Deprem gerçeği her an kapımızı çalıyor. Silivri, Manisa derken 6.8’lik Elazığ depreminden sonra gündem afet gerçeğine döndü. Rabbime şükür ki Samsun’dan Suriye’ye kadar hissedilen Elazığ depreminde çok korktuğumuz büyük bir yıkım olmadı ama yine de canımız acıdı... Konunun önemine binaen Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şakir Şahin ile afet gerçeği ve buna hazırlık üzerine sohbet ettik...
-Hocam dilerseniz en baştan başlayalım... Deprem nedir, bu korkutucu doğa olayı nasıl oluşur?
Deprem, yer kabuğunda yer alan ve fay olarak tanımladığımız bir kırık boyunca her iki bloğun bu düzlemi boyunca hareket etmesidir. Nasıl oluşur? Yer kabuğu, manto olarak tanımladığımız ve coğrafya derslerinde ateş küre olarak öğrendiğimiz yer katmanı üzerinde hareket etmektedir. Bu hareketi ile bazı bölgelerde gerilim oluşturur. Bu gerilim enerji olarak özellikle kabuğun zayıf yerlerinde, dolayısıyla kırık bölgelerinde birikir. Biriken bu enerji belli bir düzeye gelince yerin en zayıf yeri olan kırığı harekete geçirir. Fayın her iki yayında blokların hareketi ile sarsıntı oluşur. Dalga yayınımı şeklinde gerçekleşen bu olaya deprem diyoruz.
-Diri fay nedir? Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu Fayı diri midir?
Diri fay yukarıda bahsettiğim kabuk hareketi ile enerji biriken ve bunun sonucu deprem oluşturan faylara diyoruz. Kuzey Anadolu Fay Zonu ve Doğu Anadolu Fay Zonu, Türkiye’nin depremselliğini şekillendiren iki ana fay zonlarıdır. Diğer bir deyişle ülkemizin diri olan iki ana fay zonunu oluştururlar. Hasar yapıcı en büyük depremler bu iki hat üzerinde olur.
-Ülkemizde bilinen en büyük depremler ne zaman olmuştur?
Ülkemiz dünyanın en aktif deprem kuşaklarından olan Alp-Himalaya kuşağında yer alır. Tarih boyunca hasar yapıcı yüzlerce deprem olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Tarihi kayıtlarda Anadolu coğrafyasında birçok antik kent kalıntılarında bunu görmek mümkündür.
Örneğin 1509 İstanbul depremi küçük kıyamet olarak geçer. Bunun gibi çok sayıda depremden bahsedebiliriz. Yakın tarihimizde ise bilinen en büyük deprem 1939 Erzincan depremidir. Kuzey Anadolu üzerinde meydana gelen bu depremde 32 bin vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Kuzey Anadolu Fayı üzerinde 1912 yılında 7.2 büyüklüğündeki Şarköy-Mürefte depreminden sonra, 7’nin üzerinde 1942 Tokat-Erbaa, 1943 Tosya-Ladik, 1944 Gerede-Çerkeş, 1957 Bolu, 1999 Gölcük ve Düzce depremleri meydana gelmiştir. Dikkat edilirse bu depremlerin oluşum seyri doğudan batıya doğrudur.
Benzer şekilde Doğu Anadolu Fayı 1983’de Erzurum’da başlayan süreç, 2003 yılında Bingöl depremi ile devam etmiş ve en son Elazığ-Sivrice depremi oluşmuştur. Buradan bundan sonraki seyrini takip etmek zor değildir. Bu süreç Hatay’a doğru devam edecektir. Zira tarihsel dönemde Hatay’ın depremlerden çok fazla etkilendiğini görmekteyiz.
-Peki sessiz olan Doğu Anadolu Fayını tetikleyen sebepler nelerdir?
Kuzey Anadolu Fayı üzerinde depremin olmadığı sadece Marmara bölümü kalmıştır. Bunun üzerinde oluşan Batı yönlü hareket Ege’de sıkışmaya neden olmuştur. 2005 yılından bu yana Girit Adasından itibaren Kuzey-Güney yönlü yaklaşık 100 km’lik hat boyunca oluşan deformasyon Ege denizi, Girit, Rodos, Mora yarım adası, Arnavutluk ve Bosna Hersek’te meydana gelen depremleri tetiklemiştir. Bölgede irili ufaklı çok sayıda deprem meydana gelmiş olup, 2014 Gökçeada, 2017 Çanakkale-Ayvacık depremleri buna örnektir. Bu depremler, Anadolu ve Ege bloğunun Batı-Güney Batı yönünde hareket etmesine yol açmıştır. Tüm bu olaylar Anadolu bloğunun güney sınırı olan Doğu Anadolu Fayının harekete geçmesine yol açmıştır.
-Son bir haftada aynı hat üzerinde gerçekleşen depremler arasında bir ilişki var mıdır?
Bu depremlerin kaynağı ateş çemberi diye tanımlanan Büyük Okyanus açılım zonudur. Fakat depremleri dolaylı olarak etkiler. Bunların birbirleri ile doğrudan ilişkisi yoktur.
-Artçılar sürüyor. Vatandaşlarımız evlerine girememektedir. Yeni büyük bir deprem riski var mı?
6.8 büyüklüğünde meydana gelen Elazığ-Sivrice depreminin 5.8 büyüklüğüne kadar artçısı olabilir. Özellikle hasarlı binalara kesinlikle girilmemeli. Zira bu binalar yorulmuştur. Artçı şoklar sonucu çökebilirler.
-Olası büyük bir İstanbul depremi için nasıl önlemler alınmalı?
Bu elbette çok uzun bir konu… Bunu; kentleşme ve toplum açısından ele almak gerekir. Kentleşmeye baktığımızda; hem mevcut yapı stoku, hem de yeni yapılacak yapılar için önlemler mevcuttur. Mevcut yapıların hepsinin deprem güvenliği açısından incelenmesi ve standartlara uygun bu binalara bir kimlik numarası verilmesi gerekir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığında oluşturulacak bir sistem üzerinde bir veri tabanında bunların kaydedilmesi ve yapılan en ufak işlemin bile buradan takip edilmesi gerekir. Aynen asansör takibi gibi. Diğer taraftan standart dışı binaların derhal kentsel dönüşüme tabi tutulması, yıkılıp yeniden yapılması gerekir. Toplum açısından baktığımızda ise; insanımızı bu sürece nasıl dahil edebiliriz? Bunu daha çok teknolojiyi devreye sokarak yapmamız toplum açısından önemlidir.
-Türkiye’de zemin etüdü ve iyileştirme çalışmaları yeterli midir?
Maalesef yeterli düzeyde olduğunu söyleyemeyeceğim. Hatta sayın Cumhurbaşkanımız da Elazığ’da yaptığı konuşmada zemin etütlerinin gerektiği gibi yapılacağını söyledi. Oysa Planlı alanlar yönetmeliğinin 57. Maddesinde ve 2019 deprem yönetmeliğinde zemin etütlerinin nasıl yapılacağı belirtilmiş. Mevzuatta eksiklikler olmakla birlikte düzenleme yapılmış. Esasında uygulama ve denetlemede sorunların olduğu görülmektedir.
-Bu etüdlerin daha iyi denetlenmesi için ne tür önlemler alınabilir? Yapı denetim firmaları bünyesinde jeoteknik etüd birimi kurulmalı mıdır?
Esasında sözünü ettiğiniz konularda düzenlemeler yapılmış durumda. 2008 yılında 4708 sayılı kanunda yapılan yeni düzenleme ile yapı denetim tüm Türkiye’de uygulanmaya başlandı. Temel sorun uygulamadan kaynaklanmaktadır.
1991 yılında İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. İBB, Süleyman Demirel Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yaptı. ABD Missouri Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak yer aldı. Halen S. Demirel Üniversitesi’nde profesör olarak görevine devam ediyor. Deprem sismolojisi, risk yönetimi ve yenilenebilir enerji alnında çok sayıda bilimsel yayın ve projede yer aldı.