Şia kaynaklı mevlid kandili Diyanet'e göre de hurafe!

Tasavvuf Batıl Dini'nin Şiiliğin kopyası olduğunu daha önce birçok yazımızda vurgulamıştık. Salaten Tüncina, Müncina, Tefriciye, Cevşen, Evrad-ı Şerif gibi birçok dua şeklinin de şia'dan tasavvuf ve said nursi denen sözde ta

SİYASET 8.11.2019 18:26:08 0
Şia kaynaklı mevlid kandili Diyanet'e göre de hurafe!
Tarih: 01.01.0001 00:00

Dönemin Diyanet yöneticileri, Mevlid okuma ve Mevlid Kandillerinde uygulanan tarikatçı ayinlerine son verme, peygamberimizin kamu kurumlarında ilmi içerikle tanıtılma ve anlatılması adına 1989'da Kutlu Doğum Haftası uygulamasını başlattı. 

Peygamberimizin kamu kurumlarında anlatılmasından rahatsız olan MODERN TEKFİR HAREKETİ ÇAKMA EHLİ SÜNNET müntesibi iki tarikatçı grup, 2017 yılı içinde  sözde PEYGAMBER AŞIĞI POZLARINDA Diyanet'e karşı başlattıkları operasyon sonucunda Kutlu Doğum Haftasını kaldırılmak istedi.

Basiretsiz siyasetçilerin kurulan tuzağı görememesi üzerine Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet tarihinde bir ilk olarak Genişletilmiş İstişare Kurulu'nu toplayarak siyasetin dine müdahalesinin önüne geçme adına siyasetin dayatmasına rağmen kararında direndi. 

Haftanın ismini değiştirmekle yetinen kurul, Siret-i Nebi Haftası ismiyle yol almak istemişse de siyasetin Diyanet'e müdahalesi sonrasında atanan EHLİ SÜNNET ali erbaş, tüm İlahiyat Fakültesi alimleri, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun değerli üyeleri ile eski Diyanet Başkanlarının toplu kararlarını hiçe sayıp tek taraflı bir kararla kendi başına haftayı tarikatçıların isteğine uygun olarak Mevlid Kandili'ne sabitledi.

Siyasetin karşısında yanına alimleri de alıp kendi ansiklopedisinde geçen bilgileri iktidara deklere etmesi gereken ali erbaş maalesef alimlerin siyaset önünde boynunu büktüğü gibi o günden sonra Türkiye'de ilahiyat alimleri tarikatçılar karşısında susmak zorunda kaldı. Operasyon Kutlu Doğum'un Mevlid Kandili'ne alınmasıyla da kalmadı. Diyanet merkez ve taşra teşkilatında başlayan değişim sonucunda Diyanet kamuoyunda hızla gücünü kaybederken yurt içi ve dışında etkisizleşti. 

Aşağıdaki yazı Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi "MEVLİD" ( https://islamansiklopedisi.org.tr/mevlid ) başlıklı yazıdan alıntılanmıştır. Başlıklar bize ait olup yazı içeriği aynen alıntılanmıştır. İşte o yazı:

***

Sözlükte “doğum yeri ve zamanı” anlamına gelen mevlid kelimesi, İslâm kültüründe özellikle Hz. Peygamber’in doğumunu, bu vesileyle yapılan törenleri ve yazılan eserleri ifade etmek için kullanılır. Ayrıca Mısır başta olmak üzere Arap dünyasında özellikle tasavvuf çevrelerinde mevlid kelimesi velî kabul edilen sûfîlerin doğum yıl dönümlerini de kapsayacak şekilde geniş bir anlam kazanmıştır. 

PEYGAMBERİMİZİN DOĞUM TARİHİ BELİRSİZDİR

Resûl-i Ekrem, İslâm tarihçilerinin çoğuna göre Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak üzere Mekke’ye saldırdığı ve Fil Vak‘ası denilen olayın meydana geldiği yıl doğmuştur. Bu hususta görüş ayrılığının bulunmadığı rivayet edilir. Araplar’da “nesî” geleneğini göz önüne alanlara göre bu tarih milâdî 569, diğerlerine göre ise 570 veya 571’dir. Yine genellikle kabul edildiğine göre Rebîülevvel ayının 12’sinde ve gündüz dünyaya gelmiştir. O yıl ilkbahar mevsimine rastlayan bu ayın iki, sekiz, on veya on yedinci gününde doğduğuna dair rivayetlerle sabaha karşı dünyaya geldiğine dair rivayetler de vardır (İbn Kesîr, I, 198-203; Şâmî, I, 401-405; DİA, XIII, 71). Doğumun pazartesi günü olduğu ise daha sahih rivayetlere dayanmaktadır (aş.bk.). Ayrıca doğum gününün milâdî takvime göre 20 Nisan’a denk geldiği söylendiği gibi bunun doğru olmadığını ileri sürenler de bulunmaktadır (İbn Kesîr, I, 201; Şâmî, I, 405).

PEYGAMBERİMİZİN DOĞUM GÜNÜ İLK KEZ ŞİİLERCE KUTLANDI

Hz. Peygamber’in sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmadığı gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemiyle Emevî ve Abbâsî devirlerinde de mevlidle ilgili bir uygulamaya rastlanmamaktadır. Mısır’da Şiî Fâtımî Devleti kurulunca, soyundan geldiklerini söyledikleri Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümü Muiz-Lidînillâh döneminden (972-975) itibaren resmî törenlerle kutlanmaya başlanmıştır. Hz. Peygamber’in yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan, Hüseyin ve o günkü halifenin mevlidlerinin de kutlandığı (bunlara “mevâlîd-i sitte” deniyordu), aynı zamanda receb, şâban ve ramazan aylarındaki kandiller ile ramazan ve kurban bayramları gibi vesilelerle düzenlenen diğer bazı resmî kutlamaların da ilk örneklerinin yaşandığı bu dönem İslâm tarihinde zengin bir şölen geleneği oluşturmuştur (bk. İbnü’t-Tuveyr, s. 211-223).

MEVLİD KUTLAMALARI SİYASİ BASKI ARACI OLARAK KULLANILMIŞTIR

Fâtımîler zamanında Hz. Peygamber’in ve Ehl-i beyt’in doğum yıl dönümlerinin kutlanması dinî hassasiyet yanında siyasî meşruiyet açısından da önem taşıyordu. Halifeler üzerinde geniş nüfuzu bulunan ve yönetime hâkim olan Bedr el-Cemâlî’den sonra onun yerine vezir olan oğlu Efdal, Halife Müsta‘lî-Billâh zamanında (1094-1101) Hz. Hasan ve Hüseyin’in mevlidleri dışındaki dört mevlidi yasaklamış, ancak Efdal’in ölümüyle vezirliğe gelen Me’mûn el-Batâihî, Âmir-Biahkâmillâh devrinde 517 (1123) yılında bu törenleri tekrar başlatmıştır.

TASAVVUF BATIL DİN ULEMASI DEVREYE GİRİYOR

Eyyûbîler zamanında birçok bayram ve tören kaldırıldığından mevlide de özen gösterilmediği ve halkın bunu evlerinde kutladığı anlaşılmaktadır. Ancak Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kayınbiraderi Erbil Atabegi Begteginli Muzafferüddin Kökböri (1190-1233) mevlidi büyük törenlerle yeniden kutlamaya başlamıştır. Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin bir kutlama sırasında 5000 koyun, 10.000 tavuk ve 100 at kesildiğini, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva dağıtıldığını kaydetmesi törene katılanların sayısı hakkında bir fikir vermektedir. Ulemâ ve tasavvuf ehlinin ileri gelenleri bu törenlerde hazır bulunur, Kökböri kendilerine hil‘atler giydirir ve hediyeler verirdi. Sûfîler de öğle vaktinden fecre kadar zikir ve semâ meclisleri düzenlerdi. Hankahta 800-1000 kadar sûfî toplanır, Kökböri de aralarında yer alırdı. Her yıl mevlid törenleri için harcanan paranın 300.000 dinarı bulduğu kaydedilmektedir (Mirʾâtü’z-zamân, VIII, 681, 683; Süyûtî, s. 43-44; Şâmî, I, 439-440). İbn Hallikân muharremden başlamak üzere rebîülevvel ayına kadar Bağdat, Musul, Cezîre, Sincar, Nusaybin gibi şehirlerle Acem memleketlerinden Erbil’e birçok fakih, sûfî, vâiz, kurrâ ve şairin akın ettiğini belirtir. 

Kökböri zamanındaki kutlamaların Fâtımîler’den farklı olarak hazırlıklarıyla birlikte uzun bir zaman dilimine yayıldığı, bir şenlik havası içinde halkın geniş katılımıyla gerçekleştiği ve merasimlerde özellikle tarikat mensuplarının rolü dikkat çekmektedir. Ebû Şâme el-Makdisî, mevlid kutlamasını ilk önce Musullu sûfî Ömer b. Muhammed el-Mellâ’ın kendi zâviyesinde yaptığını, Kökböri’nin de bunu örnek alarak mevlid törenlerini başlattığını belirtir ki (el-Bâʿis̱, s. 96; Şâmî, I, 443) bu husus söz konusu törenlerde tasavvuf erbabının rolünü de açıklar. Mevlid uygulamasını ilk defa Kökböri’nin başlattığına dair bazı kaynaklarda zikredilen görüş ise (Süyûtî, s. 42; Şâmî, I, 439) bu kutlamaların geniş katılımlı özelliğinden kaynaklanmış olmalıdır.

Memlükler döneminde Mısır’da mevlid kutlamaları bütün ihtişamıyla devam etmiştir... Önce Kur’an tilâvet edilir, ardından vaazlar verilir, tarikat mensupları tarafından zikir ve evrâdlar okunur, daha sonra yemek yenirdi. Bu sırada sultana tebrikler sunulur, o da devlet ricâline, ulemâ ve tasavvuf ehline hil‘at ve hediyeler verir, muhtaçlara da sadaka dağıtılırdı.

Memlükler’den itibaren başta Ahmed el-Bedevî ve İbrâhim ed-Desûkī gibi bölgenin tanınmış velîleri olmak üzere diğer önde gelen şahsiyetlerin doğum yıl dönümleri için de mevlid terimi kullanılmaya başlanmıştır (Geoffroy, s. 106). Çoğunun ölüm tarihi bilinmediğinden bu mevlid törenlerinin önemli bir kısmı velîlerin ölüm yıl dönümünde yapılırdı. Velînin şahsiyetine bağlı olarak törenler bir gece, bir gün, bir hafta veya sekiz gün devam ettiği gibi bir kısmı küçük bir semtte yahut yerleşim merkezinde, bazıları da büyük şehirlerde ve bölgesel çapta icra edilirdi. Meselâ Ahmed el-Bedevî’nin Tanta’daki mevlidi, tarikat mensuplarının uzak memleketlerden gelerek katıldıkları en kalabalık merasimlerden biriydi (Winter, s. 179-180). Evliya Çelebi, başta Ahmed el-Bedevî, İbrâhim ed-Desûkī, İbrâhim Gülşenî ve İmam Şâfiî’nin mevlidleri olmak üzere birçok mevlid hakkında bilgi vermektedir (Seyahatnâme, X, 463-476). 

HRİSTİYANLARA NİSPETLE MEŞRULAŞTIRMA ÇABALARI

Kuzey Afrika’da (Mağrib) önceleri mevlid kutlama âdeti yokken bunlar ilk defa kadı ve muhaddis Ebü’l-Abbas Ahmed b. Muhammed b. Hüseyin es-Sebtî el-Azefî (ö. 633/1236) tarafından halkın hıristiyan bayramlarını kutlamasını önlemek amacıyla icra edilmeye başlanmıştır...

Fâtımîler’de olduğu gibi Fas’taki Sa‘dîler ve Alevîler gibi şerif sülâlesinden gelen hükümdarlar için de mevlid kutlamaları aynı zamanda siyasî bir prestij unsuruydu. 

OSMANLI DA İLK KUTLAMALAR

Osmanlı Hükümdarı III. Murad, 996 (1588) yılında merasimle mevlid kutlamalarını başlatmakla birlikte resmî olmasa da Osmanlı Devleti’nde kutlamaların bundan önceki dönemlerde de yapıldığı bilinmektedir. Sultan Ahmed Camii’ndeki kutlamalarda padişah, sadrazam, şeyhülislâm, vezirler, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, diğer mülkî ve askerî erkânla ulemâ resmî kıyafetleriyle hazır bulunurdu (aş.bk.). Balkanlar’ın fethiyle birlikte bu coğrafyada da mevlid törenleri yapılmaya başlanmış olmalıdır. Zira Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Camii’nin 938 (1531) tarihli vakfiyesinde mevlid için yılda 300 dirhem tahsisat ayrıldığı görülmekte, bölgedeki diğer camilere ait vakfiyelerde veya şahsî vasiyetnâmelerde de benzeri kayıtlara rastlanmaktadır (Okiç, sy. 1 [1976], s. 23, 36-37).

CUMHURİYETİN İLANIYLA BİRLİKTE MEVLİDLERE SON VERİLDİ

Mevlid kutlaması 1910 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde resmî bayramlara dahil edildiyse de Cumhuriyet’in ilânından sonra kaldırılmıştır. Osmanlılar’dan günümüze uzanan mevlid geleneğinde törenler büyük bir ciddiyetle yerine getirilirken Mısır ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde görülen ve dinî ölçüleri zedeleyen uygulamalardan titizlikle kaçınılmıştır.

Günümüzde mevlid, Suudi Arabistan hariç Kuzey Afrika’dan Endonezya’ya kadar İslâm ülkelerinde -bazılarında resmî, bazılarında gayri resmî olarak- yaygın biçimde kutlanmaktadır. Türkiye’de yalnız ramazan ve kurban bayramları resmî bayram kabul edilmekle birlikte, Hz. Peygamber’in doğum günü uzun yıllardır Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği çok yönlü etkinliklerle kutlanmaktadır.

KUTLU DOĞUM İLE MEVLİD GELENEĞİ AŞILMAK İSTENDİ

1989 yılında “Kutlu Doğum Haftası” adıyla başlatılan ve bazan hicrî takvim bazan da milâdî takvim esas alınarak düzenlenen bu etkinlikler 2010 yılında yayımlanan bir yönetmelikle resmî bir kutlama haftası niteliği kazanmış, 2017 yılında çıkarılan yeni bir yönetmelikle haftanın adı “Mevlid-i Nebî Haftası” olarak, kutlama tarihleri de hicrî takvime göre rebîülevvel ayının on ikinci günü başlayacak şekilde değiştirilmiştir.

KUR'AN DEVRE DIŞI BIRAKILIP ŞİİRLER MEVLİD DİYE OKUTULDU

Mevlid kutlamaları sırasında Resûl-i Ekrem’in doğumunu anlatan, bu vesileyle methini de içeren ve genel olarak “mevlid”, Kuzey Afrika’da ise “mevlidiyye” olarak anılan şiirlerin okunması gelenek halini almıştır. Bunların en meşhurları arasında Arap dünyasında Kâ‘b b. Züheyr’in Ḳaṣîdetü’l-bürde’si, Bûsîrî’nin aynı adla da anılan el-Kevâkibü’d-dürriyye fî medḥi ḫayri’l-beriyye ve el-Ḳaṣîdetü’l-hemziyye’si ile Şemseddin İbnü’l-Cezerî’nin Mevlidü’n-nebî, Ca‘fer b. Hasan el-Berzencî’nin el-ʿİḳdü’l-cevher’i (Mevlidü’n-nebî); Türk dünyasında Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-necât’ı anılabilir. Ayrıca mevlid kutlamalarında okunmak üzere Arapça yazılmış yüzlerce şiirle Bûsîrî ve Berzencî’nin eserlerinin çeşitli dillere yapılan tercümeleri yanında diğer müslüman milletlerin dillerinde de birçok mevlid kaleme alınmıştır.

MALİKİLERCE MEVLİD VE TÖRENLERİ BİDAT

Fıkhî Hükmü. Hz. Peygamber zamanında ve ondan sonraki birkaç asır boyunca kutlanmayan mevlidin dinî açıdan meşruiyeti ulemâ arasında tartışılmıştır. Mâlikî fakihi İbnü’l-Hâc el-Abderî (ö. 737/1336) bid‘at konularına geniş yer verdiği el-Medḫal adlı eserinde mevlidin Resûlullah devrinde ve ona son derece bağlı olan ashap ve tâbiîn (Selef) zamanında kutlanmadığını, dolayısıyla bid‘at olduğunu söyleyerek mevcut uygulamalara şiddetle karşı çıkar. Ayrıca kutlamalar sırasında kıraat, zikir ve ibadet yanında çalgı çalınıp şarkı söylenmesinin, kadın ve erkeklerin bir arada bulunmasının da dinin yasakladığı hususlar olduğunu anlatır ve mevlidin harama vesile kılındığını belirtir. İbadet yapılması, ziyafet verilmesi, hadis vb. okunması halinde bile bunların mevlid niyetiyle icrasının bid‘at olduğunu kaydeden İbnü’l-Hâc buna karşılık kutlama niyeti taşımaksızın oruç tutulmasını ve Hz. Peygamber’in doğduğu bu ayın saygınlığına uygun davranılmasını tavsiye eder (II, 2-33).

İbnü’l-Hâcc’ın çağdaşı olan bir diğer bir Mâlikî âlimi Fâkihânî de mevlidi bid‘at-ı seyyie kabul ederek ona karşı çıkmış ve el-Mevrid fi’l-kelâm ʿalâ ʿameli’l-mevlid adıyla bir risâle kaleme almıştır. Venşerîsî, sonraki Mâlikî ulemâsından mevlide karşı çıkanların görüşlerine yer verirken genellikle olumsuz uygulama örneklerine atıfta bulunmuştur (el-Miʿyârü’l-muʿrib, I, 160-161; VII, 99-101; IX, 252). İbn Merzûk el-Hatîb, mevlid konusunda Mağrib ulemâsının olumlu ve olumsuz yönde iki yaklaşımda bulunduğunu, bu gecede iyi amellerde bulunup kötü davranışlardan sakınmanın en uygun tavır olduğunu belirtir (Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, s. 296-297). Mevlid gecesinin mi Kadir gecesinin mi daha üstün olduğu konusundaki tartışmada İbn Merzûk’un ilkini tercih ettiği kaydedilir ki (Venşerisî, VIII, 255; bu konuda ayrıca bk. Muhammad Hadj-Sadok, II, 279-280) kendisi bu görüşünü açıkladığı bir de risâle yazmıştır (aş.bk.). Bid‘atları hasene ve seyyie diye ikiye ayırmayan İbn Teymiyye (el-Fetâva’l-kübrâ, I, 372), onu takip eden Vehhâbî ulemâsı ve Muhammed Abduh gibi çağdaş ıslahatçı âlimler de mevlid kutlamalarına karşı çıkmışlardır. Reşîd Rızâ, Mısır’da mevlidlerde görülen çirkin uygulamaları eleştirir ve ulemâyı bu konuda sessiz kalmaları yüzünden kınar. Bununla birlikte mevlid kutlamasının bizzat kendisine değil bu vesileyle işlenen kötülüklere karşı olduğunu belirtir ve bu uygulamalardan kurtuluş yollarını gösterir (bk. bibl.). Vehhâbî geleneğine mensup çağdaş âlimlerden Suudi Arabistan müftüsü Muhammed b. İbrâhim Âli Şeyh, Abdülazîz b. Abdullah b. Bâz, Hammûd b. Abdullah et-Tüveycirî gibi şahsiyetler her çeşit mevlid kutlamasına karşı çıkarak bu konuda risâleler kaleme almışlardır (Resâʾil fî ḥükmi’l-iḥtifâl bi’l-mevlidi’n-nebevî, I-II, Riyad 1419/1998). Kuzey Afrika’da Cezayir gibi bazı ülkelerde ıslahatçı âlimler mevlidin geleneksel şeklini eleştirmişlerse de yeni nesillerde inanç ve millî şuurun güçlenmesi için mevlidi yeni birtakım etkinliklerle kutlama yolunu benimsemişlerdir (Shinar, s. 400 vd.).

HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ TASAVVUF VE HADİS ERBABINCA BİDATI HASENE

Ebû Şâme el-Makdisî, İbn Abbâd er-Rundî, İbnü’l-Cezerî, İbn Nâsırüddin ed-Dımaşkī, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el-Heytemî, Şemseddin es-Sehâvî, Celâleddin es-Süyûtî, Şehâbeddin Ahmed b. Muhammed el-Kastallânî ve Muhammed b. Yûsuf eş-Şâmî gibi âlimler ise Hz. Peygamber’in dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmenin, onun doğum günü münasebetiyle muhtaçlara yardımda bulunmanın, Resûl-i Ekrem’e dair şiirler okumanın, güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmanın birer güzel amel olduğunu, dolayısıyla mevlid kutlamalarının bid‘at-ı hasene sayılması, halk arasında görülen ve dinen hoş karşılanmayan davranışların bundan ayrı düşünülerek önlenmesi gerektiğini belirtmişlerdir (Şâmî, I, 439-454; Ali el-Cündî, s. 129-133). Süyûtî, Ḥüsnü’l-maḳṣıd fî ʿameli’l-mevlid adlı risâlesinde İbnü’l-Hâc ile Fâkihânî’nin eleştirilerine cevap verir ve yukarıda adı geçen âlimlerden bazılarının görüşleriyle kendi kanaatini destekler.

Bu âlimlere göre Hz. Peygamber kendisine pazartesi günü oruç tutmanın fazileti sorulduğunda, “Bu benim doğduğum ve bana vahiy indirilen gündür” diyerek (Müsned, V, 297, 299; Müslim, “Ṣıyâm”, 197) bir bakıma bugüne önem atfetmiştir. Resûl-i Ekrem, Medine’de yahudilerin 10 muharremde oruç tuttuğunu görünce sebebini sormuş, onların bunun Firavun’un boğulduğu ve Hz. Mûsâ’nın kurtulduğu gün olduğunu söylemeleri üzerine kendisinin bunu yapmaya daha lâyık olduğunu belirterek oruç tutmuş ve ashaba da oruç tutmalarını tavsiye etmiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 69; Müslim, “Ṣıyâm”, 127-128). Bu husus, belli bir günde bir nimete nâil olma veya belâdan kurtulma sebebiyle o günü anma ve şükür nişanesi olarak sâlih amellerde bulunmanın iyi bir davranış olduğunu gösterir (Şâmî, I, 444). Sehâvî de hıristiyanların kendi peygamberlerinin doğum gününü büyük bir bayram halinde kutladıklarını belirterek müslümanların böyle bir kutlamaya daha lâyık olduklarını söyler (et-Tibrü’l-mesbûk, s. 14).

BİR SÖYLENTİDEN İBADET TÜRETEN HADİS ULEMASI

Mevlid kutlamalarına olumlu bakan âlimler, kendisine Hz. Peygamber’in doğum haberini getiren Süveybe adlı kölesini âzat eden Ebû Leheb’in, ölümünden sonra ailesinden biri tarafından rüyada görülerek bu davranışı sebebiyle her pazartesi gecesi azabının hafifletildiğini ona söylediğine dair bir haberi (Buhârî, “Nikâḥ”, 20; Şâmî, I, 444-445), ayrıca içinde Resûlullah’a vahiy indirildiğinden Kur’an’da Kadir gecesine atfedilen önemin bütün insanlığa rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’in dünyaya geldiği gün için öncelikle geçerli olacağı hususunu da görüşlerine dayanak olarak gösterirler (Muhammad Hadj-Sadok, II, 278-279). Ancak iman etmeden ölenlerin bütün amellerinin âhirette boşa gideceğine dair âyetlerin (el-Mâide 5/5; el-En‘âm 6/88; Hûd 11/16) delil gösterilmesi yanında rüya üzerine hüküm dayandırılamayacağı ve Kadir gecesinin önemi hakkındaki ilâhî teyidin mevlid hakkında söz konusu olmadığı ileri sürülerek bu gerekçelere karşı çıkılmıştır.

MEVLİD TÖRENLERİ TARİKATÇILARIN BİDAT VE GEÇİM KAPISI

Mevlide karşı olan âlimlerin bu yaklaşımlarında kendi zamanlarındaki kutlamalarda görülen olumsuz davranışların büyük rolü vardır. İbnü’l-Hâcc’ın Mısır’daki uygulamalara yaptığı atıflar yanında tarihçi Cebertî’nin (ö. 1240/1825) kendi zamanındaki mevlid kutlamalarının evliyanın kabirlerini ziyaret yanında ticaret, gezi ve eğlence gibi amaçlar taşıdığını (ʿAcâʾibü’l-âs̱âr, IV, 3), her meşrepten bid‘at ve tarikat ehlinin katıldığı törenlerde şiir, zikir ve çalgı seslerinin birbirine karıştığını, camilerin âdeta alışveriş, sohbet, oyun ve eğlence mekânı haline getirildiğini, bu mekânların yenilip içilen şeylerle kirletildiğini, erkeklerle kadınlar arasında hoş olmayan davranışlar görüldüğünü belirtmesi de (a.g.e., III, 39-40) ulemânın Mısır’da mevlid kutlamaları konusundaki eleştirilerini haklı çıkaracak mahiyettedir. Hatta Cebertî, Mısırlı Şâzelî şeyhi Afîfî’nin mevlidinden söz ederken çevredeki şehirlerden gelen bazı kimselerin her türlü fuhşu irtikâp ettiklerini, ulemânın ve önde gelen şahsiyetlerin bunlara karşı çıkmadan kutlamalara katılmasının onay anlamı taşıyacağını belirterek onları ağır şekilde eleştirir (a.g.e., I, 220).


BİBLİYOGRAFYA
Müsned, V, 297, 299.

Buhârî, “Ṣavm”, 69, “Nikâḥ”, 20.

Müslim, “Ṣıyâm”, 127-128, 197.

Ebû Dâvûd, “Ṣavm”, 54.

İbn Cübeyr, er-Riḥle, Kahire 1400/1980, s. 91-92.

İbnü’t-Tuveyr, Nüzhetü’l-muḳleteyn fî aḫbâri’d-devleteyn (nşr. Eymen Fuâd Seyyid), Beyrut 1412/1992, s. 211-223.

Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirʾâtü’z-zamân, VIII, 681, 683.

Ebû Şâme el-Makdisî, el-Bâʿis̱ ʿalâ inkâri’l-bidaʿ ve’l-ḥavâdis̱ (nşr. Meşhûr Hasan Selmân), Riyad 1410/1990, s. 95-96.

İbn Hallikân, Vefeyât, III, 449-450; IV, 117-119.

İbn Teymiyye, el-Fetâva’l-kübrâ, Kahire 1384/1965, I, 372.

İbnü’l-Hâc el-Abderî, el-Medḫal, Kahire 1401/1981, II, 2-33.

İbn Kesîr, es-Sîre, I, 198-203.

İbn Hacer el-Heytemî, el-Fetâva’l-ḥadîs̱iyye, Beyrut, ts., s. 150.

Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ (Şemseddin), III, 576.

Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, I, 432-433; II, 290, 291.

Sehâvî, et-Tibrü’l-mesbûk, Kahire, ts., s. 13-14.

Süyûtî, Ḥüsnü’l-maḳṣıd fî ʿameli’l-mevlid (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1405/1985.

Venşerîsî, el-Miʿyârü’l-muʿrib (nşr. Muhammed Haccî), Beyrut 1401/1981, I, 160-161; VII, 99-101; VIII, 255; IX, 252; XII, 48-49.

Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, I, 401-408, 439-454.

Fiştâlî, Menâhilü’ṣ-ṣafâ (nşr. Abdülkerîm Küreyyim), Rabat 1972, s. 235-252.

Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc, Trablus 1408/1989, s. 296-297.

Makkarî, Ezhârü’r-riyâż (nşr. Saîd Ahmed A‘rab v.dğr.), Rabat 1398/1978, I, 39, 243-245; II, 374-376.

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 463-476.

İfrenî, Nüzhetü’l-ḥâdî bi-aḫbâri mülûki’l-ḳarni’l-ḥâdî (nşr. O. Houdas), Paris 1888, s. 145-157.

Cebertî, ʿAcâʾibü’l-âs̱âr (Bulak), I, 220; III, 39-40; IV, 3.

Teşrîfât-ı Kadîme, s. 2-10.

Mir’âtü’l-Haremeyn: Mir’ât-ı Medîne, II, 101-102.

Muhammad Hadj-Sadok, “Le mavlid d’après le muftipoète d’Alger Ibn Ammâr”, Mélanges Louis Massignon, Damas 1957, II, 269-292.

P. Shinar, “Traditional and Reformist Mawlid Celebrations in the Maghrib”, Studies in Memory of Gaston Wiet (ed. Myrian Rosen-Ayalon), Jerusalem 1977, s. 371-413.

Necla Pekolcay, Mevlid, İstanbul 1980, s. 19-33.

Abdurrahman er-Râfiî, Târîḫu’l-ḥareketi’l-ḳavmiyye ve teṭavvürü niẓâmi’l-ḥükm fî Mıṣr, Kahire 1401/1981, s. 254-255.

Kamil Toygar, “Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik Unsurlar”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1982, IV, 517-534.

Ali el-Cündî, Nefḥu’l-ezhâr fî mevlidi’l-muḫtâr, Kahire 1406/1985.

Muhammed b. el-Hoca, Ṣafaḥât min târîḫi Tûnis (nşr. Hammâdî es-Sâhilî – el-Cîlânî b. Yahyâ), Beyrut 1986, s. 236-246.

İbrâhim Harekât, es-Siyâse ve’l-müctemaʿ fi’l-ʿaṣri’s-Saʿdî, Dârülbeyzâ 1408/1987, s. 259.

M. Winter, Egyptian Society under Ottoman Rule: 1517-1798, London 1992, s. 175-184.

E. Geoffroy, Le soufisme en Egypte et en Syrie sous les derniers mamelouks et les premiers ottomans, Damas 1995, s. 105-107.

İsmâil b. Muhammed el-Ensârî, el-Ḳavlü’l-faṣl fî ḥükmi’l-iḥtifâl bi-mevlidi ḫayri’r-rusül, Riyad 1416/1995.

Resâʾil fî ḥükmi’l-iḥtifâl bi’l-mevlidi’n-nebevî, Riyad 1419/1998, I-II.

Reşîd Rızâ, “el-Mevâlid ev el-meʿâriż”, el-Menâr, I/5, Kahire 1315-16, s. 79-87.

a.mlf., “Münkerâtü’l-mevâlid”, a.e., I/6, s. 93-101.

a.mlf., “Keyfe’s-sebîl”, a.e., I/7, s. 112-119.

M. Tayyib Okiç, “Çeşitli Dillerde Mevlidler ve Süleyman Çelebi Mevlidinin Tercemeleri”, İİFD, sy. 1, Ankara 1976, s. 17-78.

N. Kaptein, “Materials for the History of the Prophet Muhammad’s Birthday”, Isl., LXIX/2 (1992), s. 193-203.

Y. Frenkel, “Mavlid al-Nabī at the Court of Sulṭān Aḥmad al-Manṣūr al-Saʿdī”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, XIX, Jerusalem 1995, s. 157-172.

A. Schussman, “The Legitimacy and Nature of Mavlid al-Nabī (Analysis of a Fatwā)”, Islamic Law and Society, V/2, Leiden 1998, s. 214-234.

Ahmet Kavas, “Afrika’da Mevlid Uygulamaları”, Diyanet İlmî Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) özel sayısı, Ankara 2000, s. 559-574.

H. Fuchs – Necla Pekolcay, “Mevlid”, İA, VIII, 171-176.

H. Fuchs – [F. de Jong], “Mawlid”, EI2 (İng.), VI, 895-897.

J. Knappert, “Mawlid”, a.e., VI, 897.

J. D. Latham, “ʿAzafī”, EI2 Suppl. (İng.), s. 111.

D. F. Eickelman, “Mawlid”, ER, IX, 292-293.

Fadwa El Guindi, “Mawlid”, The Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World, New York 1995, III, 79-82.

Mustafa Fayda, “Fil Vak‘ası”, DİA, XIII, 71.

Kaynak: DiNiHABER.C0M / Özel İçerik