Şimdi entelijensiyada başka bir laf var: “Gezi sürecindeki yaklaşımlarına baktım, başörtülü yazarlar büyük hayal kırıklığı oldu benim için…”
* * *
Gezi sürecine bakınca bir tek ya da en çok başörtülü yazarlar mı takılıyor göze acaba?
Hiçbir şey yazmazsa hem hükümeti kızdırmaz hem de haysiyetini korur sanarak ölü taklidi yapan abiler ne?
Sivillik anlayışını polis sözkonusu olduğunda katlayıp ceketin iç cebine sokuşturan vizyonlu genç oğlanlar ne?
İkbal uğruna kıvırmaktan bel fıtığı filan edinen amcalar, ‘kendine demokratlığını’ bi noterden tasdik ettirmediği kalan beybabalar ne?
Bunlara “Siz de onursuzluğu vicdanlılığa katmışsınız, after shave yapıp sakalınıza kelinize sürmüşsünüz. Kokuttunuz” diyen çıkmıyor, pes doğrusu.
Ama ne… Başörtülü yazarlar hayal kırıklığı. Çünkü zamanında havalı duruyor diye başörtünün hak olduğunu lütfetmiş, şimdi bu lütfun karşılığını bekliyor. Yok öyle şey, ticaret mi yapıyoruz insan gibi yaşamaya mı çalışıyoruz?
Bunların değil de başörtülü yazarların mevzubahis edilmesinden son derece rahatsız oluyorum. Sebeplerini izah etmeye çalışayım…
BİR: En son Akşam gazetesinden atılan 9 kadın gazeteciyle birlikte basınımız tarihinin en bıyıklı en daralmış en berbat dönemini geçirirken yine hedefe kadın yazarların konulması ayıptır.
İKİ: Başörtüsü konusunun bu biçimde gündeme getirilmesi kadın hakları açısından aldığımız küçük de olsa ivmeyi geri düşürme tehlikesi içerir.
ÜÇ: Örtülü - örtüsüz diye bir ayrım yoktur. İlla lazımsa, ayrımlar şöyle yapılabilir: Kalem kuvveti olanlar-olmayanlar. Gazeteci olanlar-olmayanlar. Zeki olanlar-olmayanlar. Okuyanlar - okumayanlar. İlkeli olan - olmayanlar. İyi insan olanlar - olmayanlar gibi. Bir insanın vicdansız, merhametsiz, çarpıtılmış yazılar yazmasının örtüsüyle değil kalbiyle alakası vardır, örtüsünden bağımsız dile getirilmelidir.
* * *
Geçen pazar Yeni Şafak’ta bir röportaj yayımlandı. Örtünmeye karar veren yazar Leyla İpekçi başörtüsüne bakışını anlatıyordu. Röportajın sonlarına doğru “Bundan sonra neyin olmasını umuyorsunuz” sorusuna şöyle cevap veriyor İpekçi: “Örtülülerle örtüsüzler bir ayrım olmadan, hayatın her alanında bir arada yaşıyorlar. Onların da içinde soluk alıp veriyorsanız bir süre sonra artık gözünüz kim örtülü kim örtüsüz bunu seçemez hale geliyor. İdeal durum budur. Gözümüz kimin açık, kimin kapalı olduğuyla ilgilenmez hale geldiğinde, salt bakışımızla oluşan kimlik kabuklarının ne kadar aciz kaldığını fark edebiliriz. Toplumsal gündelik hayatta bu böyle zaten. Aydınların ve toplumbilimcilerin de böyle olmasını umutla bekliyorum.”
Ben de.
Erkeklerin tahakkümündeki etiketlerden sıyrılabilmeyi, bıyıklılar açısından yönetilmesi daha kolay küçük gruplar olmayı reddetmeyi bekliyorum.
Umutla.
RADİKAL