Allah Var mı?

Fatma PALA

VAN 28.01.2013 17:09:22 0
Allah Var mı?
Tarih: 01.01.0001 00:00 Güncelleme: 28.01.2013 17:09
Bir 'şey'in hakikat olması durumunda, onay veya inkar kendisinden ne eksiltir ne de çoğaltır ve inançlı bir insan için en önemli hakikat Allah'ın varlığı olsa gerek.

     "Allah var mı, yok mu?" sorusu gündelik yaşantıda önemli bir yere sahip olmasa da, ünlü bir insanın inancını değiştirmesi ve ya bilim insanlarının 'Allah vardır' ifadeleri ve inkar etmek için bilimin yetersizliğini vurgulamaları, rahatlıkla gözlemlenen yaygın bir sevinçle karşılanabiliyor. Oysa birilerinin inkarı ve imanı değil,  Allah'ın varlığı ve yokluğu hissedilebilinir, algınabilir olmalıydı ve en önemlisi yaşamda 'zatı' nın tecellisi heyecan, sevinç ve burukluklar yaşatmalıydı.

     İnsanın, eşya ve tabiat ile ilişkisi üzerinden 'inkar' a gitmesinin anlaşılır tarafları var veya 'iman' etmiş bir insanın ayaklarına takılan taşlar var.  Allah 'nedir' , 'nasıldır ' sorularını soramıyoruz. cevaplayacak olanın, daha en baştan  bilgi ve irfanı ihmal ederek, 'iman' ın  kişisel ve  sebebi bilinmez bir zorunluluk gibi algılaması, Allah'ı teleffuzu yaygın, 'varlığı' taasupla teyit edilen ama tecellisi olmayan bir 'şey' e dönüştürüyor.

     Allah'a ilşkin sorular soramıyoruz çünkü insan 'O'nun zatını', göremez, duyamaz, dokunamaz, konuşamaz, insan sınırlandırılmış tüm niteliklerinden dolayı, cevabını alamıyacağı sorularla daha fazla küçültmemelidir kendini ve alacağı en yaygın cevaplardan biri de, 'Allah'ın hikmetine sual olunmaz' dır.

     Toplumda ve dar 'sofi' çevrelerimizde de zaten Allah'ın varlığı, bir inkarcının varlığı ile hatırlanan bir konudur, en önemli meselemizin varlığı, inkarcının varlığına bağlı olarak gündeme geliyor. Doğal olarak karşıtlar birbirine çok benziyor. İnkârcı duyuların algılayamadığı bir  'şey'i kabul edilemeyeceğinin altını çizerken, iman etmiş olan çizginin altına daha kalın bir hat çekerek, insanın Allah'ı kavramaktaki acziyetini belirtir. Ne büyük delildir, şu acziyetimiz!

     İnsanın 'aceleciliği' ni, 'unutkanlığını' ve 'zalimliğini' tetikleyen ve Allah ile ilişkilenebilmemizi engelleyen kabaca Allah'ın inkar edilmesi değil yalnızca, aynı zamanda Allah'ın varlığına iman etmiş olanın, kendisi ile ilişkilenemediği, kavrayamadığı halde, bu ilişkinin sonuçlarının hiçbir belirtisini yansıtamamasına rağmen, kendisini O'na nispet etmesi, O'na teslim olabilmek adına hareket etmesidir de.

    Kutsal metinde, Allah ile farklı şekillerde ilişkilenebilen peygamberleri okumak, peygamberlerin tevhid çağrısı ile kavimlerini aydınlatmasını ve herbirinin ayrı serüvenlerini okumak, Bilal'in zor koşullar altında 'Allah! Allah!' diye haykırmasını anmak ve imanına övgüler düzmek... yetmiyor. Sadece yaşanmış öykülerden esinlenerek, kahramanlarımızı coşku ile anıp yüceliklerinin altını çizmek de yetmiyor.

     Madem şah damarımızdan daha yakındır Allah, damardaki kan kadar algılanabiliyor olmalı. Bir namaz anında tüm sesler dindiğinde, duyulabilir olmalı. Zulmün altındaki ses 'nerdesin' dediğinde cevabını almalı ya Allah'tan,  ya da  kendisini 'Allah'ın halifesi' olarak kabül eden kuldan. Bir duanın kabülü ile şükranlarımızı sunduğumuz Allah ile kabül edilmemiş her talep için de istişare edebilmek ne güzel olurdu mesela.

     İman edende O'na fayda sağlamaktan aciz ve inkar edende O'na zarar veremiyorsa, varlığı ve yokluğunun bize tesiri olabilir, olumlu ve ya olumsuz. Varlığı açıklanamayan bir 'şey' e iman etmenin hiçbir tutarlı tarafı yok. Meselenin felsefi yönü elbet önemli ama mantık ve bilim varlığını ispatlayan kusursuz teorileri çoğaltsa da, varlığına metinlerde, kusursuz sözlerde değil doğrudan yaşamda ihtiyacımız var. 

     'Baktığım her yerde O'nu görüyorum' diyen öncekilerin imanları kendilerine, yanıbaşımızda gördüğünü bize de anlatacak insana ihtiyacımız var,fakat yoktur, Ehlikitabız eyvallah ama Allah..?

     İki kişi başbaşa bulunduğunda üçüncü mü?.. İki zalim arasında taraftarlıklarını 'Allah'u Ekber' nidaları ile süsleyen ahmaklarımız, zalimimize ''Allah!'' diyerek direnenimizden daha fazla mesela. Yoksulluğunu Allah'ın verdiği kader ve rızka bağlayanımız bunaltacak kadar çok ama nerde ücretini sadece Allah'tan bekleyerek, hiç bir menfaat gözetmeden şu adaletsiz düzeni sarsacak kişi... kabul etmeli, yoktur, bizde ve toplumumuzda. Daha doğrusu nereye baksam ben göremiyorum Allah'ı ve yalan söyleyerek görebilme ihtimalini de ortadan kaldırmamalı.