Slogan Solcularına İslâm, Demokrasi ve Laiklik Dersi Aldıralım!

Yaşar Değirmenci

VAN 25.08.2017 11:08:28 0
Slogan Solcularına İslâm, Demokrasi ve Laiklik Dersi Aldıralım!
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Laikliği, demokrasiyi ‘put’ haline getirenlerin bu topraklardaki üç kutsalı ‘çıplaklık, faiz ve içki’dir. Ve hepsinin haram olan bu günahlara ilişkin laik hassasiyetlerinin arka planında bencillik ve ‘günah savunması’ yatar.
“Allah’tan bağımsız hiçbir varlık ve hayat alanı yoktur” gerçeğini de kabullenmezler.

 

Allah’tan gelen her talimata karşı histerik bir hırçınlıkla karşı çıkarlar. Vahyin dediğinin tam tersini yapmayı marifet bilirler. İslâm, kendi imtiyazlarının sonunu getireceğinden dini hatırlatan

her şeye karşı çıkarlar. Üç kelimelik de maskeleri vardır. Onun arkasına saklanırlar. En üzücü taraf da demokrasi ve laikliğin Batı’daki  çıkış sebebini, şartlarını, devletlerin benimseme sebeplerini, medeniyet tarihlerini bilmezler, okumazlar, öğrenmezler. 

 

Kendi devletini ve devleti devlet yapan özelliklerini, hakiki devletin ve himayesindeki, adalet özgürlük, kul hakkı, değişik düşünce ve yaşayış içindeki insanların huzurlu yaşamalarını borçlu

oldukları değerleri de bilmezler. Aynı zamanda Medine’de kurulan İslam Devletini o dönem maiyetlerinde çeşitli inanç, düşünce/fikir, yaşayış tarzı içindeki insanların nasıl hep beraber huzur ve sükûn içinde yaşayabildiklerini, Medine Devlet Sözleşmesini,  Peygamberimiz döneminde 27 gazve, 60 seriyye yapıldığı toplam 87 harpte ölen öldürülen insan sayısının 160 civarında olduğundan da habersizdirler. ‘Fütuhul kulûb, fütuhul buldandan önce geldiği’ni de bilmezler. (Kalplerin/gönüllerin fethinin beldelerin fethinden önce geldiği) Mekke’den hicret etme mecburiyetinde bırakılmalarına, her türlü işkence ve zulmü görmelerine, kendi sevdikleri memleketlerinden, ailelerinden, mallarından, mülklerinden ayrılmak zorunda bırakılmalarına rağmen 10 sene sonra Mekke’nin fethinde öldürülen insan sayısı 3-5 kişi olduğunu da. İslâm’dan insanları soğutmak, terör ve teröristlerle irtibatlı göstermek, gelişen teknolojinin bütün nimetlerini algı operasyonu ve beyin yıkamada kullanma da marifetleri. Terör örgütlerinden Deaş’ı kuran da bunlar. İslâm’la hiçbir irtibatları olmamasına rağmen, bütün  terör eylemlerini İslâm için yaptıklarını yayanlar da bunlar. Tabii iç ve dış İslâm düşmanlarının ittifakı da Türkiye Cumhuriyetini yıkmak, zayıflatmak, lider ülke konumuna mani olmak. Küfrün hepsinin bir millet olduğu gerçeği de.

 

Allah’ın gözetiminde bir hayatı kabullenmek, hesabı verilebilir bir hayat yaşamayı kabul etmekti. İmtiyazlarının devamını sağlayan zulüm ve baskı dahil, hesabı verilemeyecek bir hayatı tercih ederler. Dini inançları Allah’a imanları da  ‘hesap soracak’ hayata müdahil aktif bir Allah inancı yerine ‘hesap sormayacak, hayat dışı pasif bir Allah inancı’nı tercih ederler. Milletin dinine imanına dahi, tahammül edemeyenlerin hırçınlığına inat, sıradan insanlar daha fazla dindarlaşıyor.

 

Sol, CHP zihniyeti, CHP’den farklı düşünen Kemalistler, vs. bu dindarlaşmayı ‘tehlike’ olarak görüyorlar. 

 

Ama kim için tehlike? Milletin dindarlaşmasının, kimler için tehlike oluşturduğunu tahmin edebilirsiniz.

 

Allah’ın kullarını kendi ideolojilerine ve sahte ilahlarına kul etmek isteyen özgürlük düşmanları için bu dindarlaşma sürecek. Bu dindarlaşmayı tehlike olarak görenlerin bu ülkeyi yüz yılın en kötü yönetilen ülkesi yaptıklarını millet ayan beyan gördüğü için sürecek. Onların bu ülkeye verecek hiçbir şeyleri olmadığı için sürecek.

 

Bu zümrelerin, bu milletin cebinden safa sürüp keyif çattığı halde, her seferinde karnını doyurduğu çanağı kirlettiğini, hatta tekmeleyip kırdığını gördüğü için sürecek.

 

Azgın azınlığın hiçbir sahici değerden nasibi olmadığı tecrübeyle sabit olduğu için sürecek. Bu ülkenin başına örülen çoraplardan dindarların sorumlu olmadığı, sorumluların hep özüne yabancılaşmış, dinden imandan kopmuş zümreler arasından çıktığı için sürecek. Peygamberimiz gibi her zaman örnek alınabilir bir kul Peygamber olduğu, sünneti çağa taşınabileceği, ümmetinin her hal ve şartta ufku açılacağı, şablon içinde kalınmayacağı için dindarlaşma sürecek.

 

Ülkemiz de dahil, mevcut dünyanın meseleleri, başlıklar halinde alt alta sıralandığında tek çözümün ‘Dini yaşamak’ olarak görüldüğü için dindarlaşma sürecek. 

 

İslâm’dan insanları soğutmak, terör ve teröristlerle irtibatlı göstermek, gelişen teknolojinin bütün nimetlerini algı operasyonu ve beyin yıkamada kullanma da marifetleri.  

 

Terör örgütlerinden Deaş’ı kuran da bunlar. İslâm’la hiçbir irtibatları olmamasına rağmen, bütün eylemlerini İslâm için yaptıklarını yayanlar da bunlar. Tabii iç ve dış İslâm düşmanlarının ittifakı da Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, zayıflatmak, lider ülke konumuna mâni olmak. Küfrün hepsinin bir millet olduğu gerçeği de.

 

 

İnsânî, imânî, felsefî, ilmî, iktisâdî, siyâsî, askerî ve ekolojik meselelerin tamamının temelinde yatan sebep; Bu milletin kendi değerlerinden uzak yaşatılmaya zorlanmasıdır.

 

Yaşanmayan, hayata nüfuz etmeyen, sosyal tezahür imkanlarından mahrum bırakılan her inancın zayıfladığı, solduğu, küllendiği içindir ki son yüz senede din, hayatın dışına çekilip vicdanlara hapsedilmiştir. Hayata girmesi de tehlikeli görülmüştür.

 

Genel görüş (belli çevrelerde) şu: Bırakın canım, insanlar istediğini yapsın, istediğine inansın, istediği müzik dinlesin, istediğini okusun, istediği gibi düşünsün, istediği gibi konuşsun,

istediği gibi giyinsin, istediği gibi yaşasın, vs. Peki, ölçüler yok mu? Akıl ölçüleri, ilim ölçüleri, inanç ölçüleri, sorumluluk ölçüleri, sanat ölçüleri? Ölçü yokluğu demek, değer yokluğu demektir. ‘Herkesin istediğini yapabilmesi’nden kast olunan şey ancak değer ölçülerinin varlığını kabulden sonra bir özel değer ifade edebilir. Sadece onu söylüyorsunuz, ‘saçmalıyorsunuz’ demektir. Gerçi saçmalama hürriyetide vardır ama hürriyeti, saçmalamaya irca etmek çok büyük yanlıştır! Günümüzde maalesef, birçok meselenin altında işte bu büyük yanlış yatıyor.

 

“Herkes istediğini yapar”dan başka değer tanımamak tek kelimeyle ‘yozlaşma’ taraflısı olmak demektir. Demokratikleşme yokluğundan şikayet ederken, bu gerçeği görmezlikten gelmemeliyiz. ‘Haklar-hürriyetler neden verilmiyor’ denilmekte.

 

“Sorumluluklar ve görevler” bir şuur halinde (eğitim yoluyla) yerleşmedikçe, benimsenmedikçe; dünyanın en mükemmel anayasasını getirseniz bile, “haklar, hürriyetler” şikayeti bitmeyecektir.

 

Bizim demokratların “koruma geliştirme” “sorumluluk ve görev şuuru”, “değer ölçüleri”, “Bütünlük ve hayatiyet” gibi hiçbir dertleri yok.

 

 

Korunmayan gelişemez.

 

Aileyi korumazsanız milleti millet yapan değerleri korumazsanız, insanın ve hayatın bütünlüğünü korumazsanız; neyi nasıl geliştireceksiniz?

 

Dengeyi korumazsanız; nasıl değişip yenileneceksiniz, devamlılığı nasıl sağlayacaksınız? Aileye boş ver, millete boş ver, değer hükümlerine ve değer ölçülerine boş ver; yaşasın birey yaşasın demokrasi! Yaşayamaz ki! Yozlaşır ve tanınmaz hale gelir; başka şeylere dönüşür, başka adlar alır. Aynı nakarat devam ediyor, aynı gaflet dayatılıyor. Bazıları da ters yönden buna çanak tutuyor. Fakat böyle gitmez. Gitmeyecek. Asıl telaş da, bunun fark edilmeye başlamasından doğuyor.

 

 

Bu anlamda İslam hukukunun doğal hukuk olduğu hatırlanmalıdır. Dinde zorlama yoktur. Zaten İslam’da savaşın sebebi de insanları dine girmeye zorlamak değil, fitneyi, inanca baskıyı toplumsal

çözülme ve ahlaki çürümeyi kaldırmaktır. Bu anlamda İslam’ın görevi, insanı korumaktır, onun kendi kendisine yabancılaşmasını önlemektir.

 

Ne zaman kavramlarla oynamadan, onların asli manalarını sindirerek düşüneceğiz? Ne zaman problemlerimizi, meselelerimizi kendi değerlerimizin reçetesiyle çözeceğiz? Ve başkasının ağzıyla yemek

yiyemeyeceğimizi ne zaman idrak edeceğiz?

 

 

İslam insana haddini bildirdi ve ona şerefli yerini gösterdi. Haddini bilen insan iki şeyden kendini korumuş olur: 1- Haddini aşarak ilahlık iddiasında bulunmaktan ve dolayısıyla kulları kendisine

kul etmekten. 2- Allah dışında hemcinsi olan insan ve daha aşağı değerde olan eşya ve dünyalık karşısında onursuz bir biçimde zillet ve alçalışa boyun eğmekten.

 

Demokrasi, milletin ve milli iradenin hakemliğini kabul eden ve o’nu zedeletmeyen bir hür mücadele zeminidir. Üç tane bildiri ezberlemişsin, her şeyi ondan ibaret sanıyorsun.

 

Demokrasi’yi laikliği bilmek için Batı’nın son 15 asırlık tarihini bilmek lazım. O’nu bil, sendekinin ne olduğunu da sonra anlarsın! Demokrasi’de din olmaz mı? Dini düşüncelere, ‘açıklama-temsil hürriyeti’ verilmez mi? Adamlar, kendi şartlarına göre, onu sağlayabilmek için laikliği şekillendirdiler. “Demokrasi dinsiz kalmasın, kalırsa demokrasi olmaz” mantığıdır. Batı’yı laikliğe götüren süreç bu! Kilise faaliyetini bir daireye aldılar, aynı dairede ‘din mahsur kalmasın’ diye laiklik kapısını açtılar. İslâm’ın ilimle bir problemi olmuş mu, inceleyin. Bizde bunlar yaşanmış mı ki ‘laiklik meddahlığı’ yapıyorsunuz.

 

Batı bugün, yere açıkça düşmemek için teknoloji çengeline tutunmaya çalışıyor, kan revan içinde kalmış elleriyle. Bu adamların taklitten başka ufku yok!

 

İslam’ın demokrasiye (öz varlığıyla) ihtiyacı yok; demokrasinin İslam’a ihtiyacı var. Demokratların da…