Kıyamet suresindeki 16–19’uncu ayetler grubunun Türkçe anlamı ve sure içindeki bağlamı nedir? Bu ayetleri hatırlayanlar ya da merak edip metin ya da mealine bakanlar, hemen; “Ha biz onu biliyoruz: Cebrail(as), Resulullah(s)’e Kur’an’ı okuyup/okutup ezberletirken, Resulullah(s), hem okunuşu izleyip hem ezberlediği için, unutmayayım diye dilini acele ile hareket ettirip tekrar etmiş. Bunun üzerine bu ayetler inmiştir. “ derler. Bu anlamda insanların zihninde melek Cebrail, bir insan gibi Resülullah(s)’in karşısında oturmuş, hoca-hafızlık talebesi ya da camilerdeki mukabele düzenine benzer bir iletişimle ona Kur’an’ı öğrettiği/ezberlettiği gibi bir sahne bornova bayan escort canlanır. Bu noktada vahyin inzal şekli ve 15’inci ayet ile 16’ncı ayetin ayrı değerlendirilmesinden kaynaklanan konu kopukluğu hep dikkatimi çekmiştir. Bu nedenle kitap olarak basılmış ve internet üzerinden yüzden fazla meal ve tefsire baktım. Az sonra aşağıda söz edeceğim üç eser dışındaki bütün eserlerde konumuz olan ayetler grubuna aynı anlam verilmiş. Bunu şöyle de söyleyebiliriz; sonrakiler öncekileri olduğu gibi tekrar etmişler ve bu tekrar/taklit çok istikrarlı bir gelenek olmuş.
Şimdi geleneksel meal ve yorumların hepsini temsil edecek üç örnek vermek istiyorum. “(Ey Muhammed) onu hemen okumak için dilini depretme. Onu (senin kalbinde) toplamak ve (sana) okumak bize düşer. O halde sana Kur’an’ı okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize düşer.” 16. Ayetle ilgili yapılan açıklama: “Hz. Peygamber(s.a.v.) unutmamak için gelen vahyi henüz kendisine okunup bitirilmeden acele ederek tekrarlamağa çalışırdı. Ayet buna işaret etmektedir”(1). “(Resulüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.” 16. ayetle ilgili yapılan açıklama: “Resul-i Ekrem, gelen vahyi unutmamak için, henüz kendisine okunup bitirilmeden onu acele ile tekrarlamaya çalışıyordu. Ayette buna işaret edilmektedir.”(2.). “(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çabucak almak için dilini kımıldatma; onu (senin kalbinde) toplamak ve okumak Bize aittir. O halde biz onu okuduğumuzda, sen onun okunuşunu izle. Sonra onu okumak da Bize aittir.” 16-19’uncu ayetlerle ilgili verilen dip not: “Surenin bu bölümündeki ayetleri bağlamı dikkate alarak çok farklı bir biçimde anlayan araştırmacı da vardır. Bu konuda geniş bilgi için bkz: Ali Rıza Gül, “Kıyamet Suresinin 16-19’uncu ayetlerine Yüklenen Geleneksel Yorumların Tahlili”, AÜİF Dergisi, C. 44, S.2, Yıl 2003 s. 69-108.(3).
Mealleri incelerken üç eserde birbirine benzer, fakat yukarıdaki geleneğin dışında farklı bir anlam ve yorum gördüm: “ Öyleyse aceleye getirip yaptıklarına mazeret arayıp durma. Çünkü yaptıklarının bir bir anlatılması bize aittir. Yaptıklarını bir bir anlattığımızda sen sadece dinle. Yapıp ettiğin her şeyi açıklamak bize düşer”(4). “O sebeple aceleyle dilini oynatıp durma: şüphesiz onun toplanması da, okunuşu da bize düşer; artık biz onu okuduğumuzda sen sadece onun okunuşunu izle; sonra elbet onu beyan etmek de yine bize düşer.”(5). “İşte o zaman insana şöyle denecektir: “Mazeret uydurma telaşıyla laf yetiştirmeye çalışma. Hiç şüphen olmasın ki işlediğin günahların kaydını tutmak ve şimdi sana tebliğ etmek bize ait bir iştir. Amel defterini okuduğumuzda, neler okunduğunu iyi dinle. Eğer bir itirazın olursa ona izah getirmek de bize aittir.”(6)
Böylece konumuz olan ayet gurubu ile ilgili iki ayrı yaklaşımın bulunduğunu görüyoruz. Rivayet ve eldeki kaynaklara baktığımızda daha çok birinci gruptaki anlayışın tercih edildiği ve ikinci anlayışa gelince, onun çok az kişi tarafından tercih edildiği apaçık ortada. Yukarıda Salih Akdemir’in belirttiği makalenin yazarı Ali Rıza Gül de ikinci yaklaşımı/yorumu tercih ediyor ve eskilerden de Ebu'I-Kasım el-Belhi(h.319/m931) ile Ebu Bekir el-Kaffal(h.375/m976), adlarında sadece iki kişinin bu görüşü tercih ettiğini tespit ediyor.
Bütün bunlardan sonra ‘bir suçlunun mazeret arayış telaşı ile mi yoksa Resülullah(s)’ın aceleciliği ile mi karşı karşıyayız?” sorusu ortaya çıkıyor. Çok fazla, ezici bir çoğunluğun tercih ettiği görüş(anlayış/yorum) ile çok az kişinin tercih ettiği görüş arasında kıyaslamalar yapmayacağım. Bunun yerine Kur’an’ın vahyi ile ilgili üç kavramı gündeme getirip konuya açıklık getirmeye çalışacağım.
Yazının başında vahiy olayı ile ilgili bir sahne algısından söz etmiştik. Şimdi de Kur’an’ın vahyi ile doğrudan ilgili üç kavramdan söz edeceğim. Birincisi, ‘İlka/lqy’ kelimesidir. İlka, Kur’an ayetlerinin Resülullah(s)’e iletilmesinde ve başka konularda da fiil olarak kullanılan bir kavramdır. Kelimenin sözlük anlamı; karşılamak, vermek, her türlü bırakmak ve atmaktır. Kelimenin bir örneği Kıyamet suresinin 15. ayetinde var, ben üç ayet meali daha vermek istiyorum. “Doğrusu biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız(nulqi)”(Müzzemmil 73: 5), “Doğrusu şu ki, sana bu Kur’an hâkim ve âlim tarafından verilmektedir(mutelqqa).”(Neml 27: 6), “ ‘Asanı at(elqi)! … ” (Nem 27: 10). Neml Suresinin 6. ayetindeki ifade çok açık; Kur’an Allah tarafından Resulullah(s)’e ilka edilmiş. Bunu biz tecrübe edemeyiz, olanı sadece Allah ve Resulü biliyor… İkincisi ‘vahiy/vhy’ kelimesidir. “Muhakkak o, vahyedilen Vahiy’den başka bir şey değildir”(Necm 53: 4) ayetindeki “vahyedilen” ifadesindeki “vahiy/vhy) ” kelimesi de bir fiildir ve sözlük anlamı; çok çabuk yapmak, kesmek, işaret etmek, ilham ve telkin etmektir. Ayrıca vahyedilen de ‘vahiy’ olarak adlandırılmıştır. Bu genellikle Allah’ın resullerine indirdiği mesajlar için kullanılır. Üçüncüsü de ‘inzal/nzl’ kelimesidir. Bilindiği gibi “inzal” kavramı da Vahy’in vahyedilmesi konusunda kullanılır, anlamı; yüksek bir yerden inmek ve indirmektir. “Allah’a hamd olsun ki, kuluna Kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.” (Kehf 18: 1). İlqa, vahiy ve inzal kavramlarından hiç birisi konumuz olan (Kıyamet 75: 16-19) ayetler grubu metninde geçmez. Bu nedenle ayetler grubu metnindeki “kurane-hu” sözünün Vahiy/Kur’an değil de okumak fiili olduğu yönündeki görüşe bir destektir, diyebiliriz.
(Kıyamet 75: 16-19) ayet grubu nedeni ile oluşan ve birinci yaklaşım dediğimiz geleneksel algıya belki bu metinden daha fazla kaynaklık edebilecek Kur’an’da başka bir ayet var: “Gerçek Melik/Egemen olan Allah, yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan Kur’an’ı/Kur’an’da acele etme ve de ki: ‘Rabbim ilmimi artır’. (Taha 20: 114). Fakat burada “qarae” fiilinden türeme bir fiil yok. El Kur’an kelimesi var, o da Kur’an-ı Kerim’i anlatıyor. Dolayısıyla burada Kur’an’da hükmü tamamlanmayan, yani vahyin inmesi bitmeyen konularda ‘bir iş yapma, her hangi bir davranışa kalkışma, konusu tamamlanmadan bir bölümü/birkaç parçası gelen ayetleri insanlara duyurma’ gibi bir eğitim stratejisi veriliyor. Ayette, ister sözle ister fiille bir işi bitirmek anlamındaki “Qad’a/kaza” kelimesinin kullanılması bu bakımdan çok önemli ve anlamlıdır. Bu bilgiler ışığında bu ayetin geleneksel algıya(birinci yaklaşıma) destek çıkması mümkün görünmüyor.
Sure bütünlüğü içinde (16-19)’uncu ayetler grubu (1-15) grubundan ayrıldığında siyak-sibak/öncesi-sonrası bağlamında konunun koptuğu da görülebilir. Bu nedenle şimdi de (16-19) grubunu (1-15) ayetler grubunun devamı şeklinde ve (12-19)’uncu ayetleri bir grup yaparak değerlendirmeye çalışalım. “ O gün varılıp, durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur. İnsanın yapıp öne sürdüğü, geri bıraktığı her şey kendisine haber verilir. Daha doğrusu insan, kendisi hakkında her şeyine şahitlik eder. Bir takım mazeretler ortaya atıp/ileri sürüp ona acele ile dilini hareket ettirme. Elbette onun toplanması bize aittir ve okunması da. Öyleyse onu sana okuduğumuzda, onun okunuşunu iyice izle. Sonra onu açıklamak, elbette bize aittir.”(Kıyamet 75: 12-19).
“Bir takım mazeretler ileri sürüp” mealindeki 15’inci ayet ile “Ona acele ile dilini hareket ettirme” mealindeki 16’ıncı ayet bir konu bütünlüğü içindedir. Şöyle ki: Hesap/mahkeme gününde suçlunun önüne kendisinin de bildiği bir takım deliller ortaya konulunca, o da başlıyor mazeretler uydurmak için telaşla bir şeyler söylemeye. Bu noktada günümüz mahkemelerinde olduğu gibi, müdahale edilip “acele” ile özür telaşına düşen söz konusu suçlu kişi uyarılıyor, Durum böyle olunca burada Resülullah(s)’in bir aceleciliğinden ve onun bu konuda uyarılmasından söz etmek mümkün değildir. Aynen Abese Suresindeki tevelli edip uyarılanın Resülullah(s) olmadığı gibi.(Bkz: Mustafa Demir, www.adilmedya.com internet sitesi; “İlgi, Saygı Duyup Hak Edene” yazısı).
Kıyamet Suresindeki 16-19’uncu ayetlerle ilgili ortaya koyduğumuz bu tablo, aynı zamanda bir örnektir. Kur’an araştırmaları yapan birçok kişi böyle durumlarla karşılaşmıştır. Sorgulayıcı ve araştırmacı insanlar bu tür durumlarda emek ve zaman harcayarak gerçeklere yaklaşmaya çalışırlar. Elbette en doğrusunu Allah(c.c.) bilir. Allah’a şükürler olsun ki elimizde tahrif edilmediğine kesinlikle inandığımız bir Mushaf/Kur’an-ı Kerim metni var…
“”””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””””
(1) Prof. Dr. Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali, Yeni Ufuklar Neşriyat, tarihsiz-İstanbul)
(2) Heyet (Prof. Dr. Ali Özek, Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Doç. Dr. Ali Turgut, Doç. Dr. Mustafa Çağrıcı, Doç. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez, Doç. Dr. Sadreddin Gümüş), Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meali, Hadimü’l haremeyni’ş-şerifeyn Kral Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, 1492/1992-Medine-i Münevvere
(3) Son Çağrı Kur’an, çeviren: Prof. Dr. Salih Akdemir, Ankara Okulu Yayınları, 2009-Ankara
(4) R. İhsan Eliaçık, Nüzul Sırasına Göre Yaşayan Kur’an, Türkçe Meal/Tefsir, İnşa Yayınları, 2008/İstanbul).
(5) Mustafa İslâmoğu, Nüzul sırasına göre Hayat Kitabı Kur’an, Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yayıncılık, 1. Baskı-2009/İstanbul. Mustafa İslâmoğlu, ilgili ayetlerin dip notundaki açıklamasında, sure bağlamında uygun anlamların tercih edilebilir olmasının ve geleneksel meallerde konunun bağlamından kopuk olarak ele alınmasının gerekçelerini ve kaynaklarını belirterek kendisi orta bir yol tutarak “Bu ayetler iki şekilde okunabilir” olduğunu belirtmiştir.(M.D).
(6)Mustafa Öztürk, Kur’an-ı Kerim Meali, Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri, Otto Yayıncılık, 1. Baskı-2008/Ankara).