım.

İ.KALİ: Futbol sever, taraftar, spor yazarı, gazeteci, Vanspor Basın Sözcüsü ve Genel Sekreter olarak unutamadığım acı tatlı birçok spor olayı var. Bunlardan biri seki toprak sahada Şengençlerspor- İkinisanspor maçında rahmetli Şengençlersporlu Metin Irak’ın ayağının kırılma anı ve sonrasında yaşananlardır. O maçta sizde sahadaydınız, acı olayı anlatır mısınız?

-Futbol hayatımın üzüntü verici, en acı olayını bu maçta yaşadım. Hatırlayınca hala çok üzülürüm. İkinisanspor-Şengençlerspor maçımız vardı. Toprak saha sulanmış çizilmiş top oynanacak getirilmişti. Kalabalık seyirci vardı. Bizde şampiyonluğa oynuyoruz. Rakibimiz siyah beyaz Van Gençlik’ten ki puan öndeyiz. Maç devam ederken hava bir anda değişti. Gök gürlüyor, şimşek çakıyor, gökyüzü karanlık hal almaya başladı. Orta hakem İlker Perihan’dı. Yan hakemler Ahmet Eriş, Fevzi Budak’tı. Seremoniye çıktık maça başlayacağız. İlker’in yanına gittim “ Hava çok kötü bu maçı daha sonra oynasak” dedim. “Bir şey olmaz kaptan” dedi. Oyuna başladık, top bizden arkadaşımız Vasfi’ye geldi, kafayla önüme indirdi. Nereye atayım diye düşünürken Metin,” Şef uzun vur” diye seslendi. Uzun vurdum. (keşke vurmasaydım) Metin soldan topu alarak ceza sahasına yürüdü. İkinsanspor kalecisi Atilla Telli de kaleden çıktı, İkinisan’dan Ergül yandan geldi. Metin topa vuracağı sırada iki kişi arasında kalarak yere inerken kemik sesi duyuldu. Hemen ilk ben koştum, kaldırmak istedim acıyla “Şef bana dokunma” dedi. Meğerse ayakla diz arası ikiye katlanmış. O anda yağmur sel gibi yağmaya başladı. Seyirciler o an şiddetli yağmur yağışını "Gökyüzü Metin'e ağlıyor "diye yorumladı. Üzüntüyle yeri yumruklayan Atilla’nın üstüne yürüyerek “Ne yaptınız bu çocuğa” diye bağırdım. Maçlara o zaman ambulans gelmezdi çünkü yoktu. Jeep gönderiyorlardı. Tenteli jeep geldi yardım ettik Metin’i bindirdik hastaneye götürdüler. Futbolcular, seyirciler kahrolmuş üzüntüye boğulmuştu. Maçı İlker Perihan tatil etti. Van’da tedavi sonrası Siirt’e götürdüler, ancak yanlış tedavi sonucu Van’da en başarılı ve yetenekli gördüğüm büyük bir yıldız olan Metin Irak’ın futbol hayatı talihsizce son buldu. Van futbolu Rıdvan Dilmen ayarında teknik kapasitesi çok yüksek futbolcusunu kaybetti maalesef. Bütün futbolcular, yöneticiler, taraftarlar günlerce ağladı. Olay üzerine Van adeta yas tuttu. Sevenleri protesto yürüyüşü yaptı. Dev siyah beyaz fotoğrafı yapılarak kulüplere asıldı. Rahmetle özlemle anıyorum.

İ.KALİ: Sağlık Müdürlüğü’nde görev yaparken futbola devam ettiniz mi?

-Eskiden Van’da kışlar ağır geçerdi. Günlerce kar yağar, 8 ay yerden kalkmazdı. Futbol da 4 ay oynanırdı. Tabi topu sevenler yine de kar kış demeden arada bir oynar, resmi kuruluşlarla maç yapılırdı. Sağlık Müdürlüğü’nde bir süre çalıştım. Bir doktor geldi selam, verdi oturdu. “Şefim bu nasıl bir memleket hiç spor yapan top oynayan yok mu” dedi. Bizim şefimiz bana göz attı. Bir şey söylemedi "evet" demekle yetindi. Doktor bana döndü "Sen hiç top oynamadın mı" deyince “Biz ekmek davasındayız” dedim. Doktor, "Sağlık müdürü ile görüştüm sağlık bölümlerde futbol oynayanları bulup Sağlık Spor adıyla takım kuracağız. Sporsuz insan bitmiş demektir" Dedi. Sonra kendisini tanıttı ben dahiliye uzmanı Nejdet Dedi. İki gün sonra gene geldi. Mevsim kış dışarıda kar lapa lapa yağıyor. Ben maç aldım sağlık kolejinin spor salonunda oynarız dedi. Sağlık koleji müdürü de çok hevesli, bana döndü oynarız değil mi? Ben de "az bilirim hocam" deyince "Olsun, en azından kalede durursun" diye konuştu. Bu arada benim şef kıs kıs gülüyor. Pazar günü malzemeleri çantaya koyup sağlık kolejine gittim. Kaloriferci Mehmet, takriben 14 öğrenci bulmuş. Genç öğrenciler eşofmanları giymiş. Salonun iç tarafında soyunma odası ve iki demir dolap var. Dolaplarda UNESCO’nun Van Erkek Sağlık Kolejine verdiği ayakkabı, forma, eşofman, konçerto ve sporda ne gerekiyorsa hepsi var. Doktor “Malzeme çok ne lazımsa al” Ben de iki çift 41 numara ayakkabı seçtim birini ayağıma giydim. Ayakkabılar çok güzel Van’da asla bulamasın. Kramponlar kauçuk seri ama geyik derisi gibi. Bir daha bulamam diyerek ikici çifti çantaya koydum. Neyse maça başladık. Ben hiç oralı olmuyorum. Dışardan izliyorum. Doktor” Aga hadi kaleye geç” dedi. Kaleye geçtim. Adamlara baktım hepsi kazma. Doktor zorla toplamış getirmiş. Doktor pas alamıyor. Futbola hevesli oynamış ama az biliyor. Benim gibi yenilmeyi de kabullenemiyor. Yarım saat oynuyoruz ilk devre 3 dol yedim. Bana “ Aga nasıl o golleri yedin” deyince zamanı geldi şef oğlum diyerek kendi kendimle konuştum. Birini kaleye soktum “Ne yapıyon aga sen” demesi üzerine “Birazda ben oynayayım, kaleciliği yapamadım dedim. Yüzünü ekşitti ama ses çıkarmadı. Ben gol yiyince sağlık müdürü havalara kalkıp el kol zafer işareti yapıyordu. Buda doktorun zoruna gidiyordu.

Oyuna girdim bir gol atınca doktor boynuma sarıldı çok güzel Dedi. Velhasıl 7 gol atım 3 de doktora attırdım maç 10-3 bitti. Arkadaşlarla tokalaştık sağlık koleji müdürü “Doktor sevinme bunun rövanşında var.” Dedi. Bana dönerek" Bir kürdana yenildik" deyince bozuldum. Doktor hemen devreye girdi.” "Hayır, benim agam bir tane” Ben müdürün bu söylemine çok kızdım. Sonra gelip benden özür diledi ama zoruma gitmişti küçümseyici ifadesi. Doktorla içli dışlı olduk. Dâhiliye uzmanıydı. Acil hastası olan bana geliyor ya telefon ediyorum ya da kendim götürüyorum. İyilik yapmak çok güzel. İşte spor kaynaştırır spor sevgidir spor kardeşliktir spordan zarar gelmez. Maçlarda o ayakkabıları giyince bütün arkadaşlar şef nerden aldın diye. Bende “İran’dan getirttim” dedim. Çünkü Sağlık Koleji’nden aldığı mı söylersem ayıp olurdu. O ayakkabıları 10 yıl kullandım. Gözüm gibi bakıyordum topa vurunca hedef şaşmıyordu. Sporda giyimine kuşamına çok dikkat edecek saygılı olacaksın, binlerce insan seni izliyor.

İ.KALİ: Vanspor’da kaç yıl forma giydiniz?

Şengençler Van Gençlikspor birleşmesiyle kurulan 1974 yılında kurulan Vanspor’da 1982 yılına kadar yedek beklemeden forma giydim. Erekspor, Erciş Gençlik ve İkinisanspor şampiyon olduklarında bu takımların takviye olarak formasını giydim. Bütün amacım Van halkına Van sporuna faydalı olmak Van ı temsil etmekti. Bu düşünceyle forma giymenin bugün de mutluluğunu yaşıyorum. Vanspor karmasına çağırmışlardı ama maalesef eşim son numaraya doğum yapmıştı bende o tarihte Mersin’deydim gidemedim. Çok gazetede haber oldum Erzurum’da adamlar resmimi çekip haber yapınca arkadaşlarım espri yaparak “ Şöhret oldun, gazetecilere ne kadar rüşvet verdin” diyerek dalga geçiyorlardı…

İ. KALİ: Toprak sahada maçların oynandığı, tribün, soyunma odası, duş, malzemeci, masör sağlıklı beslenmenin olmadığı yokluklar döneminde futbol oynamak zor muydu?

-Zor bir dönemdi ama futbol sevgisi çok büyük, futbolcu kalitesi yüksekti. Şimdi toprak saha ile çim sahalar arasında çok fark var. Toprak sahada yere düştüğümüzde taş çakılı ile yaralanıyor, her tarafımız kan yara içinde kalıyordu. Çok ağır yaralanmalarda Devlet Hastanesine giderdik. Pansumancı Mehmet Efendi taş parçaları temizler, kara tentürdiyot silerken acıdan duramazdık. Bu vaziyette eve giderdik. Şimdi çim saha, soyunma odaları, sıcak su, terlik, havlu, sağlık çantası, masör, dümenli beslenme ve her imkân var. Bugünkü imkânlar olsaydı Van’da çok sayıda başarılı futbolcu çıkardı. Toprak sahada Lastikçi İrfan Taciroğlu’nun vurduğu top saha yanındaki Alay komutanlığı alanından getirilirdi. İmkânsızlıklar içinde top oynardık. Sahada soyunma odası, duş, , tribün falan yoktu. Her takım kulübünde şortunu, formasını giyer sahaya gelirdi. Takımlar bir top getirirdi. Malzemeci yoktu. Top kaybolsa ikinci top ile oynanırdı. O da gelinceye kadar maç dururdu.

İ.KALİ: Çok sayıda Vanlı, şehrimizin futboluna, sporuna maddi ve manevi destek sağlamış ve hizmet etmiştir. Dönemizden kimleri hatırlıyorsunuz?

-Şimdiki imkânlar bizim dönemimizde yoktu. Van’da yaşadığım 1960' dan 1982 yılları arasında Van'ın futbolunu takip ettim. Van’ın sporuna, futboluna en fazla emek vererek hizmet eden Vanlı bana göre Allah gani gani rahmet etsin Gençlik ve Spor Bölge Müdürü Saffet Demiroğlu abimizdir. Saffet abinin yaptığı hizmetler asla unutulamaz. Toprak sahanın etrafında duvar çeken, bugünkü stadı yapan da odur. Futbolculuğum döneminde Erol ve Oğuz Kuralkan, Aydın Perihan, İsmet Yörük, Oğuz Kuralkan, Fevzi Levendoğlu, Nevzat Amiklioğlu, Ali Hamzapaşaoğlu, Paşa Kurşunluoğlu, Dölay Şaşıhüseyinoğlu, Selahattin Mumcuoğlu, Saffet Yörük, Eczacı Günay Sürel, Turan Türkoğlu ve adını hatırlayamadığım çok sayıda değerli hemşerimiz futbola maddi manevi destek sağlamıştır. Göçenleri rahmetle, kalanları sağlıkla anıyorum.

İ.KALİ: Fenerbahçe’ye Van’dan transfer olan Niyazi Gülseven ile futbol oynadınız mı?

Niyazi ile antrenmanlarda çok kapıştık, karşı karşıya çok geldik. Şimdi biri ile Van’da ve Türkiye’de futbol üzerine sohbet ederken adam bana: “ Madem Vanlısın, sen FB’li Niyazi’yi tanıyor musun?” diye sordu. Benim arkadaşım dedim, adam inanmayarak dudak büktü. Resmi çıkarıp gösterince vay be dedi. Şimdi bir Niyazi, Füze Uçun, Cemil, Yavuz nerde?

İ.KALİ: Futbolun yanı sıra başka uğraşlarınız oldu mu?

-Boş zamanlarımda Şehir Sineması altındaki kütüphaneye hikâye kitaplarını okumak için giderdim. Kütüphane müdürü rahmetli Hakkı Yakupoğlu “gel şef sana bir anımı anlatayım” der, bende ilgiyle dinlerdim. İkinsanspor futbolcusu İsmet Altay arkadaşımdı. Emek Sineması’nda en iyi yer veya loca ayırır Kızılderili, Tarzan ve Kovboy filmlerini izlerdim. O dönem televizyon yoktu. Ancak aşkla bağlandığım futbol hayatımda her zaman ayrı bir yer tutardı? En önemli eğlencemiz sinemaya gitmek, futbol oynamak ve maç izlemekti.

İ.KALİ Hayatınızda çalıştığınız hangi kurumun özel bir yeri var?

-Askere gitmeden önce iki yıl öğretmen vekilliği yaptım. O dönem ünü sanatçımız Funda Arar’ın babası 60 lakaplı İlhan Arar, Sadettin Çabuker, Burhanettin Gülte öğretmen vekiliydik. 72 lira maaş alıyorduk. İlk önce Van Sağlık Müdürlüğünde çalıştım. Sağlıktan sonra polis olmaya karar verdim ancak nasip olmadı. İskele Caddesi üzerinde Van’ın kültürüne, sosyal hayatına, tarihine, tanıtımına ve gelişmesine önemli katkılar sağlayan Türkiye’nin ilk radyolarından TRT Van Radyosu Müdürlüğüne naklen atandım. TRT Van Radyosu’nda kâtibin oğlu Tekin Özgüner, Celil Akan, Fatih Sungur, Atanur Karakoyun, Ekrem Sinaner, Sema Ertan Odabaşı, Vehbiye Yenigün, Zeki Akman, Şöför Hasan Yıldırımoğlu, Ahmet Kovan, Reşit Saylık ve diğerleri olmak üzere çok sayıda Vanlı arkadaşımız görev yapmaktaydı. O günün siyasileri ilgilenmediler, Van sahipsiz kalınca 1960 yılında açılan TRT Van Radyosu gerçekçe gösterilmeden 1988’de kapatıldı. Vanlı yaklaşık 40 personel kapatılmayan Diyarbakır, Erzurum, Trabzon, Çukurova ve diğer radyo ile bölge müdürlüklerine sürgün edilerek dağıtıldı. Çok yazık oldu. İş hayatımda TRT Van Radyosu Müdürlüğünün çok ayrı bir yeri var. Benim tayinim önce Ankara Şentepe verici istasyonuna çıktı. 19 Mayıs Stadı yanında toprak saha vardı takımlar orda çalışırdı. Ben de nereye gitsem malzemeleri hep yanımda taşırdım. Cumartesi pazar günleri tüm amatörleri maçları izliyordum. Bir gün biriyle sahada tanıştım bana bu hafta bizde oyna yalnız bir resim getir yeter Dedi. Bende bir resim verdim cumartesi günü beni oynattı. Üç ay boyunca top oynadım. Sonra siyasiler tayinim için ricada bulundum olmadı. Kars milletvekiline gittim tayinimi Mersin TRT Çukurova Bölge Müdürlüğüne yaptı. 15 yıl çalışıp 26 yıl üzerinden Mersin’de TRT’den emekli oldum.

İ.KALİ: Mersin’de futbol aşkınız devam etti mi?

-Gittiğim sene yani 1988 yılında Mersin’de bölge hakemi oldum. 15 yıl hakemlik yaptım. Ha her yerde bir dayın olacak yoksa dikiş tutturamazsın. Mersin’de her hafta bileğimin gücü ile haftanın hakemi olarak 100 kişinin içinde seçiliyordum. Klasman imtihanlarını başarı ile bitirdiğim halde beni klasman hakem olarak tayin etmediler. Sordum sebep önce bu bölgenin çocukları sonra yabancılar dediler. O gün engel olanlara hakkımı helal etmiyorum. Ama Van’da böyle değil. Bu hep içimde bir ukde olarak kaldı. Vanspor maçını yönetim sonrası secdeye varıp Allah’a şükrettim.

- İ.KALİ: Hakemlikte unutamadığınız anınız var mı? İzlediğiniz bir maçta hakem yanlış karar verdiğinde eleştirip tepki gösteriyor musunuz?

Hem futbol oynamış, hem hakemlik yapmış biri olarak bir hakemin nasıl maç yönettiğini, niyetini hemen anlarım. Mesela Mete Kalkavan, Haluk Ümit Melen bu ikisi kafalarına göre maç yönetemiyor. Hata yaptıklarında hatayı düzeltmeye başlıyorlar. Ali Şansalan maçı katlediyor, taraf tutuyor. İstediği takımın galip gelmesi için düdük çalıyor. Ayni bizim Malatya’da oynadığımız dönemdeki hakemler gibi. Adam bana maç içinde hakemin yanında küfür ediyor, hocam adam küfür ediyor bana diyorum onu uyaracağına bana sus yoksa atarım diyor. Bende erkeksen at diyorum es geçiyor. Müsabaka sonunda üzerine yürüyorum bak hala bana atarım diyor. Yaşadığım olaylar sonrası ahdettim ve hakem oldum. Dürüstçe maç yöneterek adalet dağıttım. İşte böyle hakem oldum. Tarsus’ta bir maça gittim tebligatı alınca Mersin hakemlerinden Kadir Tozlu hocam "senin işin zor" Dedi. Berdanspor‘da bir Pekos var on numara oynuyor. Vaktiyle bir hakemin burnunu kırmış. Neyse maça gittim. Hocanın dediği gibi sağa bağırıyor sola bağırıyor, takım arkadaşlarına bağırıyor. Önce ikaz ettim beni dinlemedi bile. Rakip oyuncuya çok sert girdi. Hareket sarı kartlık, sakin bir şekilde bekledim. Yerde yatan çocuk kalktı doktor istiyor musun diye sordum. Yok, hocam dedi. Pekos’u çağırdım sarı kart elimde gösterdim Ben bir şey yapmadım diyerek üstüme geldi. Bana vuracağı sırada sol kolumu önüme koyup sağ kroşe ile vurduğumda kendini yerde buldu. Kırmızı kart gösterip 5 maç ceza verdirdim. Hakem kendini her zaman koruyacak.

İkinci anım...

Bir gün Van' da toprak sahada Şengençler Erciş Gençlikle bir müsabakamız var, hava az yağmurlu yerler ıslak, toprak zemin az bir şekilde çamur tutmuş. Topa vuruyorsun 10 15 metre dahi gitmiyor, pas atıyorsun çamura

saplanıyor. Hocanın yanına gittim, "hocam topu

değiştirelim oynanmıyor bu topla" dedim.

"İkincisi de aynı olacak" dedi. Değişmeyince " Hocam top ne kadar ağırlığı" dedim.

"Şef, ne çok soru soruyorsun, oyununu oyna" dedi.

Bir kaç pozisyondan sonra yanına gittim

Hocam vallah sen topun ağırlığını da bilmiyorsun" deyince yanıma gelerek "Oğlum ben ne bileyim top kaç kil gramdır. Saffet Demiroğlu abimiz beni götürdü. Senden iyi hakem olur dedi, bende hakem oldum.İste maç yönetiyorum. Fazla üstüme gelme karışmam " dedi.

İlk devre 0-0 bitti, ikinci devrenin başında

Erciş’ten İzzet Turan bize bir gol attı, sevinçten

havalara uçuyor. Yanına gittim " Kartol (Erciş'te patatese kartol denilir. Vanlılar da Ercişli arkadaş ve dostlarına kartol diyerek takılır.) neye bu kadar seviniyorsun Erciş’e galip mi gideceksiniz

Arka arkaya Nevzat Şipal ve Salih'n golleri ile maçı 2 -1 kazandık. İzzet'tin yanına gittim" Ne oldu kartol" dedim. " He oğlum hakem de Vanlı, sizde Vanlısınız. Sabahtan beri hakemle konuşuyorsun tabi galip geleceksiniz " dedi.

İ.KALİ: Hareketli çocukluk, gençlik ve futbolculuk hayatınıza iz bırakan anılarınızdan birini anlatabilir misiniz?

Unutamadığım çok anı var, ikisini anlatayım. Her maçın kendisine göre bir hikâyesi var. Kimi hüzün verir kimi acı. Ama en güzel yeri kazanmak…Erciş Gençlik, Vanspor müsabakasına çıktık. Erciş şampiyonluğa oynuyor, iki öğretmen bir kaleci almışlar. Takımları çok iyi. Rahmetle yad ediyorum kaptanları namı diğer Gıne (Sadettin’e neden Gıne diyorlar onu da bilmiyorum.) Maçın 25. dakikası, maç çok çekişmeli bir maç. Orta hakem DSİ’de mühendis Celal Özbahçeci’ydi. İkide bir bana gelir “doğru oyna atarım” diye beni ikaz ediyor. Artık kına geldi, bir daha aynı şeyi söyleyince. “Sen atta göreyim sahadan nasıl çıkacaksın” dedim. " Bana mı söylüyorsun." "Evet sana" dedim. Seyirci tıklım tıklım tezahürat alkış o biçim. Bu kafayı bana takmış. O arada uzun bir top atıldı, benle Gıne kafaya çıktık. Gıne altta kaldı. Ben topla Gıne’nin suratına kafayı vurmuşum. Gıne ahh diye bağırarak (o anı yaşıyorum) yere düştü. Yerden kaldırmak istedim, dur perişan ettin beni dedi. Ben ne olduğunu hala bilmiyorum. Kafayı topa vururken elmacık kemiği kırılmış. Özür diledim. Çok olgun davranarak futbolda i böyle şeyler olur şef dedi ve oyundan çıktı, yerine birini aldılar. O zaman çok üzülmüştüm. O sırada Celal hoca yanımda duruyor. Hiç sesini bile çıkarmadı. Nevzat Şipal’in golleri ile Erciş’i 2- O yenmiştik. O maçı hiç unutamam.

İkinci anım…

Erekspor şampiyon olmuş Ağrıspor ile maç yapılıyordu. Ben, Adil Güner Cengiz Kamar takviye olarak kadroya alındık. Maç başladı Bursa bölgesinden bir hakem boylu boslu gelmişti. Düdük çalması ve maçı kontrol altında tutması, faulleri yerini göstermesi başarılı hakem olduğu belli ediyordu. Ağrıspor da biz Vanlılar Camoka derdik Yüksel be var o da oynuyor. Toplara vurması adam eksiltmesi mükemmel. Nurhan Dayıoğlu ile Ergül Koç o adamı tutuyorlar. Fakat Camoka çok güçlü her topa vuruşu kurşun gibi ya kale direğinden dönüyor ya avuta gidiyor. Kenardaysa Ruhi Kıran ve Oğuz Hacırüstemoğlu var. Şef diye bağırınca dönüp baktım Camoka’yı işaret ediyorlar. İşaret etim abi iki kişi tutuyor diye. Oğuz abi sende git Dedi. Bütün Ağrı oyuncular Camokaya çalışıyorlar. Oyun Camoka üzerine kurulmuş

Bir uzun top attılar Camokaya, ben, Ergül ve Nurhan Dayıoğlu topa çıktık. Nurhan abi yandan ben üsten Ergül’de adama arkadan bindiriyoruz. Tabi top gitti biz yerdeyiz bir baktım Camoka yanıma geldi “ulan çocuk şefmisim nesin çok ayıp ettin” Dedi. O arada şaşırdım bir şey yaptığımı bilsem suçumu kabulleneceğim. Ne var ne oldu Yüksel abi dedim. Efendi gibi oyna terbiyeli ol. Valla abi sana ben bir şey yapmadım. Parmak ne oluyor Dedi. Yalvardım adamda bende topu bırakıp münakaşa ediyoruz. Yalvarıyorum çünkü ben hayatım boyunca hiç kimseye böyle bir şey ne yaptım nede yaparım.

O arada konuşmaya Ergül dahil oldu. Yüksel beye ne oldu deyince Camoka çıldırdı. “Şef özür dilerim senden, suçlu belli oldu” Ergül Camokadan 5 metre uzakta kaldı ve maçı 3-0 kaybedip Van’a döndük. Camoka 2 gol attı. Camoka elini boynuma ayıp beraber sahayı seyircinin alkışıyla terk ettik. Bu anımı hiç unutmam…

İ.KALİ: Futbola gönül vermiş çocuklar, gençlere neler söylemek istersiniz? Başaralı futbolcu olmak için sizce ne yapmaları gerekiyor?

-Futbola ilgi duyan yeni nesillere diyeceğim şudur: Eğer sporcu olmak istiyorsanız önce dürüst, ahlaklı olacak saygı sevgi değerlerine önem vereceksiniz. Sonra cesur ve çalışkan olacaksınız. Korkak, tembel hedefi olmayan adam spor yapmasın. Şimdi bir futbolcuda aranan yetenekler; surat, çabukluk, ileri geri seri hareket, çift ayakla çalışma. Her gün biraz daha üstüne koyma, topa vurma, iç dış, istop, görüş istop, kafa vurma, sitil depar atma, uzun deparlar ve kendini koruma. Birde çalım yemeyecek rakibini akarete edeceksin, ama bencil davranmayacaksın. Adam maçta yenilmiş sana kızmıştır, seni dövmeğe kalkar o zaman pısırık bir şekilde adamın önünde durmayacaksın. Adam saman çuvalı gibi sana saldırıp dövecek ama sen adanın hamlesine karşı koyarsan bir şey olmaz. Kars’ta boks salonu vardı. Bir gün salonu temizleme karşılığı 2 ay kurs gördüm. Antrenman sonrası salonu komple temizlerdim, çünkü param yoktu. Hoca kurs verirdi, bende salonu temizlerdim ve kendimi korumak için bu kurs şarttı bana. Kars’ta çocuktuk biri taş alıp kafamı kırdı, ağlayarak eve gittim. Rahmetli annem hemen şekeri kırıp toz halinde başıma bastı ve bağladı. Akşam babam geldi, annem olayı anlattı. Babam beni evden kovdu. Sabaha kadar duvarın dibinde uyudum. Bana yarın sende onun kafasını kırıp sonra bu eve geleceksin, yoksa seni eve almam dedi. Sabah oldu bir taş bulup cebime koydum çocuğu aradım buldum. Arkadaşları ile geziyor havalı havalı. Beni görünce hindi gibi kabardı yanına yanaştım cebimdeki taşı avucuma koyup kafasına bir vurdum o yere düştü ben eve kaçtım. Ailesi şikâyete geldi babam hepsini kovdu. Böylelikle sporcu olarak kendimi korumayı öğrendim.

İ. KALİ: Vanspor’da bir gün yönetici olsaydınız öncelikle neler yapardınız? Kulübü nasıl yönetirdiniz?

-Öyle bir şansım yok tabi. Oldu diyelim. Önce kentle, tüm Vanlılar ile bütünleşir, vefalı, güvenilir ve şeffaf olurdum. Param varsa harcamaktan asla kaçınmazdım. Dünyanın en prestijli işi kulüp başkanı olmaktır. Memleketi için para harcayacak iş insanlarını, futbolu bilenleri ve yönetim bilgisi olmaları toplardım. Vanspor’a emek vermiş, bilgisi ilgisi olan herkesle istişare yapardım. Alt yapıya, tesisleşmeye ve kurumsallaşmayı çok önem verirdim. Menajerler aracılığıyla kazıklanmaya asla müsaade etmezdim. Sakat veya yaşı geçmiş, yeteneği vasat, futbolda son dönemini yaşayan heyecansız sorunlu, şehirle ve taraftarla hedefleri uyumlu olmayan futbolcuları asla almazdım. Şehri, toplumu, spor kültürünü seven çocuklarımızla alt yapıdan sporcu yetiştirirdim. Tatbiki tesis, sağlık, eğitim, beslenme, bilgili ahlaklı idealist yönetici ve çalıştırıcı çok önemlidir. Tesis çağın ihtiyaçlarına göre yapardım. Yöneticilerin kulübü araç olarak kullanmamasına izin vermezdim. Kentin mülkü amiri, milletvekilleri, yerel yöneticileri, meslek odları, futbolu bilen ve seven çevreleri, maddi manevi destek olmaktan çekinmeyen Vanlı iş insanları ile iyi ilişkiler kurardım. Van’ın en büyük ve en etkili birleştirici gücü Vanspor’u layık olduğu yere taşıma çabası verirdim. Şehrimizin markası olan Vanspor iyi yönetilir, hedefleri doğrultusunda sağlıklı bütçe oluşturursa yaratacağı sinerjiyle Van’ı bütünleştirerek her alanda çok iyi yerlere taşır. Vanspor’u Süper Lig’de görmek hepimizin en büyük arzusudur. Başarılar diliyorum.

İ.KALİ: Van sizin için ne ifade ediyor?

-Ailemle Alanya' da yaşıyorum. Burada da çok güzel dostlarım arkadaşlarım var. Vanlı dostlarım arkadaşlarımla iletişimim devam ediyor. Vanspor, Fenerbahçe ve Alanyaspor'u yakından takip ediyor ve destekliyorum Ama memleket gibisi yoktur. Bülbülü altın kafese koymuşlar vatanım demiş. Çocukluğum, gençliğim, hayallerim renkli anılarım Van'da hayat buldu. Van deyince aklıma ne gelmez ki. Her evin bahçesi, içinde türlü türlü çiçekleri meyveleri, samimi komşulukları, yardımlaşmaları, sokaklardan geçen kehriz ve zernabat suları, İskele caddesi, sinemalar, Erek Dağı, Van Gölü ve kadir kıymet bilen güzel insanları n toplamı Van’dır. Van tarihi, doğası, insanıyla naif bir şehridir.

İ.KALİ: Şef’im bizi özlemle andığımız unutulmaz güzel yıllara götürdünüz. Eski toprak sahayı, anıları, futbola emek vermiş kıymetli büyüklerimizi, maçları hatırladım. Güzel röportaj için çok teşekkür eder, esenlikler dilerim.

İkram Bey, bana futbol hayatımı, anılarımı yıllar sonra hatırlama ve anlatma imkânı verdiniz. Ben de gazeteci olarak size teşekkür eder sağlıklı günler dilerim.