Hamdi Akan
Senaryonun baştan sona bir kişiye kurgulandığı ve genelde de yazan kişi tarafından oynanan tiyatro oyunu gibi bir başlangıcı vardı. Sanki tek kişilik bir oyun gibi! Tüm Kur'ani Nebevi davetlerde söz konusu olan bir durumu yansıtması bakımından oldukça önemliydi.
Neden tek kişilik tiyatro öyle bir görünüm arz ediyordu? Allahın vermiş olduğu aklı kullandığı için, onu razı etmekten başka bir düşüncesi olmadığı içindi. Saf" tevhit" akidesini temiz bir akılla algılamanın sonucunda bu düşüncenin, bilginin, birikimin insana, halka inmesi gerektiğine inandığı içindi.
Başlangıcı itibarı ile dergi çıkartılıp çıkartılmaması konusunda sıkıntılar vardı ama çıkmalı idi. Allahın izni ile zor da olsa bir başlangıç yapmıştı. Aktör, bu oyunu yalınız başına icra edecekti, tüm birikimlerini Müslümanlara aktarmak için belki bir fırsattı da. Yalnız değildi/ o çok sevdiği Rabbi vardı/ ondan aldığı güç ile yola revan olmuştu. Bu yol onun yolu idi O kendi yolunda olanlara yardım vaadinde değil mi idi?
Bu çıkışla beraber İktibas artık "SAHA" ya inmişti.
O günden beride sahada oldu olmaya da devam edecektir.
Bu çıkış İslami kulüpler mücadelesi değildi. Onlarla bir yarış hiç değildi. Adı "Kuran İslam’ı" olan misyonu günün algısı, vizyonu “yer yüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar” ileri olan bir Tevhidi çizgi idi. Tahnit edilen kavramların içini yeniden Allahın kitabının esprisine uygun olarak saf ve has olan dinin yeniden gündem edilmesine yönelik bir “islam hareketi" idi.
Misyonu ile güne, vizyonu ile istikbale/ahirete/ hazırlık düşüncesi, okurlarına, takipçilerine ciddi aktivasyon vermişti, vermeye de devam edecektir. Bunu eğmeyen, eğilmeyen bir söylem ve duruş ile çok ciddi olarak hissettirdi.
O yılların kesif baskılı ortamının meşhur sözü ile “Basra alçak basıncının/ yüz altmış üçün alçak baskısının” etkisine rağmen, Allahın izni ile yoluna devam etti.
İtikad ve amellerle bütünleşmemiş olan her hareketin kabahat olduğunu, ibadetin kesinlikle şer'i delile dayanması gerektiğini, bu bağlamda amelin itikattan ayrılmayacağını, ayrılamayacağını savunarak açık anlaşılır ve net bir çizgi ile izleyenlere sade bir mesaj verdi.
Sahih iman ve salih ameller parolası ile çıkmış olduğu sahnede güzel örnekler verdi. Kimilerinin dediği gibi Vahdeti vucuda değil, sosyal hayatta bizzat kuranın referans alınması ile gerçekleşebileceği tezini yılmadan usanmadan işlemeye çalıştı. İki rakibi vardı, birincisi siyasal anlamda sistem. Diğeri ise belki en büyük rakibi kendilerini Kur'an ile test etmeye yanaşmayan uydurulmuş dinin mensupları.
Sahneye /saha/ya indiği günden beri düşünen, düşündüren, düşünmenin nelerle nasıl yapılacağını, düşünülmeden yapılan kabullerin “dogma" olduğunu aklınıza gelen her şeyin tetkik, tahkik edilmesi ile taklitten kurtulacağını, mukallit olmanın Rabbimiz indinde kıymetinin olmadığını, düşünmenin farziyetinin aklı işletmekle icra edileceğini hep söyleye, yaşaya geldi. Bu hali ile de geçmişi geleceği için bir teminattı.
Aktör, tebliğci hep öğrenci idi ve öğrendiklerinin de öğretmeni olmakla, Peygamberin bıraktığı en güzel örnekliği yaşamaya çalıştı. Bildiklerini birikimleriniinsanlarla paylaştı. Bu paylaşımdan nemalanmak şöyle dursun, üste onu nemalandırmakla da önemli bir örnek oldu."Bizden ücret istemeyenlerden idi." O ücretini Alemlerin Rabbinden alacaktı… "O ki sizden ücret istemeyenlere uyun" emrini vermekte idi.
Kur’ani doğrularla “Hikmeti” elde eden siyasi bilincin verdiği bakış açısı ile olayları çok isabetli okuyor, yaptığı yorumlarla insanların Allahın dinine davet edilmesinde verim, bereket hissedilir derecede takip ediliyordu. İşte müfredatı Kuran ve Sünnet olan bu Mektebin kısaca tarihçe’i hayatı.
Merak edenler için bir kaç söz etmekte yarar var. İktibas mutfağı bir diğer ifade ile derginin yayın politikası yani “Şurası” her zaman vardı var olmaya da devam edecektir. Her ne kadar oyun tek kişilik gözükse de meşveret edilmeden verilmiş bir karar yok denecek kadar azdır.
Uzun soluklu yayın yapan ve yayınları ile de insanımızın ana damar diyebileceğimiz Kur'an a dönmelerini salık veren saf İtikat ve salih amelleri önceleyen, Geleneği, muhafazakârlığı, hatır gönül demeden şiddetle eleştiren, onların dinin yerine ikame edilmiş olan sahte din olduğunu söyleyen, söylemeyi kendisine vazife kılan, bunu olmazsa olmaz kabul eden bir harekettir.