Seçimlerin ekonomisi mi ekonominin seçimleri mi?

Mehmet Acet

VAN 3.12.2018 10:01:01 0
 Seçimlerin ekonomisi mi ekonominin seçimleri mi?
Tarih: 01.01.0001 00:00
 Seçimlerin ekonomisi mi ekonominin seçimleri mi?
Geçen hafta içi Ak Parti Genel Merkezi’nde ziyaret ettiğim, partinin aday belirleme çalışmalarını yapan üst kurulda da görevi bulunan bir Genel Başkan Yardımcısını odasında tek başına otururken bulunca, şaşkınlığımı gizleyemedim.



“Böyle bir dönemde sizi nasıl yalnız bırakırlar” diye takıldım.

Meğer ‘anlık’ bir durummuş.

İşin aslı, aday adaylarının, aday adaylarının yakınlarının kimi zaman nezaket kurallarını da askıya alarak Genel Merkez’i markaja aldıkları içinden geçtiğimiz bu dönem, kendisini de bunaltmıştı.

Muhatabım, gurbetten gelecek bir yakınının yolunu gözleyen bir kişiye ait ses tonuyla, “Aralık ayının 14’üne kadar bütün adayları belirlemek gibi bir hedefimiz var” dedi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın uzun sayılabilecek Arjantin, Paraguay ve Venezuela ziyaretleri nedeniyle Ak Parti’de aday belirleme çalışmalarında tempo biraz düşmüş durumda.

Erdoğan döndükten sonra, kalan büyükşehirler, iller, ilçe ve beldelerin adaylarının da birkaç seanslık toplantılar sonrasında belirlenmesi bekleniyor.

İstanbul’da halen Meclis Başkanlığı’nı yürüten Binali Yıldırım’ın adaylığı üzerindeki pürüzlerin giderildiği konuşuluyor.

Halen Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan, aşağı yukarı bir yıllık görevi boyunca güzel işler de çıkaran Mevlüt Uysal’ın, halen CHP’nin elinde bulunan Büyükçekmece’den aday yapılacağı konuşuluyor.

EKONOMİ İÇİN RAHATLATICI GELİŞMELER

Yerel seçimlerin gündem başlıkları aday belirleme süreçlerinden ibaret değil.

Seçim sonuçlarını etkileme potansiyeli yüksek olan başka faktörlerde var.

Mesela ekonominin durumu…

Geçen hafta, ekonominin gidişatını yakından takip eden, ‘kurumsal pozisyona’ sahip çevrelerle de temaslarımız oldu.

Oralardan aldığımız nabzı yansıtan bir takım veriler paylaşalım:

-Petrol fiyatlarının düşmesi,

-Amerikan Merkez Bankası FED’in 5 yıldır devam eden faiz artırma eğilimini nötr bir çizgiye çekmesi,

-Türk/Amerikan ilişkilerinin yüksek gerilimli alandan görece ılıman bir iklime yönelmesi,

-Türk Lirası’nın dolara karşı değer kazanması.

Bu dört unsurun, Türkiye’ye fon akışının yeniden başlaması ve artması, dövize bağlı borçlanma sorununu gevşetmesi, enerjiye bağlı cari açığı geriletmesi, siyasi bakımdan da “Türkiye, Batı ittifakından kopuyor mu” kaygılarını yatıştırması gibi önemli getirileri var.

Peki ya bundan sonrası?

Aynı çevrelerden bu bağlamda aldığımız yanıtı bir cümle özetliyor:

“Politika hatası yapmamalıyız”.

Politika hatası derken, bu ifadenin daha çok ekonomi bağlamıyla zikredildiğinin altını çizmeliyim.

Seçim dönemlerinde piyasalardaki ‘güven’ unsurunu etkileyen belirleyici faktörlerden birisi, seçim ekonomisi uygulanıp uygulanmayacağı sorusudur.

Son yıllarda, emeklilikte yaşa takılanlardan, ek gösterge beklentilerine kadar bir dizi alanda kimi zaman ‘oy sopasının’ ucunu göstererek iktidar üzerinde baskı oluşturmaya çalışan ‘lobilerin’ güçlendiğine tanıklık ediyoruz.

GÜNÜ MÜ KURTARACAĞIZ YARINI MI?

Günü kazanıp yarını tehlike altına alacağı besbelli olan, bireysel ya da grup çıkarları uğruna ‘geminin ana istikametini’ fırtınaya teslim edeceği tecrübe ile sabit konularda bu lobilerin etkisiyle mi hareket edilmeli, yoksa gemiyi salimen limana yaklaştırmak mı?

Belli gruplara geçici kazanımlar sağlamak mı?

Yoksa bu ülkede yaşayan herkesin toptan kazanacağı bir patika üzerinde ilerlemek mi?

Bir sürü soru sorduk.

Cevaplar kısmına gelirken, öncelikli olarak geleceğini 2060’a kadar ipotek etmek zorunda kalan Yunanistan’ın durumunu hatırlayabiliriz.

Emekli maaşlarının yarı yarıya düşürüldüğü, 800 bin memurun 100 bininin işten çıkarıldığı bir komşudan söz ediyoruz.

Madem seçimler ve ekonomi üzerinden ilerliyoruz, şimdi de, seçmen davranışını test etme anlamında şöyle iki soru soralım:

Acaba 31 Mart’a gidilirken ekonominin düzlüğe çıkmakta olduğu duygusu mu daha çok oy getirir?

Yoksa, yeni bir türbülans riskini artırma pahasına ‘kesenin ağzını’ açmak mı?

Kendi namıma sorduğum soruların yanıtını soru içerisinde vermiş oluyorum.

10 Ağustos şokunun etkisinin azaldığı bir ortamda Türkiye’ye yeniden yönelme eğilimi gösteren yatırımcıların kafasındaki temel sorunun ne olduğu da bilinmeyen bir şey değil.

Yapılmakta olan açıklamalardan, ekonomi yönetimi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kesenin ağzını açma yerine, geminin ana istikametini koruma refleksiyle hareket ettiklerini görüyoruz.

Bol keseden vaatler olmadan seçim kazanılamayacağını söyleyenleri de bu tezleri üzerinde bir kere daha düşünmeye davet edelim.